Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '07

 
Kategori
Kitap
 

Zülfü Livaneli, Sevdalım Hayat - Demokratları Dik Duramayan Demokrasi

Zülfü Livaneli, Sevdalım Hayat - Demokratları Dik Duramayan Demokrasi
 

Sağda ve solda iki demokrat(!), iki aydın(!)


Ülkemizde demokrasinin neden bir türlü kök salamadığının sebeplerini irdelesek, onlarcasını sıralayabiliriz. Sadece bir tanesini söyleyeyim: Demokratları dik duramadığı için...

ÇAĞLAYANGİL’İN ANILARI ve SEVDALIM HAYAT adlı kitaplarda, siyasetin sağı ve solundaki iki önemli kişinin, İhsan Sabri Çağlayangil ve Zülfü Livaneli’nin anıları yer alıyor. Anılar bir gerçeği gözler önüne seriyor: Demokratlarımız, zoru gördüklerinde veya çıkarları tehlikeye düştüğünde dik durmayı beceremiyor...

Çağlayangil’in Anıları’nın 200. sayfasına kadar “Vay be! Bir demokrasi abidesi!” demekten alıkoyamıyor insan kendini.

200. sayfada, her taşın altından çıkan şey peyda oluyor: 12 Eylül Darbesi. Ve altı aydan beri cumhurbaşkanlığına vekâlet eden “demokrat” Çağlayangil gidiyor, yerine darbecilere sürekli yıkama yağlama yapan biri geliveriyor. İşi ihbarcılığa kadar götürmesi de cabası. Darbenin lideri Evren’i ziyaret ettiğinde, Ecevit’i ihbar etmekte hiçbir sakınca görmüyor:

“Paşam!... (...) Size şerefimle teminat veririm ki, bizim tarafımızda siyasi parti faaliyetleri yoktur. (...) Ecevit göz önünde koca bir büro açtı. Harıl harıl siyasi yazılar yazıyor. Onu siyasi faaliyet saymıyorsunuz. Hiç ses çıkarmıyorsunuz. Aslında o dergi göstermelik. O matbuat, Ecevit hesabına işleyen bir Halk Partisi merkezinden başka bir şey değildir.” ( Çağlayangil’in Anıları, Bilgi Yayınevi, Sf. 223)

Çağlayangil, Türkiye’de en uzun süre dışişleri bakanlığı yapmış siyasetçilerden biri. Demirel’in sağ kolu. Ve 1980’de TBMM’de cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan nafile turlar sırasında mecburiyetten ülkede cumhurbaşkanlığını üstlenen isim...

Zülfü Livaneli de solun önemli simalarından. Yaptığı müzikle 1980 öncesinde gençlerin akın akın sol saflara katılmasını sağlayan kişi. Sonra çok başarılı sinema yapıtları, ödüllü kitaplar... Derken SHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı adaylığı, milletvekilliği ve CHP liderliğine soyunuş.

Çok fazla insana nasip olmayan başarılı bir sanat ve siyaset hayatı...

Livaneli, 1994 yılındaki yerel seçimlerde SHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına adaylığını koyuyor. Kamuoyu yoklamaları, onun sayesinde SHP’nin başkanlığa çok yakın olduğunu gösteriyor.

Seçime çok az bir süre var. Programcı Kadir Çelik, aşağıda bir kıtası sunulan, Deniz Gezmiş’in yargılanış sürecini anlatan türküyü çalıyor:

Şarkışla’ya düşürmesin oy.

Allah sevdiği kulunu oy.

Gemerek’te çevirdiler,

Deniz Gezmiş’in yolunu...

Ve sonra Livaneli’yi suçluyor:

“Sen bir terörist için türkü yaptın.”

Livaneli kem ediyor, küm ediyor, lâfı ağzında dolandırıyor, anlamlı bir cevap veremiyor. Aşağı tükürse sakal; yukarı zaten tüküremiyor, rüzgâr var.

Türküyü söylediğini kabul etse, bir teröriste ağıt yakmış olacak. İnkâr etmeye kalksa, hem sol seçmeni karşısına alacak, hem de nizamiye kapısı gibi kaset, kapı gibi olmayan Kadir Çelik’in elinde. Adamın kulağına sokuverir sonra.

Anında pratik bir çözüm üretiyor, tıpkı SEVDALIM HAYAT adlı kitabında anlattığı onlarca hikâyesindekine benzer:

“O türküyü ben yapmadım. Bir halk türküsüdür o. Ben sadece okudum.”

Mübarek türkü sanki Pir Sultan’a, Şeyh Bedrettin’e, Hekimoğlu’na ya da Çakırcalı Mehmet Efe’ye yazılmış da, onlarca yıl öncesinde yaşayan insanları tanımıyor Livaneli.

Düşünceler değişebilir. Hatta başbakanımızın tabiriyle, “gelişebilir” insan. Zaten değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Ama bunu çıkıp erkekçe ortaya koyarsın. “O dönemde kahraman gördüğüm adam, meğerse teröristmiş, ” dersin. Ya da tersini söylersin, “Ne teröristi kardeşim! Adam mı öldürdü, cana mı kıydı? Tek suçu vardı, halkını sevmek.”

O gün televizyonda hazırlıksız yakalandığı için sarf ettiği sözlerin etkisinden uzun süre kurtulamamış olacak, 1998’de Milliyet’teki köşesinde şöyle yazıyor Livaneli:

“Denizlerle ilgili birçok ağıt yaktı Anadolu. Bunlardan birini Ankara’da duydum. 25 yıl önce kaydedilmiş ağıdın sözleri yüzünden bazı çevreler çok hırpaladı beni. Seçim döneminde bunu ısıtıp ısıtıp kullandılar.” (Milliyet, 7 Mayıs 1998, Dünya Değişirken isimli köşe)

Ve yıl 2007. Aradan uzun yıllar geçmiş. Livaneli artık Belediye başkanlığına aday değil... CHP’ye başkan da olmayacak... Politik bir beklentisi, hedefi kalmamış... Sırtındaki yumurta küfesini atmış yani.

Bakın, o zaman ne diyor:

“Oysa ben ömrüm boyunca, o türküleri söylemiş olmaktan onur duydum. 12 Mart zulmüne başkaldırının sembolü olan türküler benim en değerli hazinem, geçmişim, kimliğim... Değil bir seçim, on seçim kazanmak da olsa ucunda o türkülerden vazgeçmem. (Sevdalım Hayat, Sf 397)

Peki bu sözleri neden 1994’te sizi suçlayan o muhabire değil... Neden 1998’de Milliyet’teki köşenizde değil... Ve neden tam 13 yıl sonra söylediniz Sayın Livaneli?

Sonuç olarak... Livaneli’nin sanatına ve sanatçılığına; Çağlayangil’in politikacılığına dil uzatan çarpılır. Onlar sanat ve politika tarihimizde hak ettikleri yeri çoktan aldılar. Ah bir de zor karşısında dik durmayı becerebilselerdi...

Ne demiş atalarımız: Demokrat dediğin dikinden belli olur!

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..