Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '07

 
Kategori
Sinema
 

Züğürt Ağa

Züğürt Ağa
 

Osman Şahin'e ait eseri, Yavuz Turgul senaryolaştırır ve Nesli Çölgeçen de yönetmenliğini yaparak sinemaya aktarırsa ne olur? Ne olacak, ortaya "Züğürt Ağa" isimli güzeller güzeli sinema şahaseri çıkar. "En iyi yönetmen" ödülü de dahil çeşitli festivallerden ödüller alan bu filim, günümüzde bir ülkeyi anlattığı için yeniden aklıma geldi.

Filimin öyküsü şöyle: "Güneydoğu'da Haraptar adlı bir köyün ağasının durumu gitgide zayıflamaktadır. Ağa (Şener Şen), babası Abdo Ağa'dan (Bahri Selin) mülkiyeti ve yönetimi kendisine kalan topraklarda ağalığını sürdürmeye çalışırken, babası Abdo Ağa da her gün yeni bir "karı" isteyerek onun işini zorlaştırır, masrafını arttırır. Ama Ağa'nın tek masraf kapısı bu değildir. Kendisi, gözükara bir güreş tutkunudur. Bu yüzden köyde boyuna güreş tutulur, sofralar kurulur kaldırılır, yeniler içilir. Yoksul köylüler ise bu bedava yeme içmeden hiç şikayetçi değildir.

Öte yandan, ciddi bir sorunları vardır: Yağmur. Toprakları yağmur yüzü görmez, günden güne kuraklaşır, sararır. Yağmur duası da dertlerine çare olamaz.

Onlar kuraklıla boğuşurken yaşlı Abdo Ağa, köyün güzel kızı Kiraz'a (Nilgün Nazlı) gönül verir. Kızın gönlünü ederler, evlenir. Ama gerdeğe girer girmez de ölür gider.

Bu arada, yanaşmalarının (ki, aynı zamanda Kiraz'ın babasıdır) kışkırtmasıyla köylüler Ağa'nın ürününü çalar, satar, sonra da İstanbul'a kaçarlar. Ağa da topraklarını bölgede baraj yapmak isteyen politikacılara satar ve ailesiyle birlikte İstanbul'a göç eder.

Ancak, büyük şehirde elini attığı her şey kuru sanki. Ekonomik durumu gitgide bozulur. Karısı onu terk eder. Züğürt Ağa, büyük şehirde kendisini seven Kiraz'la yalnız kalır. Çiğ köftecilikte karar kılar." (Senaryonun özetini Boyut Sinema Yayın Grubu'nun çıkarmış olduğu Züğürt Ağa adlı kitap-VCD'den aldım)

Senaryonun, günümüzdeki bir ülke ile olan benzerliklerini buldunuz değil mi? Öyleyse gelin birlikte "senaryoculuk" oynayalım.

Asya ve Avrupa'da toprakları bulunan bir ülkenin durumu gitgide zayıflamaktadır. Ülkenin başbakanı, yönetimi kendisine kalan topraklarda başbakanlığını sürdürürken, kardeşi de her gün "cumhurbaşkanlığını" istemektedir. Aslında bu istek başbakana aittir ama kardeşi bu göreve gelse de pek bir şeyin farketmeyeceğini bilmektedir. Bu istek. başbakanı zor durumda bırakmakta, ona itibar ve oy kaybettirmektedir. Fakat, kendisi gözükara güreş tutkunudur. Görevde bulunan Cumhurbaşkanı ile, Anayasa Mahkemesi ile, üniversitelerle, YÖK'le, Genel Kurmayla, sivil toplum kuruluşlarıyla güreş tutar. Bu güreşler öncesinde ve sonrasında ülke topraklarında bulunan bütün ulusal servetler araplara, ermenilere ve yahudilere pazarlanıp, satılır. Ülke halkı bu satışlardan belki kendilerine de pay düşer diye boşuna bekler durur. Çünkü, gelirin nereye gittiği ya da kimin cebine ne kadar komisyon gittiği bir türlü bilinmez.

Öte yandan ülkede ciddi sorunlar vardır: Yağmur ve gericilik. Topraklar yağmur yüzü görmezken, başbakan ve çok değerli kardeşi her şeyin Allah'tan geldiğine inandıklarından, kuraklık sorunu üzerine eğilmezler. Hattâ "Yok öyle şey" bile demektedirler. Kardeşini Cumhurbaşkanlığına getiremeyen dualardan, yağmura da medet olmaz diye vazgeçerler.

Ülke kuraklık ve gericilikle boğuşurken, kardeşi Cumhurbaşkanlığı görevine gönlünü kaptırmıştır. "Nasılsa güç bizde" deyip cumhurbaşkanlığını istemişlerdir. Ancak, daha gerdeğe bile girmeden bütün düşleri ölmüştür.

Bu arada, yanaşmaların (ki aynı zaman da partinin yerli ve yabancı yandaşlarıdır) gördükleri teşvikle ülkenin değerlerini çalar, satar ve servetlerine servet katarlar. Başbakan ise topraklarının altındaki ve üstündeki ne kadar iletişim, finans, basın kuruluşu varsa yabancılara satmıştır. Hattâ bununla da yetinmeyip, satacak kurulu bir şey bulmazsa, arsa, tarla, çağır, bayır, tepe... ne varsa satmaya başlamıştır. Niyeti kendisine büyük şehirde büyük saltanatlıklar kurmaktır.

Ancak, bu uğurda elini attığı her şey kurur sanki. Milletvekili seçilme yaşını 25'e indirmek için birden bire efelenir, ama hüsrana uğrar. Kardeşini Cumhurbaşkanı yapmak ister, ondan da hüsrana uğrar. İki sandıkla seçime gitmek ister, ondan da sonuç alamaz. Halkoylaması sürecini 45 güne indirmeye çalışır, o da fiyaskoyla sonuçlanır.

Bu gidişle sonunda Cumhurbaşkanı seçtiremediği kardeşiyle birlikte "Gazlı içeceklerin dağıtım ve pazarlama" işinde karar kılacaklar sanırım.

Filim böyle bitiyor. Ben ne yapayım?

(Aslında bu yazının fotoğrafına bir başkasını koyacaktım ancak, diğer yazı fotoğraflarımda Mustafa Kemal olduğu için yakıştıramadım)

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..