Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Sinema
 

Zindan Adası filmi ile deliliğin derinliklerine yolculuk yapıyoruz!

Zindan Adası filmi ile deliliğin derinliklerine yolculuk yapıyoruz!
 

Zindan Adası


Teddy Daniels (Leonardo DiCaprio) ve Chuck Aule (Mark Ruffalo) adlı iki polis müdürü, Rachel adlı bir katil hastanın esrarengiz şekilde kayboluşunu soruşturmak üzere Massachussets sahili açıklarındaki Zindan Adası’ndaki suç işlemiş akıl hastalarının tedavi edildiği Ashecliff hastanesine ulaşırlar.

Hastaneye ulaştıklarında işler planladıkları şekilde yürümemeye başlar. Şiddetli bir kasırga nedeniyle hastayı aramaya başlayan polislerin işi daha da zorlaşır.

Sean Penn ve Tim Robbins’e Oscar getiren “Gizemli Nehir” filminin roman yazarı olan Dennis Lehan’ın , Zindan Adası romanı filme kaynak olmuştur.

Zindan Adası, izleyeni ters köşeye yatıran kurguları ile sürükleyici bir filmdir.

Filmin bütün yükünü üzerinde taşıyan Leonarda Di Caprio ise, bu film ile gerçek bir star olarak karşınıza çıkmaktadır.

Titanic filminden beri rol aldığı filmlerdeki çocuksu fiziği kendisine inandırıcı olmasına engel olmuşken, Zindan Adası ile ilk defa bir adama dönüşen Di Caprio bu zor rolde oldukça inandırıcı ve ikna edici bir performans sergiliyor. Kanlı Elmas ve Aviator filmleri ile iki defa en iyi erkek oyuncu dalında oscar’a aday olan sanatçının performansını bir de Zindan Adası filminde izlemenizi öneriyorum.

Yönetmen Martin Scorsese ile Aviator’un ardından tekrar bir araya geldiği Zindan Adası filmi 2010 yılının en güzel filmlerinden biri olmaya da adaydır.

Filmde çok sık olarak karşılacağınız “flash back” ‘lerde imgelenen öyküler son derece gerçekci ve başarılı aktarılmış. Özellikle, bizleri II. Dünya savaşının Nazi kamplarına götürdüğü sahneler görüntü açısından da hafızalarınızdan kolaylıkla çıkmayacaktır.

Filmin en zayıf halkası ise kurgusunun inanılmaz hızlı akmasıdır. Filmden dikkatinizi kaybettiğiniz bir kaç dakika içinde kendinizi geride kalmış hissedebilirsiniz.

Filmin asıl sürprizi ise öyküsünde gizlidir.

Açık söyleyeyim “Deliler” ‘in dünyasını, Guguk Kuşu ve K-PAX ‘dan sonra hiç böylesine farklı ve derin bulmamıştım.

“Canavar olarak yaşamak mı daha zor, yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi?” sorgusu filmde izleyenlerin de kendisini sorgulamasına neden olabilecek bir kaç anekdot dan biridir.

İnsan Beyni’nin sırlarını ortaya çıkarıp daha kusursuz askerler yetiştirmek geçmişte soğuk savaşın en etkili araştırma konularından olmuş iken akıl hastalarının günümüzdeki tedavi yöntemlerinin fazlası ile insani olmadığını söylemeyecek var mıdır?

Düşünsenize, geçirdiğiniz bir travma sonucunda bir süreliğine normal insan davranışlarının dışında tavırlar sergilemek zorunda kalabilir ve inzivaya çekilebilisiniz. Bu süreç uzadığında ise günümüz cetvelinde “deli” sınıfına atlamış oluyorsunuz.

A Beatiful Mind / Akıl Oyunları filmindeki profesörün bir yandan dahi olduğunu biliyor ama bir yandan da deli olmadığını iddia edebilirmiyiz?

15. yüzyılda yazılan Erasmus’un “Deliliğe Övgü” yapıtından aşağıda paylaşacağım kısa alıntı ile yazımı sonlandırıyorum.

Bu alıntı ile filmin izleyiciye sunduğu gizli mesajı da yorumlamış olacağımı düşünüyorum.

“<ı>Akıl ne kadar can sıkıcı ve azap vericiyse; delilik o kadar hafif ve keyiflidir. <ı>Devam eden her şeyde delilikten bir parça vardır. <ı>Her güçlük karşısında başvurulan delilikler olmasa ne evlilikler devam eder ne savaşlar kahramanlar çıkarır, ne yaşlılık çekilir, ne de aşklar ve dostluklar yaşanır. <ı>Tüm bu insancıl ilişkilerin devamında aklın zincirlerinden kurtulup deliliğin özgür atmosferinden çalmalar vardır. En akıllı insanın bile ara sıra başvurduğu delilikler olmasa yaşam çekilmez bir hal alır.”

Aslında, insanın mutluluğunun önündeki engel akıl değil midir?

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 62
: 2308
Kayıt tarihi
: 10.12.09
 
 

Üniversite yıllarında başladığım fotoğraf sanatını iş hayatına atıldığım dönemde geliştirdim. Bir..