Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

Zılgıt

Ortadoğu, Mezopotamya ve Anadolu medeniyetler beşiğinin tıngır mıngır asırlar boyu sallandığı, günümüze kadar birbirinden güzel eşsiz efsane ve medeniyete ev sahipligi yapmış, dünyadaki konumu nedeniyle sürekli sıcak gelişmelerin yaşandığı bölgelerdir. Söz konusu efsanelerden bilinen en eski ve ilk yazılı olma özelliğini taşıyan Gılgamış efsanesidir. Bu güzel ve kıssadan hisselerle dolu efsane M.Ö. 3000 yıllarında Uruk Kentinde hükümranlık süren ve aynı zamanda ölümsüzlüğü arayan, yarı insan, yarı tanrı olarak da bilinen Kral Gılgamış’ın destanıdır.

Uçsuz bucaksız bir tiyatro sahnesini andıran bu geniş yeryüzü parçasında sayısız efsane sahnelenmiştir. Ağrı Dağı, Köroğlu, Kızkulesi, Tayran Han ve Ceylan Kızın efsanesi, Şahmaran, Kral Arthur, Lokman Hekim, Zümrüd-ü anka, Truva, İkaros, İlyada, Deli Dumrul, Mem ? Zin, Siyabend ? Xece, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhatile Şirin bunlardan en çok bilinenlerdir.

Pek çoğu gün ışığına çıkmamış veya unutulmaya yüz tutmuş olsa da, yine az bilinen ama bir o kadar da ilginç olanı da Lilith’in efsanesidir. İslamiyet bu efsaneyi es geçmiş olsa da, Hiristyanlık ve Musevilik dinlerinin kutsal kitapları bu konuyu uzun uzadıya işlemişlerdir. Bu dinler yeryüzünün ilk insanlarının Adem ile Lilith olduğunu, Havva’nın daha sonra geldiğini varsayarlar.

Tanrı topraktan ilk önce erkek olarak Adem’i ve kadın olarak da Lilith’i yaratır. Adem ve Lilith kendilerine Tanrı tarafında bahşedilen; göz kamaştırıcı güzellik ve bollukta olan cennetlerinde, ilk zamanlar büyük bir aşk yaşarlar. Deyim yerinde ise “bir elleri yağda bir elleri ise baldadır”. Fakat daha sonraları günümüz evliliklerinde yaşanan sorunları onlar da yaşamaya başlarlar. Artık huzur ve mutluluk hak getiredir. Her şey birer çıkmaza dönüşür. Öyle ki, cinsel yaşantıları dahi tam bir kaos halini alır. Adem erkek olarak (günümüzde pek çok hemcinsinde olduğu gibi) üstünlük taslamaya çalışır, kendisini bağışlayan ve gökyüzü, Lilith’i de ürün veren toprağa benzetir. O nedenle yaratılış itibariyle kendisinin üstte, Lilith’inda altta olması gerektiğinde direnir.Yaşanan amansız tartışmaların ardından, Lilith o zamanların ilk feminist çıkışlarını yapar. İki insan olarak aralarında hiç bir farkın olmadığını, kendilerinin Tanrı tarafında tamamen eşit koşullarda, topraktan yaratılmış olduğunu dile getirir. Bu nedenle sevişmeleri sırasında sürekli Adem’in üstte kendisinin altta olmasının kabullenilemez bir haksızlık olduğu konusundaki fikirlerini ortaya koyar ve isyan eder. Bunun kendisi için oldukça ezici ve aşağılayıcı bir durum arz ettiğini anlatmaya çalışır. Adem de buna karşı çıkar kendisinin üstünlüğünü, kadın olarak sürülen bir tarla gibi olması gerektiğini bağıra bağıra eşine anlatmaya çalışsa da, verilen mesaj yerine ulaşmaz. Bunun üzerine Lilith Ademi terk edip, göğe yükselir ve akabinde Kızıldeniz yakınlarında bir mağaraya sığınır. Lilith’in yeri artık Tanrı huzurunda lanetlilerin yanıdır. Lilith bununla da kalmaz ve kısa bir süre sonra Şemael (Şeytan) ile birlikte olur. Şemael’den cinlerden oluşan yüzlerce çocuk doğurur. Cennette yalnız başına kalan Adem ise Tanrıya yalvarıp, Lilith’in kendisine tekrar gelmesini ister. Tanrı üç meleğini (Sanvai, Sansanvai ve Samangelof) Lilith’e gönderir. Fakat Lilith geri adım atmaz ve Tanrı’nın buyruğuna şiddetle karşı çıkar. Lanetlenen Lilith bundan sonra insanoğlunun düşmanı kesilir. Tanrı onun doğurduğu binlerce cin bebekten her gün yüz tanesini öldüreceğini söyler ve öldürür.Lilith de her gün yeni doğan bebeklerin canını almaya yemin eder. Sadece bu üç meleğin adının veya şeklinin bebeğin etrafında yer alması halinde; onlara dokunmayacağını söyler. O gün bugündür her yeni doğan çocuğa hemen birer muska yapılarak, bu üç meleğin adı yazılıp, bebeklerin bir taraflarına iliştirilir. Böylelikle bebekler hastalık olarak bilenen Lilith’in gazabı olan ölümlerden kurtarılmış olur. Daha sonra bilinen hikaye yer alır. Tanrı cennette tamamen bir başına kalan Adem’in yalnızlığını gidermek için, o uyurken onun kaburgasından Havva’yı yaratır. Havva Adem’in kaburgasından yaratıldığı için, aynı koşullara sahip değildir. Bu nedenle ezikliğini kabullenir, her şeye boyun eğer. Bir rivayete göre de; Havva’nın cennette yediği elma yüzünden kovulmasında yine Lilith’in parmağının olduğu söylenir.

Günümüzde de bu efsanenin versiyonu olan benzerlikler gerçek hayatta yaşanmaktadır. Türkler 1071 yılında OrtaAsya’ dan göç edip Anadolu’ya geldiklerinde, burada binlerce yıldır yaşayan Kürtlerle din kardeşliği bağlamında birlikte yaşamaya başladılar. Belki de bu kardeş iki halk da ilk başlarda belli bir süreç çok iyi bir birliktelik sürdürdüler. Daha sonraları çıkarlar söz konusu olduğunda iş “Dağ türkleri veya kart kurt” teorileri gibi çok ileri ve aşağılayıcı söylemlere kadar vardırılınca; Lilith ve Adem gibi aynı koşullara sahip oldukları halde, Kürtler de kendilerince yer yer isyanlar başlattılar. Onların kanatları olmadığından göğe çıkamadılar, ancak dağlara çıkabildiler. Ne yazık ki onlarca yıldır o dağlardan indirilmelerini sağlayacak eşit koşullar yaratılamadığından, iki kardeş halktan binlerce insanın yok yere kanı akıtıldı ve akmaya da devam ediyor. Yani günümüzde efsane bir başka şekilde devam edegeliyor. Henüz dağda kalanlara melekler gönderip, Türklerin yalnızlığını giderecek bir merci yok.

Efsaneler varsayım olarak kabullenildiğine göre, gelin bir varsayımda da biz bulunalım. Umarım fazla ileri gitmiş olmayız. Sözü Kürtlerin düğün törenlerinde atmış oldukları zılgıtlara getirelim. Hint - Avrupa dil grubundaki dillerde (bildiğiniz gibi Kürtçe de aynı gruba dahildir) “de” takısı, genelde önüne geldiği kelimeyi olumsuzlaştırır. Bu nedenle Kürtler düğün törenlerinde “deee lililiiii..” diye zılgıt atarlar. Bu zılgıt denilen, bulundukları mekanları inleten, insanların kulaklarını tırmalayan tipik bağrışlarıyla; sanki yeni evlilerin yanında, etrafında dolaşan ve uğursuzluk getirecek olan Lilith’i kovmak eylemliliği içindedirler.

Gönül isterdi ki, Lilith Adem’i terk edip göğe, Kürtler de dağa çıkmasalardı. Kadınlar ve erkekler eşit koşullarda, onurları zedelenmeden yaşayacak bir bilince sahip olsalardı. Cennet dünyada peşin yaşansaydı. İki kardeş halk onurluca, Kürtçe eski bir “sitranda – türkü” dile getirildiği gibi, bir halay oluştursalar ve bunun başını çeken ne Türkler, ne de sonda olan Kürtler olsaydı. Türkler ve de Kürtler geç de olsa kardeşlik halayı çekmek için mendillerini artık ceplerinden çıkarmalılar. Alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde şen bir halay olsun. Lilith musibeti ile bu kardeşçe yaşamın çok uzağında kalsın.


Aydın Yılmaz

Amsterdam, 12 Nisan 2010 aydin1960@live.nl 

 
Toplam blog
: 102
: 447
Kayıt tarihi
: 17.12.10
 
 

Sevgili okuyucular; oluşturmaya çalıştığım bu blog vasıtası ile boş zamanlarımı değerlendirip, ço..