Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '08

 
Kategori
Blog
 

Zurnanın 'zırt' dediği yer neresidir?

Zurnanın 'zırt' dediği yer neresidir?
 

Zurnada peşrev olmaz.


Vakti zamanında bir büyüğüm bana “ Tanımını yapamadığın kavramları ve sözcükleri kullanma “ demişti. O günden beri gerek konuşurken, gerekse yazarken elimden geldiğince tanımlamalara özen gösterdim. Sözlükler elbette en büyük yardımcım oldu ama ben sadece sözlüklerle yetinmedim tabii.

Ciddiyet nedir? Mizah ve ironi nedir? Sevmek ve Beğenmek sözcükleri arasında- anlam olarak- niye derin uçurumlar vardır? Kampanya neye derler? Sivil toplum örgütleri neden devletin himayesi, koruyuculuğu ve pek tabii denetimi altında faaliyet gösteremezler? Meslek nedir? Sık sık ötelenen ve dışlanan “Onlar” kim? Hepsinden önemlisi “Biz” kimiz?

Sorular, sorular, tanımlama zahmetine katlanmadığımız, havada uçuşan sözcük ve kavramlar… İşte size bir örnek… Bizim çarşıdan:

Anadan doğma solcu ve ulusalcıyım! Hem Kemalist, hem de İttihatçıyım!

Mehteran eşliğinde yürür, Ergenekon için ölürüm…

Sol yumruğumu havaya kaldırarak ulurum! Titrer ve kendime dönerim!

Arabam Toyota, cep telefonum Nokia, k..ımdaki don Mokia marka olmasına rağmen “tam bağımsızlığı” savunurum!

Akmerkez’de şuşhi yer, “kodu mu oturtanları” severim!

Her fırsatta…

“Dallarda kirazım

Her şeyden birazım

Gelsin artık darbeler

Ben her şeye razıyım” türküsünü söylerim!

İşte, zurnanın ‘zırt’ dediği yer burasıdır dostlar! Sözün bittiği yer burasıdır yani! Artık konuyu ciddi olarak tartışma olanağımız kalmamıştır! Şimdi “Çok ciddi” olmamız gerekmektedir ki, o zaman da devreye Mizah girer işte (Mizah tanımlaması olarak kabul edin lütfen)…

Şimdi kimileri çıkıp; “ Aysun Kayacı Hanım’ın verdiği oy ile dağdaki cahil çobanın verdiği oy hiç bir olur mu?” derse, uzun uzun tartışmaya hiç gerek yoktur ve verilecek yanıt bellidir:

Cahil halk kitlelerinin(Onlar yani)” verdiği oylar ‘yarım oy’ sayılsın… Aysun Hanım ve benzerleri ise bir kere versinler ama 10 kez vermiş sayılsınlar!”

Nasıl? Mükemmel bir çözüm değil mi? Ama dedim ya, mizah çok ciddi bir uğraştır. “Böyle başa, böyle tarak” diyebilmenin yegâne yolu mizahtan geçer! Anlayan da anlar yani!

Mesela sevgili pilotumuz Talip Bölükbaşı Bey gerek yazılarında, gerekse yorum ve yorum yanıtlarında “Türk Hava Kurumu KİT değil, bir sivil toplum örgütüdür” diyor…

Şu koskoca çarşıda bir Allah’ın kulu çıkıp da “ Siz ne diyorsunuz Talip Bey?” diyemiyor! Açık ve net bir şekilde iddia ediyorum; her türlü bağışa açık ama en ufak bir eleştiriye kapalı olan Türk Hava Kurumu bir sivil toplum örgütüyse ben de Almanya Cumhurbaşkanıyım!

E peki nedir Türk Hava Kurumu? Öyle ya, tanımlama dedik! Anlamayan, anlamamakta ısrar eden arkadaşlar var! Şeffaf olmak zorundayız!

Efendim Türk Hava Kurumu artık misyonunu tamamlamış bir “devlet” kurumudur! Hava Kuvvetleri’nin henüz oluşmadığı bir dönemde yararlı hizmetleri olmuş bir kurumdur ama artık miadı dolmuştur! Tıpkı Sümerbank gibi, Beykoz gibi, Tekel gibi… Yeri ise, Ankara’da, Paraşüt Kulesi’nin orada inşa ettirdiği “müze”dir artık!

Ormanlarımıza gelince… Bu iş “kampanyalara” bırakılmayacak kadar önemli bir meseledir! Bunun ciddiyetini kavrayabilmek için de kampanyanın bir tanımlamasını yapacak kadar donanımlı olmamız gerekmektedir!

Haaa, unutmadan… Bir de Talip Bölükbaşı Bey’in geçen sene gerçekleştirdiği bir “Eymir uçuşu” var… Hani 1. Eymir blog yazarları toplantısı olduğu gün gerçekleştirdiği uçuş… Eymir Gölü üzerinde… O “özel” uçuşun maliyeti hakkında bir açıklama gelmedi henüz! Sabırla bekliyoruz tabii(Sevgili Pirmete Bey çok muhalifti o uçuşa ama değişti şu sıralar)!

Evet efendim… Yazımız bir hayli uzadı… Sözcükler dedik havada uçuşan, kavramlar dedik tanımlaması yapılmayan… Bir de kampanyalar dedik…

Çocuklarımız “Baba beni balonla gezdir”, “Baba beni yamaç paraşütüne bindir” demiyorlar… O denli “lüks” beklentileri yok kızlarımızın. “Baba beni okula gönder” diyorlar o sevimli cadılar… Eh, “kampanya” diye ben buna derim işte…

Evet efendim… Şimdi tüm operatörlere “Dur len, atlama!” yazıyoruz ve 3196’ya gönderiyoruz… Ne mi oluyor? Çok şey oluyor tabii… Osmaniye’de, Adana’da ve tüm Güney illerimizde “Damdan düşüp ölmeleri” önlüyoruz!

Önleyebilirsek tabii!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..