Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '15

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evrenin Kök Hücresi aşktır. Aşk; Sevgiye, nefrete, kin, öfke ve hoşgörüye farklılaşır.

Evrenin Kök Hücresi aşktır. Aşk; Sevgiye, nefrete, kin, öfke ve hoşgörüye farklılaşır.
 

Bugün son zamanlarda çok gündemde olan kök hücre konusunda kısaca bilgi verip bunun üzerinden evrenin ruhunu yani aşkı tartışacağım.

İnsanın manevi yapısının temelini kendi bakış açım ve biyokimya potasında eritip yeni bir sentez yapmaya çalışacağım.

Önce biraz bilimsel açıklama diyorum, sıkılmayacağınızı umarak.

………………………………..

 

KÖK HÜCRE NEDİR

Kök hücre, mitoz bölünmeyle özelleşmiş hücre tiplerine farklılaşabilen ve daha fazla kök hücre üretmek için kendini yenileme yeteneğine sahip olan, bütün çok hücreli canlıların doku ve organlarını oluşturan ana hücre türleridir.

Memelilerde kök hücrelerin iki yaygın tipi bulunur;

Embriyonik kök hücreler ve çeşitli dokularda bulunan yetişkin kök hücreleri.

Yetişkinlerdeki kök ve öncül (progenitör) hücreler vücudun onarımında görev alıp, erişkin dokuları yenileyebilme yetisine sahiplerdir.

Gelişen bir embriyoda, kök hücreler özelleşmiş hücrelerin tümüne farklılaşabilirler ve ayrıca kan, deri, sindirim organları gibi organların da yenilenmesini sağlarlar.

İnsanlarda erişkin kök hücre kaynakları şu şekildedir;

1.Kemik iliği

2.Yağ (adipoz) doku (yağ hücreleri)

3.Kan

……………….

 

Özetle bir kök hücre sizin tüm özelliklerinizi taşıyan ama henüz belli bir doku ve organ için özelleşmemiş hücre olarak tanımlanabilir.

O tek hücre uygun sinyal başlatıcılarla, kalp, kas ya da sinir hücresine dönüşebilir. Sonrasında da bu organların yenilenmesini sürekli kılar.

Kemik iliğinde sentezlendiği anda bu dönüşümlerin tamamına açık ve formatlanmamış haldedir.

Kök hücre, insan hayatının madde bazında temelini oluşturur.

Ama hepimizin bildiği üzere insan sadece et ve kandan meydana gelmiş bir canlı değildir.

İnsanın fiziksel yapısının yanı sıra bir de ruhsal yapısı vardır ki, onun içeriğini bildiğimiz bilimsel yapılar üzerinden açıklamak mümkün değildir. Yani insan öldüğünde; X Gr eksilir diyemeyiz. Ruhu bildiğimiz ağırlık ya da hacim ölçüleri ile de veremeyiz.

Nefreti, algıyı, zekâyı, sezgiyi, sevgiyi, kini, hoşgörüyü standardize edemeyiz ama bunların varlığını istisnasız hepimiz kabul ederiz.

Peki, bunlar nasıl oluşur veya birbirine nasıl dönüşür, pek de düşünmeyiz.

Burada iki konuya değinmek istiyorum;

Bunlardan birincisi bana göre, insanın bedeni ile ruhunun birbiri ile uyumudur.

Yani mevcut beden ruhun duygusal ağırlığını, derinliğini veya tüm yüzeylerini taşıyabilecek boyut ve özellikte olmalıdır. Evrende her şeyde denge esas alınmışsa burada da denge kuralı mutlaka gözetilmiştir.

Beden-Ruh uyumu ilk kural olmalıdır.

İkinci çıkış noktası ise ruhu oluşturacak ya da ruhla bedeni bir araya getirecek bir çeşit manevi kök hücredir ki, biraz düşününce ruha ait bütün motiflere dönüşebilecek ve ruhun bütününü oluşturabilecek tek olgu olduğunu fark edebilir insan.

Bu olgu AŞKTIR.

Çünkü evrende insan ruhunun tamamını oluşturan, tüm duygu ve kavramlara zemin oluşturabilecek, sevgi ile kin, öfkeyle esenlik vs gibi zıt duygular arasında bizi bu kadar hızlı dolaştırabilecek güçte başka bir kavram yoktur.

Aşk; daima insanı en çok mutlu eden ve aynı zamanda çok da yıkıcı bir etkiye sahip olduğu düşünülen durumun da adıdır.

Sanatın her dalının ilham kaynağı olmuş, insanın manevi dünyasında hüküm sürerken tüm fizyolojik dengelerini alt-üst edebilmek gücüne sahip olmuş başka bir kavram tanımlı değildir.

O yüzdendir ki, aşk daima, tüm zamanlarda çok yüceltilmiştir.

Yalnız burada bahsedilen aşk günümüzün magazin haberlerine konu edilen aşkla karıştırılmamalı olaya madde değil maneviyat temelinde bakılmalıdır.

Bu gerçekten habersiz olmak sadece bedenin talepleri doğrultusunda bir hayat yaşamaya çalışmak insanı yarım ve eksik bırakır.

Kök hücreyi kemik iliği, aşkı ise yürek üretir.

Farklı bir bakış açısı ile ele almaya çalıştığım bu konunun okuyanları sıkmadığını umut ediyorum.

İyi hafta sonları diliyorum.

 

Saygılarımla.

 

Prof. Dr. Nazan Apaydın Demir

Muğla    

 

 

 
Toplam blog
: 130
: 1375
Kayıt tarihi
: 08.04.14
 
 

Muğla Üniversitesinde Prof. Dr. olarak çalışmaktayım. Kozmetik Ürünler Uygulama ve Araştırma Merkez..