- Kategori
- Güncel
Kültür Başkentinde kültüre ve sanata sopalı saldırı!
Olayın yaşandığı Tophane'deki bölge
Kültür bildiğiniz gibi Latince kökenli bir sözcük. Cultura, toprağa bir şeyler ekip ürün almak, üretmek anlamında kullanılırmış çok eski yıllarda. Onun için Türkçenin arı duru sözlüğünde Ekin sözcüğü de kullanımdadır.
Ekin ya da kültür, bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü özdeksel ve tinsel özelliklerin bütünüdür diye tanımlanır. Bireyler, kültürü sosyalleşme süreciyle, toplumsal algılamayla kazanırlar. Onun için kültür, toplumsal yaşamın dil, düşünce, gelenek, kurumlar, yasalar, teknikler, sanat yapıtlarını da kapsamına alır. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde Culture’ü insanda anlak (zekâ) oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca, sözcük değişik bir anlam kazanır. Eleştirel felsefenin babası Alman filozof Kant kültürü insanın mantıksal özünden dolayı özgürce yaşama geçirebileceği amaçların, ideallerin tümü olarak tanımlar. Din antropolojisinin kurucusu İngiliz Sir Edward Burnett Tylor, kültür “bilgilerden, inançlardan, sanattan, ahlaktan ve insanın toplumda yaşayan bir varlık olması nedeniyle edindiği bütün öbür yetenekler ve alışkanlıklardan oluşan karmaşık bir bütün”dür açıklamasını yapar.
Kültür üzerine bilgiçlik taslamak, kavram karmaşa yaratmak değil amacım. Böylesine olumlu, yaşamsal, toplumsal, insancıl özellikler taşıyan kültürün 21. Yüzyılda hâlâ tartışılıyor olması, yeterince algılanamaması, dumura uğratılması, kimi zaman kültürel değerlere, yapılara saldırılması insanı şaşırtıyor, içini karartıyor, üzüyor, acıtıyor… Ancak ülkelerin sosyolojik yapısına, coğrafi konumuna, geleneksel koşullarına, yaşam biçimlerine bakınca, kültürün daha nice yıllar tartışılacağı, sorgulanacağı da anlaşılıyor. Bunları neden yazıyorum, ayrımına varmışsınızdır belkide. Taze bir haber “Kültür başkenti'nde sopalı düzen!” diye bir başlık vardı önceki gün gazetede. (Radikal 23.09.2010). Televizyonlarda, başka gazetelerde de buna benzer başlıklar yer almıştı. “Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, önceki gün büyük tedirginlik uyandıran bir saldırıya sahne oldu. İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde, ilçenin en eski mahallerinden Tophane’de toplu sergi açılışı yapan dört galeri saldırıya uğradı.” Tophane, tutucu kesimle bohem yaşamın iç içe geçebildiği bölgelerden biri İstanbul’da. Tophane deyince Sadri Alışık’ın kendine özgü sesi ve yorumuyla söylediği şarkı gelir usuma:
Tophane rıhtımında yaparlar gemi,
Oturmuş ehl-i keyifler, çekerler demi
Çatlak patlak, delikde deşik,
Kambur kör, nalet malet
Hepsine bak, çek mastor çek,
Dalgaya bak
Tophane rıhtımında herkesin dalgası, papazı saat gibi, fasonu var
Geçmişin özlem, duygu, şarkı yüklü Tophane semtinde sanata, kültüre, sanatçıya yaban, yoz, kötücül bakışın, kışkırtılmışlığın yansımasını duymak, okumak, izlemek nasıl kederler yüklüyor insana. Sayılarının 50 dolayında olduğu sanılan kişiler, sopa ve biber gazlarıyla saldırıyorlar sanat galerilerine, orada bulunan sanat severlere. Tozu dumana katıyorlar ortalığı. Saldırıda gaz spreyi, bıçak, kırık şişeler, demir sopalar ve coplar kullanılıyor. Saldırıya uğrayanlar arasında Polonya, Hollanda, Alman, İngiliz uyruklu sanat severler de varmış.
Bilgi Üniversitesi Üyesi Nazım Hikmet Richard Dikbaş “örgütlü bir saldırıydı; ancak tüm Tophane halkına mal edilemezdi “ diyor. Saldırıyı uğrayanlardan biri de Sera Kalkavan adlı öğrenci. Olayı bloğ’unda şöyle anlatıyor: “Yüzlerce kişinin katıldığı geceye Tophane esnafı - sakini olduğunu tahmin ettiğimiz 20 civarında kişi tam anlamıyla bir baskın gerçekleştirdi. (...) Önce biber gazıyla saldıran grup ardından serginin ziyaretçilerinin üzerine yürüdü, kadın-erkek ayrımı yapılmadan bira şişeleri sırtlarında ve kafalarında kırıldı, masum kalabalık tekme tokat oradan uzaklaştırdı.”
İstanbul’un göbeğinde, üstelik Avrupa Kültür Başkenti nitelemesiyle taçlandırdığımız, dünyaya ilan ettiğimiz İstanbul’un merkezinde, böylesine sanata, kültüre yönelik saldırıyı basit gerekçelerle, sudan nedenlerle örtbas etmek olası değil. Göstermelik kınamalar da yeterli olamaz elbette İstanbul Valisi saldırının ‘spontane geliştiğini’ belirtmiş! “Toplu sanat açılışı etkinliği kapsamında konukların haklı olarak dışarıya doğru biraz taşmış olması, yolda yaya trafiğini biraz aksatıyor.” sözüyle de bu saldırıya teğet geçmiş! İnsanın içi acıyor böylesi durumlar karşısında. Her şeye karşın Kültür Bakanı’nın söylediklerini de bir güvence saymak istiyor insan. ”Sosyal dönüşümlerin halkı tedirgin etmeden başarılmasını sağlamak bizim görevimizdir. Hiç kimsenin Anadolu'nun bir kasabasında yaşadığı hayat tarzını İstanbul'a dayatmaya hakkı yoktur, aynı şekilde hiç kimsenin de insanların yaşam tarzını, örfünü mahkum etmeye hakkı yoktur. Birbirimize tahammül etmeyi öğrenmeliyiz.” (Radikal 23.9.2010)
Kuşkusuz çelişkiler, karşıtlıklar, dengesizlikler, iç göçün bağnaz yapılanması, kültürel çıkmazlar, gelenek ve görenek karmaşası, devletin vurdumduymaz duruşu, tüm bu olayların da altyapısını hazırlıyor bir bakıma. Oysa kentler alt yapıları ile olduğu kadar, sanat-kültür yapıları, dokuları, insan yapılan yatırımları, doğal dengelerin korunması, özveriyle hizmet edenlere verilen değerlerle de anlamlıdır. Bu yapılar geleceğe uzanan uygar, çağdaş köprülerdir aynı zamanda. Kültürü, sanatı, edebiyatı, bilimi önemsediğiniz, koruduğunuz oranda kentler de anlam, önem ve değer kazanırlar. İnsanları bu anlamda eğitmek, iletişim araçlarıyla okumaya, öğrenmeye, bilgilenmeye yönlendirmek şarttır. Umalım ve bekleyelim, devlet bu konuda daha duyarlı, daha uyanık, daha sorumlu bir anlayışla önlemler alsın, olaylar olmadan önüne geçsin.