Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşka dair...

Aşka dair...
 

Her güzelin...


Uzun zamandan sonra bu satırları yazar buldum kendimi. Ne kadar da çabuk geçmiş günler. Tanışalı 14 ay olmuş. Tam 448 gün. Hiç de fena değil doğrusu. Birçok şey sığdı bu 448 güne. Gülücükler, gözyaşları, kızgınlıklar, kırgınlıklar, özlemler, kahkahalar… Bu satırlardan hiçbirinde ne bir eleştiri, ne bir suçlama ya da ona benzer bir şey var. Sadece ve sadece seven bir insanın gönlünden, kalbinden geçenler bunlar. Uzun zamandan beri hiçbir şey beni bu denli üzmemişti. Daha doğrusu bu denli üzmesine izin vermemiştim hiçbir şeyin beni. O gün karşılıklı oturduğumuzda uzanan ellerime bakıp, isteseydim tutardım demen aklımdan hiç çıkmıyor doğrusu. Bir an inanamadım söylediklerine, acaba farkında mı dedim söylediğinin. Kendimi orada oturan bir yabancı, sokaktan geçen herhangi biri gibi hissettim. Bir hafta öncesinde, dadluların dadlusu cümlesiyle sıcak bir mesaj atan, o gün aldığım kolye ve saati takan, hatta işi muzurluğa vurduğumuz anları yaşadığım kişi bir başkası mıydı demekten kendini alamıyor insan. Bu örneklerden onlarcası yazılabilir buraya. Saatlerin, günlerin, haftaların, ayların geçmesine karşın hala aynı nedenlerin aramızda bir duvar olarak kalmasına inanmak gerçekten güç. Hepimizin eksiklikleri, hataları var ve yaşadığımız sürece hata yapmaya devam edeceğiz. Hayatı başka türlü yaşamak ve öğrenmek olası değil çünkü. Farkına varamadığım ya da seni bu denli üzdüğümü düşünemediğim anlar oldu. Sen belki çekindiğinden, belki kibarlığından bunları dile getirmedin. Ama şunu bilmelisin ki, yaşananların hiçbirisi seni üzmek maksadıyla yaşanmadı. Gereğinde özür de dilendi. Her birimiz kendimize özgüyüz. Hele söz konusu olan, bir kadınla bir erkekse durum çok daha farklı oluyor. Eleştiriye inanan bir insan değilim. Çünkü eleştirmenin en kolay yol olduğunu düşünürüm hep. Hata yapmak değil ayıp olan, hatanı anlamamak da ısrar etmektir. Hoşgörüne sığındım hep, sığınmak istedim. Senden gelen ve ben de kırgınlıklara sebep olanlar hep hoşgörü pınarımda yok olup gittiler çünkü. Bir tek bakışla başlayan bu aşk, incir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerden ötürü bu hale gelmemeli. O ses tonunu yükseltişin, en ufak bir sitemde o sinirli halin gerçekten çok şaşırttı beni. Birbirimizi bu denli seviyorken, bu denli uzak tutan nedir? Sen ne kadar saklasan da, gözlerin bakışların ele veriyor her şeyi. Yanılmak da her daim olası elbette. Ama her şeyden önce ben kendi hissettiklerimle buradayım. Tutkuyu kaybettiğini söylüyorsun. Tutku dediğin şey ne zaman ortaya çıkacağı ve seni nereye sürükleyeceği belirsiz, ateşli bir yanılsama. Böyle devam ederse, bir şekilde başkasına kayar gözüm ve aldatırım dedin. Hayatında şimdiye kadar kaç kişiyi aldattın gerçekten. Aldatmak, ağızdan dökülen kelimeler kadar kolay değildir bilesin. Duygusal anlamda karmakarışıksın. Hep bekledim, çünkü inandım aramızdaki bağın gücüne. Sevdim, hem de çok sevdim. Seninle yattım, seninle kalktım. Kendimden hiç ayrı tutmadım. Ama sen hep orada kaldın. Seni bu denli seven bir adamın, can siper hane çırpınışını gördüğün halde, defalarca konuşulup halledilmiş olanları vurdun yüzüne. Bunu kimi zaman birlikteyken, kimi zaman başkalarının yanında yaptın. Ama o hiçbir zaman gocunmadı, kızmadı çünkü kimseden saklayacak bir şeyi ve korkusu yoktu. Yüreğinin sesini dinledi hep. Kırk yıl dile kolay. Hep bekledi ve inandı gerçekten sevginin gücüne. Ve o gün bir gün çat kapı geldi. Hem güzel olan böylesi değil miydi? Romanlarda, filimler de mi olurdu hep? Olmuyormuş, seninle gördüm, hatırladım, tattım yeniden sevmenin gücünü. Hayatımdaki en özel kadın, en özel insan oldun bir çırpıda. Ama kolay değildi yılların ürkekliğini atmak hemen. Farkında olmadan bir zırha bürünmüşüm, gördüm seni sevince. Kimi zaman hoyratlığa vurdum, kimi zaman acaba dedim geri çekildim. Ama sevmekten hiç vazgeçmedim. Ben geçmişle ilgilenmem. Geçmişi yaşayan, bugünün tadına asla varamaz. Üç günlük dünya, gelip geçiyor her şey. Elinde kalansa güzel anılar, sevmek ve sevilmek. Varsa bundan öte bir şey, söyle. Söyle ki ben de öğreneyim. Hayata dair her şeyi konuşabilen, tartışabilen benzer hayalleri olan iki insan. Farklılıklar da ilişkinin tuzu biberi elbet. Ben ki dinlemeyi seven, konuşmaktan öte. Her şeyi bir cevabı olan bir insana dönüştüm gözünde. Bakışlarımda ukalalığı yakaladın kendince. Hâlbuki o gözler çok farklı şeyler söylemekteydi. İlişkilerin en önemli sorunu da bu değil mi zaten? İletişimsizlik ve yanlış algı. Konuşamamak, acaba ne der diye kaygılanmak. Arınsa insan bundan, çırılçıplak kalabilse karşında ne kadar da güzel olur her şey. İçinden gelenleri söylemek ve onları yaşamak kolay değil elbet. Korkulardır hayatımızı sınırlayan ve kısıtlayan. İnsan ancak korkuları yendiğinde özgür olabiliyor. O gün çıkarken yokuştan, görünce seni. Seyreyledim öylece. Suçlandım incelemekle. Sevgiyle bakar gözler de, işitmişti azarı senden. Oysa ne kadar da güzel bakıyordu o gözler bir bilsen. Daha dün, yeni bir iş sayesinde yakınıma gelecek olma olasılığını anlatırken ki o sıcaklık, o heyecanın. Yansıyordu ses tonuna, bakışlarına. Şimdi ise, bir uzaksama rüzgârıdır esiyor. Nedendir bilinmez. Kırk yıl, tam tamına kırk yıl. Kırk yıl sonra, annemlere kız arkadaşımın geleceğini ve sizlerle tanışmak istiyor dediğimde gözlerindeki şaşkınlık hala bugünkü gibi canlı. Ne kadar da komik görünüyorlardı o telaşlı halleriyle. Bizim oğlanın başına taş düştü diyorlardı herhalde. Herkesin birbirini tanımaktan memnun olan halleriyle geçen bir güzel gece. Önemli bir an herkes için. Ne kadar da söylense, bundan bir mana çıkarmayın diye, engel olunamıyordu elbet arzulara. Kolay mıydı engel olmak. Sevdiğin ve en özeline oturttuğun kadını tanıştırıyordun. Bu tanışıklığın devamında uzun zamandır duyulmayan canım kelimeleri dökülüyordu dudaklarından. Ses tonunda da bir değişiklik vardı, belirgin eskisine nazaran. Tüm bunlar bir yanılsama mı oldu şimdi? Eğer öyleyse, bu yaşanlar neydi? Yoksa hiç yaşanmadılar mı? Hayat bizlerin hayal ettiğinden çok daha öte. Öylesine kısır bir döngü içinde yaşıyoruz ki. Bu döngünün dışına çıkabildiğimiz anlarda, tadıyoruz gerçek hayatı. Sen o kadar gerçeksin ki benim için. Dünyada ki her şeyden daha gerçek. Ben o kadar gerçeğim ki senin karşında. Tüm gerçeklerden daha gerçek. Bu gözlerin sen de gördüklerini bir bilsen. Seni her gün gören, sana her gün bakan gözlerden daha iyi görüyor içindekileri. İskeletini kaplayan o örtünün altında yatan ve ancak seven birinin görebileceği gerçekleri. İşte bu yüzden, o denli özel bu bakışlar. Bu gözler, gözlerinin ardındaki gerçekliğe aşık oldu. Yazılanlarda ne bir sitem var, ne de bir eleştiri. Sadece seven, bir adamın duyguları. Eğer sevebileceksen bir başkasını benden daha çok. Arzu edeceksen onu benden daha fazla. Sevilebileceğini düşünüyorsan bundan öte. Sevmiyorsan benim gibi. Tamamıyla gelemiyorsan benim sana geldiğim gibi. İstemiyorsan benim seni istediğim gibi. Karar senin… 

 
Toplam blog
: 9
: 406
Kayıt tarihi
: 26.11.07
 
 

Kendi halinde, Kendince doğruları olan ve hayatı kendince yaşamaya çalışan biri. Doğallıktan yana ol..