Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '18

 
Kategori
Öykü
 

Büyükler İçin 'Küçük Kibritçi Kız'

Büyükler İçin 'Küçük Kibritçi Kız'
 

'' gösterişsiz öykü anlatıcılarından ilk öğrendiğim şey hayatın bir anda ölüme, ölümün de hayata dönüşebildiği zamanları anlatan öykülerdi.''
Clarissa P. Estes

Günlük yaşamın sıradanmış gibi görünen her an'ı, kendi vahşi doğamıza yakın ya da uzak olduğumuz durumların yansımalarından oluşur. Biz insanlar bize sunulan yaşamı, öylesine harcamak ya da bilinçli yaşamak arasında bir seçim yaparak yaşarız. Karışık bir yaşamın içinde yönsüz, çaresiz değiliz ama aramızda böyle hissedenler de yok değil! Yaşama doğarken donanımlı doğarız ne var ki donamımızı nasıl kullanacağımızı bilemediğimiz durumlar olduğu gibi onu kaybettiğimiz durumlar da olabilir. Tam da burada öyküler girer devreye. İçimizdeki yabanıl doğanın sesine kulak vermemizi söyler bize. Vermez isek neler olacağını gösterir. Öykü deyince;

' Öyküler ilaçtır; onların böyle bir gücü var; birşey yapmamızı/olmamızı şart koşmazlar. Sadece dinlememiz yeterlidir. Öykülerin doğasına, hayatın karmaşıklıklarına ilişkin bize rehberlik eden dersler yerleştirilmiştir. Yitirilmiş bir psişik dürtünün onarımı ya da düzeltilmesi için gereken çareler öykülerin içinde bulunur. Öyküler, arketipi( yabanıl/vahşi olanı) kendiliğinden tekrar yüzeye çıkaran heyecanı, üzüntüyü, soruları, özlemleri, anlayışı yansıtırlar.

Öyküler, psikoloji sanatı ve biliminden çok daha eskidir. Onlar, dünyalar arasındaki dünyadır. Psişik evimize giden yolu açmak için bazı çalıları budarlar. İçsel hayatın ürkütüldüğü, kıstırılıp köşeye sıkıştırıldığı yerlerde önemlidirler. İç dinamikleri harekete geçirirler. Öyküler, kaldıraçları ve makaraları yağlar. Bize yukarı, aşağı ya da dışarı çıkış kapılarını gösterir, geçitler açar. İçgörünün bıçağını, tutkulu hayatın alevini, bildiklerini söyleme soluğunu, bakışlarını kaçırmadan gördüklerine  dayanma cesaretini, vahşi ruhun güzel kokusunu sunar. Öyküler, yol boyunca yıkılmadan duran işaretler gibidir.

Çeşitli kültürel eklemelerle öykülerin iskeleti bozulmuş olabilir. Zamanın seyri içinde eski pagan simgeler hristiyan/müslüman olanlarla kaplanmış, bir masaldaki yaşlı şifacı kötü bir cadı haline gelmiş, bir hayalet meleğe dönüşmüş, bir erginleme maskesi ya da peçesi mendil olmuş ya da güzel isimli bir çocuğun ismi gamlı olarak değiştirilmiş olabilir. Cinsel öğeler atılmış, yardımcı yaratıklar ve hayvanlar çoğu kez ifrit ve cinlerle yer değiştirmiş olabilir. Cinsellik, sevgi, ölüm, doğum, dönüşüm üzerine dersler veren kimbilir kaç masal bu şekilde yitirilmiştir! Ama tüm bunlar sonsuza kadar kaybolmamıştır.

Öyküler, içgüdüsel doğayla beraber yol almanın önemini/değerini gösterir. Benliğin dünyasına açılan kapılar az ama değerlidir. Derin bir yara  iziniz varsa o bir kapıdır. Eski, çok eski bir öykünüz varsa o bir kapıdır. Daha derin bir hayatı özlüyorsanız o bir kapıdır. İnsan, berrak bir görüş ve benlik bütünlüğü sayesinde serpilip gelişir. Kendi doğası sayesinde serpilip gelişir. Öyküler, kendi içsel ufuklarında zahmetli yolculuklara çıkanlar dahil olmak üzere hem kendi yoluna gidenlere hem de dünya için zorluklara göğüs gerenlere destek olmak üzere sunulmuştur. Ne demişler; ''ruhu her besleyişimizde onun gelişimini güvence altına alırız.''

Öyleyse, öykülere kulak vermek içgüdüsel doğayı hatırlamak demektir. İçgüdüsel doğayla yan yana olmak; hayat alanını belirlemek, kendi sürüsünü bulmak, yetenek ve kusurlarına bakmaksızın güven ve gurur duyarak bedeninin içinde olmak, kendi yararına konuşmak ve hareket etmek, farkında ve uyanık olmak, sezgi ve algının doğuştan gelen dişil güçlerine dayanmak, kendi döngülerine girmek, ait olunan yeri bulmak, vakarla yükselmek(mütevazi olmak) mümkün olduğunca yüksek bir bilinç düzeyini korumak demektir.

Şimdi, 'Küçük kibritçi kız' neler anlatıyor bir bakalım;

Küçük Kibritçi Kız
'' Ne annesi ne babası olan küçük bir kız çocuğu varmış. karanlık bir ormanda yaşarmış. Ormanın kenarında bir köy varmış ve kız oradan yarım kuruşa kibrit satın alıp sokakta bir kuruşa satın alabileceğini öğrenmiş. Eğer yeterince kibrit satarsa, bir ekmek kabuğu satın alabilir, ormandaki kulübesine dönebilir ve sahip olduğu bütün giysilerini üzerine geçirerek uyuyabilirmiş.

Kış gelmiş, hava çok soğukmuş. Kızın ayakkabısı yokmuş ve ceketi o kadar inceymiş ki içi görülebiliyormuş. Ayakları mosmor olmuş, el ve ayak parmakları ile burnunun ucu bembeyazmış. Sokaklarda dolaşıyor ve yabancılara kendisinden kibrit satın almaları için yalvarıyormuş. Ama kimse durmuyor ve başını çevirip bakmıyormuş.

Derken bir gece ''kibritlerim ne güne duruyor? Bir ateş yakıp ısınabilirim.'' diyerek oturmuş. Ama hiç çırası ve odunu yokmuş. Her şeye rağmen kibritleri yakmaya karar vermiş. Orada bacaklarını uzatmış otururken ilk kibriti çakmış. Çaktıkça soğuk ve kar hepten kayboluyor gibiymiş. Döne döne inen kar yerine bir oda görmüş; demir işlemeli bir kapısı olan; büyük, koyu yeşil, seramik sobalı güzel bir oda. Soba, öyle bir sıcaklık yayıyormuş ki, adeta havayı dalgalandırıyormuş. Sobanın yanına sokulmuş ve kendini harika hissetmiş.

Ama soba birdenbire ortadan kaybolmuş. Yine sokakta, karın üzerinde oturuyormuş; titrerken öylesine acı çekiyormuş ki, yüzündeki kemikler takırdıyormuş. Böylece ikinci kibriti çakmış. Oturduğu yerin yanındaki binanın duvarına ışık vurmuş, birden içerisini görebilmiş. Duvarın ardındaki odada üzerine kar gibi beyaz bir örtünün serilmiş olduğu bir masa varmış. Masanın üstünde bembeyaz porselen tabaklar, büyük bir tabağın üstünde de yeni pişmiş, dumanı tüten bir yemek varmış. Tam da bu yemeğe uzandığı an görüntü kaybolmuş.

Yine karların arasındaymış. Ama dizleri ve kalçaları artık acımıyormuş. Artık soğuk, iğne gibi sokuyor, yakıyor, kollarına ve gövdesine işliyormuş. Böylece üçüncü kibriti yakmış. Üçüncü kibritin ışığında güzel bir noel ağacı belirmiş. Ağaç, kenarları işlemeli beyaz mumlarla, çok güzel cam süsleriyle, bir sürü küçük ışık beneğiyle süslenmiş. Bakışlarını, yukarıya bu muazzam ağacın gövdesine doğru kaldırmış, ağaç gittikçe yükselerek tavana kadar uzanmış, ta ki başının üstündeki gökyüzünde asılı duran yıldızlara dönüşene kadar. Ansızın gökyüzünde bir yıldız parlamış ve annesinin ona ' bir ruh ölürse bir yıldız kayar' dediğini anımsamış.
 
Birden boşlukta büyükannesi belirmiş. O kadar sıcak ve müşfikmiş ki çocuk onu gördüğü için çok mutlu olmuş. Büyükanne önlüğünü toplayarak onunla çocuğu sarmış, iki koluyla sıkıca kucaklamış. Kibritçi kız içinde büyük bir mutluluk hissetmiş. Ama büyükanne giderek silikleşmeye başlamış. Ve çocuk büyükannesinin yanında kalmasını sağlamak için daha çok kibrit çakmış, daha çok ve daha çok... ve büyükannesiyle birlikte soğuğun ve açlığın ve acının olmadığı gökyüzüne doğru yükselmiş.
 
Sabahleyin küçük kız, evlerin arasında kaskatı kesilmiş bir halde ölü bulunmuş. ''

Yorum:
Bu çocuk, insanların başkalarıyla ilgilenmedikleri bir çevrede yaşamaktadır, sahip olduğu şeylere -bütün yaratma olasılıklarının başlangıcına- değer verilmeyen bir ortamdadır. Pek fazla seçeneğin bulunmadığı psişik bir durumdadır. Hayattaki yer'ine boyun eğmiştir. Eğer, içgüdüleri sağlam olsaydı çok sayıda seçimi de olurdu. Yürüyerek başka bir kente gidebilir, gizlice bir vagona binebilirdi. Sonra içindeki yabanıl doğa ne yapılacağını bilirdi. Ama küçük kibritçi kız henüz içindeki yabanıl doğayı tanımamaktadır! Donmak üzeredir ve ondan geriye kalan sadece kendinden geçmiş bir halde dolaşmakta olan biridir.

Sıcaklık, peşine düşmesi gereken esas şey olmalıydı ama öyküde durum farklıdır. Onun yerine kibritleri yani sıcaklık kaynaklarını satarak bitirmeye çalışır. Kibritçi kız serpilip gelişebileceği bir ortamda değildir. Bu yüzden gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan fantaziler dünyasında sıkışıp kalmıştır. İnsanın iradesini yitirmesinin, odağını kaybetmesinin bir çok yolu vardır. Odağı yeniden bulmak için fikirlerimizi destek bulacakları yere götürmemiz gerekir. Bu ruhsal değer ve benlik değerini yeniden bulmamıza yardım eder. Bizi ısıtan, yaratıclığımızı onaylayıp öven gerçek kişilerle birlikte olmak, yaratıcı hayatın akışı için esastır. Aksi halde donarız. Hem içerden hem de dışardan besleniriz. Beslenmek için hareket etmek gerekir. Küçük kız o kadar uzun süre aşağılarda kalmıştır ki paçavraya dönmüştür ve bitiktir. Kibritleri yani onu sıcak tutabilecek tek şeyi satmakla, enikonu düşünülmemiş bir tür alışveriş yapmıştır.
 
Öyküdeki gibi, içlerindeki yabanıl doğanın besleyici tarafıyla bağlantısı kopmuş insanlar, dış dünyada ancak kıt kanaat geçinmelerine yetecek bir diyete mahkum olurlar. Oysa düşmanca şartlar derinleşmeyi/gelişmeyi sağlamaz aksine sadece yok olmaya yarar. Başka bir ortam/başka bir yol seçilmelidir.

Kibritçi kızın erginlenmeyi tamamlayacak olan hareketle ilgili geçiş aşamasına hem yaklaştığı hem de bir o kadar uzak olduğu söylenebilir. Erginlenme için gereken malzemelere sahiptir ama içeride ya da dışarıda psişik sürecine rehberlik edecek kimse yoktur. Odağını yitirmiştir.

Öyküdeki gibi odağı geçici olarak yitirebiliriz. Odak, ruh sesinin talimatlarının hissedilmesi, duyulması ve izlenmesi ile yine oluşacaktır. Vahşi doğanın bize sunduğu şey budur; odağı bulmak için durup bakmak, koklamak, dinlemek, hissetmek yeteneği... Sezgi dahil duyularımızın tümünü kullanmak çok önemlidir. İnsanın kendi değerlerine, düşgücüne, iç sesine, öykülerine ve sezgisine sahip çıkması hayatidir.

Psişik olarak kış, soğuk ve ölümcül öpücüyü sembolize eder. Soğukluk, herhangi bir şeyin/kendindeki bir şeyin/ ilişkinin bitişini ifade eder. Eğer birşeyi öldürmek isterseniz ona karşı soğuk durmanız yeterlidir. İnsan duygu, düşünce ve eylem bakımından donuklaştığında ilişkinin varolması da olanaksızlaşır. İnsanlar, kendilerindeki birşeyi terk etmek ya da birini dışarda bırakmak istediklerinde onu görmezden gelir/davet etmez/dışarıda tutar ya da yollarını değiştirirler. Kibritçi kız sokaklarda dolaşır ve yabancılardan yalvararak ondan kibrit almalarını ister. Bu sahne, zedelenmiş içgüdüyle çok az bir bedelle ışığın verilişini gösterir. Kibritçi kız aslında karşılığında aldığı değerden çok daha büyük bir değer sunmaktadır. Bu alışveriş, daha çok enerj kaybı demektir. Enerjisini bir anlamda anlık hevesler için tüketir. Duyguları donmuştur, umutsuzdur. Durması gerektiğini bilir ama yapamaz. Küçük kibriti yakar çünkü yakacak odunu yoktur, onun yerine kocaman kuru bir kütükmüş gibi  psişeyi yakar bitirir. '*
 
* Bu öykü ve yorum; Clarissa P. Estes tarafından yazılmış olan 'Kurtlarla koşan kadınlar' kitabından alınmıştır.
 

 

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..