- Kategori
- Blog
Kadınlar ne ister? Aşk mı, seks mi, sevgi mi?

Hayalleri yıkılan çocuklar...! Onlara ne anlatabilir ki masallar?
Yazının başlığı ilgi çekti mi?
Çekse de hoş, çekmese de!
Culduz’un dediği gibi yosma mıdır, değil midir, karar veremediğim, Google’ da tıklanma rekorları peşinde ya da derdinde değilim amma velâkin yazılan yazıların okunma sayılarının genel durumuna baktığımda da; hangi içerikli yazıların okunduğunun da farkındayım!
Her ne kadar aylardır, yazar arkadaşlarımın zaman zaman belirttikleri gibi ‘’Milliyet Blog’’ kan mı kaybediyor yoksa bizler mi kan kaybındayız! Onu da bilemedim!
Buza mı yazıyoruz?
İlk göz ağrım bu platform.
İlk gözümü açtığım, yazılarımı geliştirdiğim, okudukça öğrendiğim ve kendimi aşmaya çalıştığım yer.
Burada yazmaya başladıktan sonra, başka yerlerde de yazmaya başladım, hatta kendime ait bir kişisel blog dahi kurdum. Yine her yazdığım yazıyı ilk kez burada yayınladım. Daha sonra diğer platformlarda paylaştım.
Bazılarının dediği gibi ‘’TIK derdinde değilim! Ben kendim için yazıyorum! Okunsa da olur, okunmasa da!’’ gibi düşüncelerim de yok. Zaten yıllardır kendim için yazıyordum. Yazıyor ve kendim okuyordum. Milliyet Blog gibi kaliteli bir platformda yazmak, bana birçok değer kattı. Özellikle de değeri kendilerinden menkul birçok arkadaşa ve paha biçilemez dostluklara sahip oldum. Bu hususları da müteaddit defalar yazılarımda belirttim. Hatta ilk zamanlar büyük bir gaflete imza atıp ‘’ Biz kocaman bir aileyiz’’ dediğimde! Boyumun da ölçüsünü aldım. Ağzıma kırmızıbiber sürdüler…! Ayyy pardon… Klavyemin tuşlarına… Tövbe… Bir daha der miyim? Asla!
Küsmedim! Darılmadım… Yazılarıma zaman zaman ara vermiş olsam dahi ben hep buradaydım. İstisnasız hemen hemen her yazıyı okuyor/dum/um…
Ne yazan kişilerin yazdıkları içeriği, ne de okuyucuların okuma tercihlerini irdelemek gibi bir niyetim de yok kesinlikle…
Milliyet Blog logosu üstündeki kırmızı şapka da neyin nesymiş gibi bir derdim de yok!
Burada yazdığım yazıların okunma sayıları ile diğer platformdaki okunma sayılarını karşılaştırdığımda ki yazı metni aynı olmasına karşın. Arada birkaç kat fark olduğunu üzülerek gözlemliyorum.
Yeni yıla girmemize saatler kala, yemek tarifi yazmaya niyetlendim ve klavyenin başına oturdum. Tam yemeğin malzemelerini listeleyecektim ki!
Bu soğuk yılbaşı gecesinde, karda kışta, aç açıkta kalan mülteciler geldi aklıma! ‘’Ölüm denizi Ege’de’’ ölüme doğru umutsuzca yol alışları… Yakalanışları… Gidenler, gidemeyenler, kaçanlar, kaçamayıp kenarda köşede belki de bir duvar dibine sığınmış, aç biilaç, titrer halleri geldi aklıma… Yazamadım! Sonra, Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da evlerini terk etmek zorunda kalan aileler düştü usuma. Ellerinde birkaç parça eşya ve beyaz bayraklar ile göç yollarına düşüşleri. Kalanların, bomba, silah ve ateş çemberi altında korkudan titreyişleri. Mültecilerin haline üzülürken, kendi insanımızın bu girdaba düşüşleri. Şehitlerimizin yeni yılın gelişinden bi haber aileleri. Her gün şehit haberleri… Evlerdeki yas! Babasız, atasız kalan evlatlar. Evlatsız kalan analar!
Çocuklar…. Çocuklar… Ağlayan çocuklar. Aç kalan çocuklar. Biçare çocuklar. Barışa, sevgiye, huzura, eğitime muhtaç kalan çocuklar…
Yazamadım!
Ne yemek tarifini yazmak geldi içimden ne de bu hissettiğim duyguları… Belki çok duygusalım! Bu soğuk gecede insanlık acı bir halde iken, lay lay lom da yapamadım.
Gerçi yazsam ne olacaktı ki! Buza yazacaktım kesin. Sen, ben okuyacaktık!
İşte böyle…
Durum ahval, bu merkezde!
Haaaaaa… Başlıkta ki sorunun cevabına gelince!
Belki çok kelime ile anlatılabilir amma şöyle noktalamak dileğindeyim.
Kadın, ne aşk ister, ne de seks! Olursa da hayır demez!
Kadın insan olduğunun bilinmesini, gerçek sevgiyi ve değer verildiğini bilmek ister…
Ay Şen