Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

"2015 seçimleri-IV Halkların Demokrasi Partisi"

Halkların Demokrasi Partisi 2015 seçimlerinin en çok tartışılan ve alacağı oy oranı en fazla tartışılan partinin HDP olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Partinin oylarını bu şekilde kritik hale getiren de bizzat seçim sisteminin kendisi; yani %10’luk ülke barajıdır. Partinin bu barajı geçip geçmemesi, Türkiye genelindeki oy dağılımını değil, aksine, TBMM’deki sandalye dağılımı olağanüstü etkileyecektir.

Yazının sonucunu, ya da dört temel argümanını daha en başta belirtip sonra bunları tartışalım. 1- HDP oyları yükselişte değildir. 2- HDP oylardaki kıpırdanmada, sanıldığı gibi Kürt seçmen değil, aksine Kürt olmayan seçmen belirleyici olacaktır. 3- Partinin seçim barajını geçip geçmemesi yine sanıldığı gibi doğudaki değil, batı illerindeki oy artışına bağlıdır. 4- (2. Ve 3. Maddede ifade edilen düşüncelerin de bir sonucu olarak) Kürt olmayan ve batıda yaşayan seçmenin oy tercihlerinde belirleyici olan HDP sempatisi değil AKP antipatisidir. HDP, bu algıyı seçim sonuna değin ayakta tutabildiği ölçüde başarılı olacaktır.

Şimdi tekrar başa dönebiliriz:

1- HDP oyları yükselişte değildir: Yükselişte olan Selahattin Demirtaş’ın popülaritesidir. Parti başarısını, bizzat eş genel başkanının bu popülaritesini oya tahvil edip edememesine bağlamıştır. HDP selefi partilerin daha önce gerçekleştirilen oy grafiklerini yakından izlediğimizde de bu realiteyi görebiliriz. Bu seçimlerin tartışılanı HDP değil, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yıldızı parlayan Selahattin Demirtaş’tır. HDP selefi partilerden ilki olan Halkın Emek Partisi, 1991 seçimlerine SHP çatısı altında girdi. SHP-HEP İttifakın aldığı toplam oyun %20,75 olduğu hatırlanırsa bu dağılım içinde HEP’e ait oyunun %10’lara ulaştığını söylemek mümkün dahi değildir. Zaten HEP kökenli SHP kontenjanından aday gösterilen ve daha sonra da SHP’den ayrılacak milletvekili sayısına baktığımızda bile HEP çevresinin dahi böyle bir tahminde bulunmadığını söyleyebiliriz. İttifak, oyları düşme eğilimde olan SHP’nin imajını düzeltme, seçim barajını geçmesi mümkün görünmeyen HEP’lilerin hiç değilse bir kısmını meclise taşıma amacını güdüyordu; kısmen dahi olsa bu amacı tahsilde başarılı da oldu. 1995 Seçimlerine katılan HDP selefi parti, Murat Bozlak’ın Genel Başkanlığı’ndaki Halkın Demokrasi Partisiydi ve bu seçimlerde parti aldığı 1.171.623 oy ile Türkiye genelinde %4,17’lik bir başarı elde etti. Halkın Demokrasi Partisi, 1999 seçimlerine de katıldı ve oyların %4,75’ini kazandı. 2002 seçimlerine katılan HDP selefi parti, Mehmet Abbasoğlu Genel Başkanlığındaki Demokratik Halk Partisi’ydi. Parti bu seçimlerde oylarını önemli ölçüde artırdı ve Türkiye genelinde oyların %6,22’sini aldı. HDP çevresi, 2007 seçimlerine bağımsız adaylar ile girmeyi tercih etti. Bu seçimlerde bağımsız adaylar toplam oyların %5,24’ünü elde ettiler. Unutmamak gerekiyor ki, bu bağımsız oyların çok çok büyük kısmı bugünkü HDP çevresini teşkil eden oylardı; ama içerisinde Rize’den Bağımsız aday olan Mesut Yılmaz, Tunceli’den bağımsız aday olan Kamer Genç ve Sivas’tan bağımsız aday olan Muhsin Yazıcıoğlu gibi isimlerin oyları da bağımsızların elde ettiği %5,24’lük oranın içerisinde yer almaktadır. 2011 seçimlerinde de aynı seçim stratejisi uygulandı ve seçimlere bağımsız adaylarla girildi; bu seçimlerde bağımsız adayların aldığı oy, Türkiye genelinin %6,57’si oranında oldu. Özetleyecek olursak, HDP ve selefi partilerin genel seçimlerde elde ettiği en yüksek oy (2011 seçimlerindeki oyların tamamını ama tamamını bu çevreye dâhil ederek konuşsak bile) %6,57’yi aşamadı. HDP selefi partiler, bu rakama bir tek 2002 seçimlerinde ulaşabilmişlerdi. Oysa Selahattin Demirtaş’ın geçtiğimiz Ağustos (2014) ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarında aldığı oy %9,76’dır. Bu rakam, 1991’den bu yana bir şekilde örgütsel düzeyde seçimlere katılan HDP (ve selefi partilerin) oylarında oldukça ama oldukça fazladır. Rakamlar da teyit etmektedir ki bugün oyları %10’ları zorlayan bir HDP yoktur; hiçbir zaman da olmamıştır. Ancak oyları %10 bandına gezinen bir Selahattin Demirtaş gerçeğinden rahatlıkla bahsedebiliriz. O zaman, kendisine “Sen kimsin ya!” diyen Erdoğan’a cevap veren Selahattin Demirtaş’ın medyaya da yansıyan esprisini şöyle düzeltebiliriz: “Ben kısaca HDP, ama sen bana uzun uzun SD de..."

2- HDP oylardaki kıpırdanmada, sanıldığı gibi Kürt seçmen değil, aksine Kürt olmayan seçmen belirleyici olacaktır: Çok fazla siyaset sosyolojisi tartışmalarına girme niyetinde değilim. Etnisite, birçok diğer faktör gibi, bireylerin oy verme davranışında etkileyici faktördür. Sadece Türk olma saikiyle MHP’ye oy veren seçmen olabileceği gibi, Kürt olma saikiyle HDP’ye oy verecek seçmen de bulunacaktır: Böylesi bir seçmen davranışının irrasyonel olduğundan bahsedemeyiz. Ancak eğer 1990’lardan bu güne HDP’nin farklı isimlerle ve bağımsız adaylarla katıldığı seçimlerde aldığı oyların genel seyri noktasından hareket edecek olursak (ki bu oranın %5-6 civarında olduğunu varsayalım) HDP’nin 2015 seçimlerindeki oylarında belirleyici olanın, etnik saiklerle kullanılacak olan oylar olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Şunu da ilave etmeyi unutmayalım: Parti için, belirleyici olacak olan, zaten kemikleşmiş (1991-2011 periyodundaki) oylar değil, daha önce farklı partileri tercih etmekle birlikte bu seçimlerde HDP’ye yönelmesi mümkün olan oyları devşirebilmekteki başarısıdır. Bu müstakbel profilin temel karakteri ise etnisite ile tanımlanamaz. Etnisite (özellikle AKP’ye oy veren Kürt kökenli seçmen) HDP açısından hâlâ önemlidir; ama unutmamak gerekiyor ki, bu seçimlere değin AKP’ye oy vere gelmiş seçmenin oy verme davranışını etkileyen temel saiklerden bir diğeri de dindir ki, oy verme davranışında kendi etnisitesini (Kürtlük) değil de dini referans alan ve çoğunluğu AKP’ye oy veren kitlenin bu seçimlerde ne kadarının HDP’yi destekleyeceği de bu açıdan tartışmalıdır. Elbette buradan kayacak oylar da olabilecektir. Ama bu, AKP’ye oy veren Kürt kökenli seçmenlerin oylarının tamamının HDP’ye akacağını varsaymamızı gerektirmiyor. HDP çevresi de, oylarındaki kıpırdanmanın Kürt seçmenin dışındaki çevrelere yönelmekle mümkün olduğunun farkındadır. Nitekim 1995 ve 1999’daki isminin Halkın Demokrasi Partisi, bugün ise aynı partinin isminin Halkların Demokrasi Partisi olması bile –her ne kadar bu sembolik bir değişim olarak okunabilecekse de- bu realitenin parti çevrelerinde değerlendirmeye alındığını göstermektedir. Bu nedenle, daha önce HDP selefi partilere oy vermemiş ve oy verme davranışında etnik ya da dini referansları daha az ön planda olan sol seçmen partinin yöneldiği ana gövdelerden birini oluşturmaktadır. Ancak 4. Maddedeki tartışmalar dikkate alınmaksızın bu değerlendirme de yeterli görünmemektedir.

3- Partinin seçim barajını geçip geçmemesi, yine sanıldığı gibi doğudaki değil, batı illerindeki oy artışına bağlıdır: 2015 genel seçimlerinde HDP’nin temel stratejisine bakmak bile bu yargıyı desteklemeye yetecektir. HDP’nin amacı, zaten çok güçlü olduğu doğu illerinde daha fazla oy almaya çalışmak değildir; bu bölgelerden alabileceği oylarının aşağı-yukarı düzeyi belirlidir. Nitekim partinin 1991’den bu yana katıldığı seçimler de göstermektedir ki, parti bu bölgelerde zaten çok güçlüdür ama ne kadar güçlü olursa olsun sadece bu bölgelerden elde edilecek olylar, partinin %10 barajını geçmesine yetmemektedir. Son dönemlerde seçimlere bağımsız adaylar yoluyla katılmayı tercih etmeleri de bu realitenin çoktandır farkında olduklarını göstermektedir. Bu noktadan hareketle HDP’nin seçim stratejisini şöyle özetleyebiliriz: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %10’un çok az altında oy almış Selahattin Demirtaş’ın kamuoyundaki popülaritesinin yarattığı olumlu ivmeyi, batıdaki seçmen üzerine yönelterek %10 barajını geçmek. Zaten %10 barajını bu yolla geçildiği takdirde, oyların önemli bir kısmını almalarına rağmen bu oyları TBMM’ye taşıyamayan parti, bu engeli de rahatlıkla aşmış, AKP’ye kaptırdığı sandalyeleri kendi hanesine katmış olacaktır.

4- Kürt olmayan ve batıda yaşayan seçmenin oy tercihlerinde belirleyici olan HDP sempatisi değil, AKP antipatisidir. HDP, bu algıyı seçim sonuna değin ayakta tutabildiği ölçüde başarılı olacaktır. 2. Madde ile ilgili notlarımı aktarırken belirtmeye gayret ettiğim gibi, daha önce HDP selefi partilere oy vermemiş ve oy verme davranışında etnik ya da dini referansları daha az ön planda olan sol seçmen partinin yöneldiği ana gövdelerden birini oluşturmaktadır. Ancak bu da HDP oylarının %10’u geçmesini garantiye alabilecek bir strateji değildir. Toplumun AKP ve karşıtları olarak oldukça polarize olduğu bu siyasi atmosferde HDP’nin elindeki en büyük koz, bu polarizasyonu kendi lehine çevirebilmesidir. Bunu daha önce yerel seçimlerde (Ankara’da MHP kökenli Mansur Yavaş’ı aday göstererek) ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek) CHP denemiş ancak başarılı olamamıştı. HDP, CHP’nin stratejisini takip etmekte; ancak bu stratejiyi CHP taktiği ile servis etmeyerek, CHP’nin düştüğü hataya düşmemeye gayret etmektedir. Bir başka ifade ile, toplumdaki polarizasyondan yararlanarak farklı partileri tercih etmesine karşın tek ortak özelikleri AKP antipatisi olan seçmenin oylarını devşirme stratejisini hayata geçiren CHP’dir. Ancak CHP, hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerde bu stratejiyi doğru bir taktikle yürürlüğe koymayı becerememiştir. HDP’nin, CHP’nin bu deneyimlerinden yararlanmaya çalıştığını çok rahatlıkla iddia edebiliriz. Seçimlere sadece iki hafta kaldı; üçüncü hafta Pazar (7 Haziran) günü akşamı artık seçim sonuçlarını tartışıyor olacağız.

Mete K. KAYNAR

 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..