Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

Zıtlaşma!

Zıtlaşma!
 

Doğru söz


Bir karmaşadır gidiyor.

Ortada istihbarat raporları, resimler ve görüntüler dolaşıyor.

Bunlara kimi doğru, kimi yanlış diyor.

Genel Kurmay "doğru" diyenlere kızıyor.

Doğru diyenler de "Genel Kurmay'a" ...

Birileri, "Bu resim ve görüntüler Aktütün'e aittir" diyor.

Başka birileri de, " Bunlar Aktütün'e değil, Kandil'e ve Çeritepe'ye aittir" diye itiraz ediyor. Genel Kurmay da yaptığı yeni açıklamayla bu görüşe katılıyor

Kimisi, "önceden istihbarat verildi" kimisi, "verilmedi" diyor.

Şimdi biz kime inanalım?

Taraf'ın haberi doğru diyenlere mi, yanlış diyenlere mi?

Burada bir şeyler aklıma takılıyor. Uğur Dündar, Aktütün'deki okulun ders yılı başından beri kapalı olduğunu söylüyor. Başbakan, "Alınan bir ihbar nedeniyle bahse konu okulu bir iki gün tatil ettik" diyor. Hangisi doğrudur vallahi bilmiyorum.

Medya ve hükümet zıtlaşması, işin aslını öğrenmemize mani oluyor. Halbuki durum, "açık" veya "kapalı" seçeneği dışında bir ihtimal barındırmıyor. Sadece iki şıktan ibaret basit bir olayda bile "doğru olanı" öğrenemiyoruz. Sıradan bir meselede gerçeğe ulaşamıyorsak, "sır" niteliği taşıyan askeri malumatın esasına nasıl vakıf olabiliriz?

Vaziyet böyle olunca insanın, "kafasına göre takılmak" dışında bir seçeneği kalmıyor.

Siyasi, ekonomik ve düşünsel çıkarların gerilime zirve yaptırdığı durumlarda dezenformasyonun "iyi gazeteci, kötü gazeteci" tanımadığını artık biliyoruz. Uğur Dündar'ın, "türbanlı doktorun ultrasonunu çekmediği için testisi alınan genç" haberini hatırlayalım. Sn. Dündar, aynen bu akşam yaptığı gibi haberinin doğruluğunda ısrar etmişti ama sonradan yanlış olduğu anlaşılmıştı.

Bunları hatırlayınca Başbakan'ın "alınan bir ihbar sebebiyle okulun bir iki gün kapatıldığı" ifadesindeki, (en azından) "ihbarın" doğru olduğunu düşünüyorum.

Ortada dolaşan rivayetlere verilen karşılık sert bir söylemden ibaret olmamalıydı. Gn. Kurmay Başkanı sinirlenip, kızmadan, bağırıp çağırmadan, korkutmadan ihbarın alınıp alınmadığını, alındıysa bunun sonucunda nasıl tedbirlere başvurulduğunu açıklamalı ve milletin kafasındaki karışıklığı gidermeliydi.

Sonuçta ötekiler gibi ordu da bir devlet kurumudur. Hatta toplum orduyu, diğer kurumlardan daha çok benimsemekte, ona fazlasıyla değer vermektedir. Varsa, ihmalini, hatasını itiraf, orduyu ve askeri toplumun gözünde asla küçük düşürmez. Zira dürüstlüğün büyüklük olduğunu insanımız iyi bilir.

Olay bu şekli alınca basın ve toplum da tüm zıtlaşma dönemlerindeki gibi kafasına uyan tarafta yerini alacaktı. Aldı da:

Yalnız bu kez ayrışma, "Ak Parti'nin veya Hükümet"in yanında olanlar, karşısında olanlar" biçimine dönüşemedi.

Çünkü olmaması gereken bir şey oldu. Başbakan'la Genel Kurmay aynı çizgide buluştu.

Yani Başbakan Gn. Kur. Bşk.nı Org. İlker Başbuğ'a açık destek verdi.

Bu nedenle taraflar, "Taraf'ın tarafında olanlar, Taraf'ın karşısında olanlar" olarak gruplaştı.

Şu anda muhalifler, esas hedefe nişan almakta ve atış yapmakta zorlanıyorlar.

Şimdilik karambole sallıyorlar ama mermilerin, Ak Parti'nin veya hükümetin çatısına düşüp, delmesi için de dua ediyorlar.

Tepkinin "Taraf Gazetesi'ne" gösterildiği bana inandırıcı gelmiyor. Çünkü bu gazetenin rakip olacak bir traji ve tehlike arzedecek bir ekonomik gücü yok. Üstelik onu eleştirenler arasında, dürüslüğünü kanıtlamış bir yayın organı da yok. Yani "dinime ta'n eden bari müselman olsa" misalindekine benzer bir pozisyon...

O zaman bu gayret, bu canhıraş çaba niye?

Taraf'ın haberi konusunda Gn. Kurmay'dan daha önce davranıp, yalanlama proğramları düzenleyenlerin amacı ne olabilir?

Bu gazeteyi zora sokup, "yalancılara haddini bildirmek" mi?

Hiç sanmıyorum.

Ben bunun, Taraf üzerinden sektirme yaparak hükümete bindirme çabası olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu kez, Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı Gn. Kurmay'la ağız birliği ederek, yönetimin tepesine öyle bir zırh çektiler ki, şimdilik üzerinde delik açmak zorlaştı. Çarpan her mermi sekiyor. Ekonomik buhranı dünya ile birlikte yaşamamıza ve kritik bir noktada bulunmamıza rağmen, henüz nakavt noktasına da gelmiş değiliz.

O zaman bu zırhı delip altındakileri rahatsız etmenin; toplumda korku, panik, bıkkınlık ve yılgınlık yaratarak, istikamet değiştirtmenin bir tek yolu var!

Terör!

Anladığım kadarıyla artık terör bir hayat memat meselesi haline gelmiştir. Bu nedenle Hükümet, derin ilişkileri çözüp, failleri yakalayamazsa terör kesinlikle durmayacaktır. Mevcut durum değişmediği sürece de ne yönetimler, ne de millet huzur bulmayacaktır.

Ezcümle bu konudaki fikrim budur.

Resim:www.resimler.us/uploaded/20080518133339_dogru

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..