Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '13

 
Kategori
Siyaset
 

“…Ben talimatı verdim…”

“…Ben talimatı verdim…”
 

Şu işi biraz açıklığa kavuştursak diye aklımdan geçiriyorum. Elbette aklım yeterse!...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Senegal ziyaretinde İmralı’yla yapılan görüşmelerle başlayan yeni sürece ilişkin mesajlar verirken, ağırlaştırılmış müebbet hapis ile hükümlü, bebek katili, cani Abdullah?Öcalan’a televizyon verilmesi için talimat verdiğini açıklamış ve şöyle demiş: “Radyosu vardı, şimdi o radyoyu televizyon ile değiştirecekler. Ben talimatı verdim belki de değiştirmişlerdir bile. Talimatı vereli epey oldu. Bir televizyonu oraya koyun dedim. Bir diğer konu da, orada biliyorsunuz beş mahkûm daha kalıyor. Her gün bir saat onlarla bir defa avluda voltasını atıyor, görüşüyorlar. Böyle de bir durum var. Şimdi böyle bir tablo içerisinde bir yaşam ve herhangi bir endişeye, dış saldırıya v.s. karşı da herhangi bir şekilde speküle edilmesin diye, bu ülkeye, bu devlete maliyeti çok yüksek bir bakımla orada besleniyor. Böyle bir durum var.”

Oysa…

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında 5275 sayılı kanunun 67. Maddesi aynen şöyle…

“Hükümlünün radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı

MADDE 67.-(1) Hükümlü, ceza infaz kurumlarında merkezî yayın sistemi bulunduğu takdirde bu sisteme bağlı olarak radyo ve televizyon yayınlarını izleme hakkına sahiptir.

(2) Merkezî yayın sistemi bulunmayan kurumlarda, yararlı olmayan yayınların izlenmesini ve dinlenmesini engelleyecek önlemler alınmak suretiyle bağımsız anten kullanılarak televizyon ve radyo izlenmesine ve dinlenmesine izin verilir.

Bu cihazlar, bedeli kendisi tarafından ödenmek koşuluyla hükümlü adına kurumca satın alınır. Her ne biçimde olursa olsun dışarıdan gelenler tarafından getirilen radyo, televizyon ve bilgisayarlar kuruma alınmaz.

(3) Kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığının uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına izin verilebilir.

(4) Bu haklar, tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.”

Yani… Koşullar uygun olduğu takdirde ve “…tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından…” cezaevi savcısı veya yargı kararıyla kısıtlanmadıkça, her hükümlünün “en doğal” hakkı, talimat versen ne olur, vermesen ne olur?

Ayrıca, bu konuda talimat vermek de görevin değil…

Tersinden bakalım…

Adamın televizyon izleme, yukarıdaki madde gereğince hakkı iken, “Ben, televizyon vermeyin diye talimat verdim…” diyebilir misin?

Elbette diyemezsiniz, derseniz şayet, yargıya müdahale etmiş olursunuz.

İşte buna aklım yetmiyor…

Ama şuna yetiyor galiba…

Hani İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile kesinleşmiş hükümlü cani ile görüşmelere başlamış olmayı “aşama” olarak sunarken, PKK ve bu caniyi “Muhatap” alarak “Müzakerelere(!)” başlamıştı da, BDP de cani ile yapılacak görüşmelerde “eşitliğin sağlanması” istenmişti ya…

İşte bu o isteğe karşılık olarak “Televizyon verdik ya kardeşşş…” demek için galiba mı?…

Aslında devletin televizyon kanalları var ya, İmralı’da da adama bir televizyon kanalı kurdurmak gerek. Hem de haber kanalı olarak. Her gün sabahtan akşama kadar programı filan da yaparlar, toplarlar malum kişileri…

He…

Olmaz mı?

Eğer “Eşit koşullar altında müzakere” edilecekse, olmalı!...

Nasıl olsa başbakan “Ol” deyince her şey kına gibi un oluyor…

13 OCAK 2013, İBRAHİM PEKBAY

 

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..