Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '09

 
Kategori
Kitap
 

Zülfü Livaneli - Mutluluk

Zülfü Livaneli - Mutluluk
 

Mutluluk


1980'li yılların ortalarıydı. Zülfü Livaneli ismini duymamıştım o zamana kadar. Askeri yönetim sonrası; TRT, radyo ve gazetelerdeki sansür hala devam ettiğinden olacak, kendisi çok sınırlı bir kesim tarafından tanınıyordu, diye düşünüyorum.

Bir tanıdığımız - işi çıktığı için gidemeyeceğini söyleyerek - iki konser bileti verdi. İsmini -Zülfü- ve "türkü konseri" olduğunu duyunca, aslında annemle babamı göndermek istemiştik. Sonuç olarak ağabeyimle gitmiştik konsere. O günden beri Zülfü Livaneli'yi hiç bıkmadan dinlerim. Daha sonra bir kere de Gülhane Parkı'ndaki konserine gitmiştim arkadaşlarımla. Türküleri hep birlikte söylemiş, konseri bitirmesine uzun zaman izin vermemiş, sürekli geri dönmesi ve söylemeye devam etmesi için tempo tutmuştuk.

Türkülerini sevmesine severdim, köşe yazılarını arada bir okurdum ama roman yazarlığını konusunda bilgim yoktu. Geçen yıl yeğenim, Zülfü Livaneli'nin Mutluluk isimli romanını hediye edince, şimdiye kadar neden okumadığıma içerledim.

Okurken kahramanları kendinize yakın, çevrenizdeki kişilerden biriymiş gibi hissediyorsunuz. Onlar bizim insanımız, okur okumaz hemen anlıyorsunuz neden öyle konuştuklarınız, neden öyle davrandıklarını. Aynı zamanda, aslında Kürtlerle Türklerin yaşamlarının, geleneklerinin iç içe geçtiği vurgulanmış.

Romanın üç kahramanı var. Bütün hikaye bu kahramanlar üzerine kurulmuş:

Profesör İrfan, fakir bir aileden gelmiş olmanın ezikliğini, ünlü ve zengin bir profesör olmasına rağmen atamamış biri. Ünlü ve zengin olmak için, gençliğinde çok çalışmış fakat amacına eriştiğinde, gençliğinin elden gittiğini, “hayatı kaçırdığını” farketmiş biri. Bu sebeple, kaçırdıklarını biraz olsun geriye kazanabilmek amacıyla, bir tekne kiralayıp Ege denizinde amaçsızca dolaşıyor.

Cemal askerdeyken PKK ile savaşmış, insan ölümlerini, köy yakmaları artık yadırgamış, askerlik süresince dağlarda her an kurşun yeme tehlikesiyle burun buruna bir dönem geçişmiş, aynı zamanda dindar babasının tembihlemelerini ve öğretilerini koşulsuz kabul etmiş ve tek doğru olarak uygulamaya çalışan biri.

Meryem, karşıki tepelerin arkasını İstanbul sanacak kadar saf, köyünden dışarı hiç çıkmamış bir kız çocuğu. Aynı zamanda tecavüz edilen kızların İstanbul’a gönderildiğine, orayı çok sevdikleri için de geriye hiçbir zaman dönmediklerine inanacak kadar saf. Amcası tarafından tecavüze uğramasından sonra herkes, tecavüz eden kişiyi sorgulayacağına, “cinsiyetinden dolayı erkekleri tahrik ettiği için uğursuz” Meryem’i sorguluyor. Bu saflığına ve cahilliğine rağmen içindeki insan ve yaşam sevgisi ile bilgeliği Meryem'i tanıyanları şaşırtıyor.

Köyünü bırakıp daha iyi bir yaşam için İstanbul’a göç edenler, köyünden daha kötü koşullarda yaşamalarına rağmen gururları yüzünden geri dönemeyenler, töreler uğruna en yakınlarının canına kıyan, kıyılmasına karşı çıkamayanlar.

Cemal, Meryem ile çocuklukları birlikte geçmesine rağmen, kendisine verilen onu ortadan kaldırma talimatını kılı kıpırdamadan kabul ediyor. Çünkü onun için tecavüze uğrayan (kirlenmiş) kızların ortadan kaldırılması gayet normal.

Romanda İslamiyet’in yanlış yorumu, çağdışı töreler, Kürtlerle savaş ve İstanbul’daki çarpık yaşamı hakkında ifadeler var. Fakat bunlarla hiç ilgisi olmayan, verdiği mesajları düşünmeden sadece zaman geçirmek için okumak isteyenlerin bile hiç sıkılmadan okuyabilecekleri bir roman. Çünkü Zülfü Livaneli vermek istediği mesajları zaten hikayenin içine gömmüş. Ancak isteyen onu eşeleyip ortaya çıkartabiliyor. Hangi gözle okursanız okuyun, yine de herkesin hoşuna gidebileceğini düşündüğüm bir roman.

Kesinlikle tavsiye ederim.

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..