Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

Kanlı pazar, iktidar gözetiminde kanlı oyun!

Kanlı pazar, iktidar gözetiminde kanlı oyun!
 

Polis gözetiminde cinayet...


Türkiye siyasi tarihinin sayfaları Uğur Mumcu’nun yazdığı gibi “Türkiye’de bugüne dek birçok siyasal cinayet işlendi. Ve ne acıdır ki bu siyasal cinayetlerin sanıkları yakalanamadı ya da yakalanmak istenmedi. Katiller ve cinayet çeteleri bundan cesaret aldılar: ‘Nasıl olsa yakalanmıyoruz(1) …’” diye özetlediği karanlıkta bırakılmış siyasi cinayetlerle doludur.

“Kanlı Pazar” olarak belleklere kazınan “Emperyalizme ve sömürüye” karşı 16 Şubat 1969’da düzenlenen mitingde yaşananlar ise bugünden bakıldığında tarih okumalarında okuyucuya derin(!) bir perspektif kazandıracak niteliktedir.

Türkiye’ye her gelişinde 1967’den itibaren protesto edilen ABD 6. Filo’su, temmuz 1968’de de protesto edilmişti. 17 Temmuz’da ise protestoya karışanları yakalamak için İTÜ Öğrenci Yurdu’na polis baskın yapmış, hukuk fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu pencereden atılarak öldürülmüştü.(2)

ABD 6. Filo’su 1969 Şubat’ta yeniden İstanbul’a gelir. Ülkenin önemli illerinde yapılan ilk protestolardan sonra öğrenci ve işçi örgütleri 16 Şubat’ta İstanbul’da “Emperyalizme ve sömürüye” karşı miting düzenleme kararı alırlar. Yürüyüş Beyazıt’tan başlayıp Taksim Meydanı’nda sona erecektir. Yasal izinler alınır ama yürüyüş günü yaklaştıkça gerginlikte artar. Miting tertipleyenler bir önceki yıl 6. Filo protestosu sonrasında pencereden atılarak öldürülen Vedat Demircioğlu’nun kırmızı beze çizilmiş portresini Beyazıt kulesine asarlar. İktidar yanlısı basın gerçeği çarpıtarak “Beyazıt kulesine kızıl bayrak çekildi” diye yayın yaparlar. Başbakan Demirel, “Komünistler kızıl bayrak çekecek kadar işi azıttılar. Türk Bayrağı’na saygısızlıktır bu. Bunu yapanlar Türk olamazlar…” diyerek destekçilerini harekete geçirir.

Çetin Altan “Kanlı Pazar”dan sonra kaleme aldığı yazısında “Taksim Meydanı’nı kana boyayan meş’um olaylar ne felaketti, ne tesadüfün sonucu, ne beklenmedik bir sürpriz, ne yönetimdeki çaresizliğin ürünüdür.

Tıpkı daha önce birçok provasını gördüğümüz taşlı sopalı saldırılar, Meclis baskınları, linç edilmeleri gibi profesyonel bir cani soğukkanlılığı ile hazırlanmış bir planın uygulanmasıdır.”diye özetlerken, “ Bu planın ilk hazırlık dönemini Demriel’in söylediği ‘iki yüz bin kişiyi silahlandırma’ nutuklarında; son rötuşlarını da Amerika’nın bile bile olay çıkarmak için gönderdiği savaş gemilerinde insan kasabı adıyla ünlü Komer’in gelişinde bulabilirsiniz.” diye fotoğrafın netleşmesine katkıda bulunmuştur.

Türkiye’ye elçi olarak atanan Robert W. Komer sol kesim tarafından istenmeyen adam ilan edilmişti. Nitekim daha sonra Komer ABD elçisi olarak ODTÜ’yü ziyaret edecek ama tepki ile karşılanacaktı. Arabası yakılacak ve ODTÜ yönetimi saldırı yapanların cezalandırılacağına dair bir açıklama yapacaktır.(3)

Öğrenci temsilcileri karşı bildiri yayınlarlar;Türk kamuoyuna,Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Komer’in arabasının yakılması ve peşi sıra gelen olaylar, şimdiye değin kamuoyuna eksik ve yanlış olarak yansıtılmıştır. ABD, vahşi ve dünyanın her yanında zor kullanan, şiddet kullanan bir devlettir. Komer’in arabasının yakılması Amerika’nın şiddetine karşı duruştur, ‘karşı şiddet’ hareketidir. Böyle bir topluluğa karşı fikir mücadelesi yürütülemez. Türk halkının anti-emperyalist mücadelesini en sağlam bilinç ile yürüten arkadaşlarımızı fikir özgürlüğünün baltalayıcıları olarak göstermek, halkı yanıltmak demektir.”

“Kanlı Pazar” öncesi 14 Şubat 1969 tarihinde; Komünizmle Mücadele Derneği, AP ve MHP Vedat Demircioğlu portresini bahane ederek “Bayrağa Saygı Mitingi” gerçekleştirirler. Mitinge katılanlara iki gün sonra gerçekleşecek olan 6. Filo’yu protesto yürüyüşüne katılacak “komünistlere gereken dersi vermek üzere” toplanma çağrısı yapılarak şunlar söylenir:

“Ey Müslümanlar!.. Pazar günü Taksim’de komünistlerin mitingi var. Allahını seven, dinin seven, karısının namusuna sahip çıkmak isteyen herkes, Pazar günü saat 14’te Taksim’de solcuları, komünistleri öldürmek için gelsin.”

O tarihteki Bugün ve Sabah gazeteleri başta olmak üzere, sağcı basın organları da benzer içerikte yayınlar yaparlar. ABD’ye karşı yapılan protestolardan söz ederken haber başlıkları: “Kızıl uşaklar istikbalimizi dinamitliyor”, “6. Filo’yu protesto edenler komünisttir”, “Müsamaha devam ederse komünistleri halk kendi ezecektir”, “Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız” diye verilir.

M. Şevket Eygi aldığı hapis cezasından kurtulmak üzere hacca gidenlerle kapağı Arabistan’a atmış, oradan gönderdiği yazılarla Amerikan 6. filosunu kurtarmak üzere Türk gençlerine cihat çağrıları yapar(4).16 Şubat tarihli Bugün gazetesinde yer alan yazısında “..Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.İmtihan günü gelip çatmıştır.. Bir Müslüman yüz komüniste bedeldir..”diyerek “Kanlı Pazar” için elinden geleni yapar ama yıllar sonra vicdanının rahat olduğunu da söylemekten geri durmaz.!

O yıllarda “ülkücü hareket” içinde olan Yaşar Okuyan anılarını “O Yıllar” adlı kitapta yayınladı. Kitapta “Kanlı Pazar” ile ilgili anıları önemli bir yer tutuyor.

Odatv’de yer alan röportajında Okuyan, “Biz o tarihlerde Türkiye Milli Talebe Federasyonu’ndayız. Bu Federasyon, bizim yani ülkücü, milliyetçi diye nitelendirdiğimiz grubun yönetimindeydi. Milli Türk Talebe Birliği o tarihlerde, yani 1968 - 69’lardan bahsediyorum, daha ziyade İslami düşüncenin kontrolündeydi. Biz o tarihlerde onlara “ecmain” ismini vermiştik. Daha sonra bunlar kendilerini akıncılar diye adlandırdılar. Milli Türk Talebe Birliği de onların yönetimindeydi, fakat milliyetçi grup olarak biz de Milli Türk Talebe Birliğinin faaliyetlerine katılıyorduk. İstanbul kongresinde kavga çıktı. Sonra Kayseri’ye aldılar. O zaman Adalet Partisi hükümeti onlara destek veriyordu.

Kayseri’deki kongrede delegeler bile salona alınmadı. Tartışmalar çıktı ve yönetimi kaybettiler. Böyle bir sürecin içerisinde 1968 – 69 döneminde biz, Milli Türk Talebe Birliğindeki faaliyetlerin bazılarına katılıyorduk. Orayı ele geçirmek istiyorduk. O sürecin içerisinde bir gün bir söz ortaya atıldı; “Komünistler yürüyüş yapıyor, Taksim’i işgal edecekler, biz buna karşı eylem yapacağız,” deniliyordu. Bu bilgiyi bize getirdiler. Biz de merak ettik. Ne yapacaklar, diye bir inceleyelim bakalım dedik. Cumartesi günü Milli Türk Talebe Birliği de, yine oralardan gelen arkadaşlarımız, yöneticiler, dediler ki, “grup olarak buraya kaç kişi katılır?” Federasyon’dan gelip bize sordular. Ne olacak, niye soruyorlar, dedim.



“Orada kalabalık olunsun”
denildi. “Kaç kişiyseniz size sopa dağıtacağız” dediler. Ben bu sefer daha da tedirgin oldum. O zaman arkadaşlara, “beş yüz kişi deyin” dedim. Katılacağımızdan değil de, “ne olacak,” diye…

Yanılmıyorsam “cumartesi günü beşte temsili olarak Türk Talebe Birliği’ne gelin” denildi. Bizim arkadaşlardan yedi sekiz kişi gitti oraya. Şeref Efendi sokak var hemen Milli Türk Talebe’nin yanındaki sokaktı. Oraya iki kamyon yanaştı. Orada -sonradan çıktı tabii- sopalar çıktı balyalar halinde.
Mavi kurdelalar…

Bizim çocuklara dedim ki, “Sopaları alın. Gitmeyeceğiz, ama gitmeyeceğimizi söylemeyin.” Sonra aynı yerde ayrıca bir mavi kurdele dağıtıldı. Kurdeleler ne olacak, diye sorduk. Dediler ki; bu mavi kurdeleleri Taksim’de komünistler meydana girerken yakanıza takın bu iki şeyi gösterir: Birincisi orada bir kargaşa çıkarsa siz birbirinizi tanımış olursunuz. İkincisi de -polislerin de bilgisi var- mavi kurdeleyi takanlar antikomünistler olacak. Nitekim biz ertesi günü oraya yedi sekiz kişi olarak gittik. Yani ülkücüler olarak katılmadık. Uzaktan bakıyoruz. En az yirmi otuz bin kişilik bir kalabalık vardı. Hatta sabah namazından sonra gelenler vardı. Fikir Kulüpleri Federasyonu da Gümüşsuyu’ndan giriş yaptı. Tam Marmara Oteli’nin önüne doğru geldiklerinde daha önce alanda ellerinde sopalarla bekleyenler, gelenlere hücum ettiler.

Polis bakıyor, mavi kurdela varsa dost dokunmuyor, kurdele yoksa elindeki copla girişiyor. Biz de dedik ki kurdelelerimizi takalım, çünkü uzak olmamıza rağmen bir grup da bize doğru geliyordu.
Komünizmle mücadele dernekleri vardı. Onların birlikte organize ettiği bir şey. Bundan günler öncesinden de Mehmet Şevki Eygi diye bir gazeteci var. Gazeteden çağrılar yapıyordu. “Komünistler, Moskova uşakları geliyor, dinimize küfrediyorlar” gibi yazılarla belki 10-15 gün boyunca tahrik etmişti. Toplu olarak sabah namazları organize ediyordu. Böyle bir alt yapı oluşturulmuştu. ‘Kanlı Pazar’da, Hürriyet gazetesinde 6–7 sütunu kaplayan bir resim gözümüzün ödündedir hâlâ...”

Olaylardan sonra gazetelerde yer alan fotoğrafı anlatıyor Okuyan; “Bir şahıs oradaki sol görüşlü bir genci elinde bıçakla, polisin gözünün önünde öldürüyor ve polis seyrediyor. Katiyen müdahale etmediler. İki insanımız orada maalesef bu şekilde öldürüldü. Bu tabi çok derin iz bırakan bir olay. Ben Kanlı Pazar’ı kitlesel bir organizasyon olarak değerlendiriyorum ve bundan sonraki süreci çok önemsiyorum.”

Okuyan, “Kanlı Pazar”ın üzerine gidilmediğinden yakınıyor, “Bu Kanlı Pazar olayında o tarihlerde acaba Milli Türk Talebe Birliği’nde aktif faaliyetlerde bulunanlardan; Ankara’da en tepe noktalarlarda bulunanlardan kimler var? Bu sorunun cevabının ortaya çıkması lazım.” (5) diyor.

“Kanlı Pazar” saldırısında polis gözetiminde bıçaklanarak Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürülür. Yüz kişi yaralanır.

Olaylardan sonra İTÜ Öğrenci Birliği 21 Şubat’ta “Kanlı Pazar” gazetesi çıkarır. Olayla ilgili yaptığı yorumda,”Düpedüz oyundu bu. Amerika’nın işbirliğini övdüğü iktidarın polisleri ve çember sakallıları yurtseverlere karşı saldırttığı bir oyundu. Yakasında bayrak olmayan herkese vuruyorlardı… Ve anti Toplum polisleri, suçlu diye yaralı, dövülmüş yurtsever yürüyüşçüleri nezarete götürüyorlardı. Bu saldırı olurken 6. Filo’dan kalkan bir helikopter* alay eder gibi olayları havadan izliyor, Amerikalılar otellerde içki ve kadın alemleri yapıyor, iktidar da AP’nin kuruluş balosunu kutluyordu.

ELİF'İN BABASI (6)

Bir yürekli kişiydi
Elif'in babası bir aydın kişi
Er kişi niyetine el bağladılar sağlığında
Kıblesini şaşıranlar
Amerikan gemilerine karşı diri diri
Kıldılar namazını Dolmabahçe'de
Bir öğle üzeri

Demir atmış bağımsızlığımıza
Gemiler gemiler çirkin gemiler

Kış ortasında bir güneşli pazardı
Sağdı henüz
Vardır böyle pazarlar yaşantılarımızda
Ama hiç bir pazar böylesine utanç verici
Böylesine aşağılık olamazdı çağımızda
Elif'in tutup elinden babası
Gemiler gösterecekti dizi dizi
Tutsaklığın kirli duvarlarına çizilmiş
Sonra ışıklı yüzler gösterecekti gencecik
Işıklı yüzlerde parça parça bulut
Sonra satılmışlık sonra kahpelik
Sonra yeniden sevinç yeniden umut
Sonra cop sonra şiş bıçak kanca
Benzin patlaması gaz kokusu kan
Köpekliğin köleliğin zincir şakırtısı

Ne varsa öğretecekti Elif'çiğine
Çocuklar değil miydi büyük yüzdelerle
Bütün borçlarımızı üzerlerine alan

Ne varsa tutsaklık adına öğretecekti
Ne varsa uygarlık adına sunulan

Bırakıp bütün bildiklerini bir yana
Bize alanlarda ölmesini öğretti. **

*19 Şubat 1969 tarihli Akşam gazetesinin dört sütunu kaplayan haberinde ABD helikopterinin izinsiz uçuş yaptığı belirtiliyor.

** Elif, Ali Turgut Aytaç’ın kızıdır.

(1) Uğur MUMCU,Cumhuriyet Gazetesi 6 Nisan 1978

(2)Orhan TÜLEYLİOĞLU, Neden Öldürüldüler um:ag yayınları

(3) Seyr-i Tarih

(4) Eygi’nin yazısı,Orhan TÜLEYLİOĞLU, Neden Öldürüldüler sayfa 23,24

(5) Odatv

(6) Rıfat ILGAZ, Güvercinim Uyur mu (Çınar Yayınları)

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..