Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması.

[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması.
 

Gerek Bana ıslak mayonuzu gösterin, gerekse de bu gösteri artık olgunluğa dönüşmüş denilebilir.


"DISS - live art/solo performans" üzerine notlar.
"Wash yourself in your tears and buıld your church of your faith." SLINT
“Kendi gözyaşında yıkan ve inanç evini orada kur”. İlk duyduğunuzda acımasız da gelse kişisel yüzleşme için önemli bir çıkış olabilir. Gözyaşının acıdan mı yoksa sevinçten mi olduğu sadece ayrıntıdır. Önemli olan bu sonucun size bir deneyim olarak geri dönmesidir.


Çağlar Yiğitoğulları’nı 22/11 ekibinin sahnelediği "Bana Islak Mayonuzu Gösterin" gösterisinde izledim. Fiziksel ve duygusal olarak içinde olmaya, risk almaya hazır, kendisini sahneye, rolünün içine koyan özel bir dansçı/oyuncu o. Handan’dan, konseptini Çağlar’ın üstlendiği yeni bir performans duyurusu alınca çok sevindim.


Çağlar’la işi ve kendi üzerine konuşmayı planlıyorum. Bir gösteri içinde yer alışının günümüz oyun/gösteri çözümlerinde oyuncunun yeri ve rolü konusunda düşüncelerini, duruşunu ve hayat görüşünü merak ediyorum. Onunla ilk fırsatta bunun üzerine konuşacağız, tabi yeni performansı ile ve bu gösterilerin çağdaş sanat içindeki yeri konusunu da.

Performansın duyuru metni, bütünüyle kurgulanmış/tasarlanmış, sonuçları planlanmış özel bir çözüm olarak görünüyor. Olacaklar ile ilgili beyan ve niyeti en açık şekliyle ortaya koyan, seyirciyle yapılmış bir ön sözleşme gibi geldi bana. Bu, neden önemli? Oyuncu, seyirciyi bir performansa davet ederken orada kendisiyle ilgili gerçekleştireceği yüzleşmeye herkesi ortak olmaya, tanık olmaya, paylaşmaya çağırıyor.


Bu yüzleşmenin hangi kısmı oyuna/role, hangi kısmının İDEOLOJİK, PSİKOLOJİK, FİZİKSEL VE DUYGUSAL RİSKLERİ göze aldığını ancak orada görebileceğimizi anlamamız gerekiyor. Performans sanatının günümüz yaşamını/değerlerini analiz etme/sorgulama/dönüştürme aracı/zemini olarak kullanılması, ele alınması günümüzde bir göze almayı, riski gerektirdiğini anlayabiliyoruz.


Kavramsal bir çözüm olarak düşünüldüğünde, eylemin önceden öngörülen düşünsel mesajlara dönüşmesi orada gerçekleştirilme esnasında oyuncu/dansçının, inandırıcılık ve mesajı güçlendirici ses/görüntü bindirmeleri ile güçlendirilmesi gereğidir.


Öncelikle mekanın kendisi –Opel Stüdyo- seyirciyi merakta bırakacak bir bitmemişlik/inşa hali ile karşıladı beni. Anayoldan biraz yürüyünce, izleri takip ederek merakınızın peşinde sürüklendiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Mekan, gerçekte de bitmemiş, inşaatı sürme durumunda, yarım kalmışlıkla alıyor sizi içine. Mekana yaklaşıldığında tuğlalardan oluşan yönlendirmeler, en grafik yönlendirme tabelalı mekanlara alışmış izleyiciler için sanırım özel bir deneyim oldu.


Mekana girer girmez yarım kalmışlık halinin özel dokunuş ve çözümlerle avantaja dönüştürüldüğünü anlıyorsunuz hemen. Sahne, oracıkta kotarıldığı çok belli, çözüme değer katmış. Suntaların aralıklı yerleştirilmesi ile elde edilmiş. Sahneye projeksiyondan yansıtılan direksiyon ve araba iç görüntüsü gösteri için ipuçları arayanlara bir parça da olsa bilgi verebilir nitelikte.


Duvarların bir kısmına beyaz plastik boyayla oluşturulmuş alanlar, ışık setleri mekanın neredeyse tümünün bir sahne gibi kullanılacağı hissini veriyor insana. Köşede ışık masasının hemen yanında laptop, müzik ihtiyacını en iyi şekilde giderecek listeyi ve gösterinin teknik alanının mesajını veriyor.


Giriş merdiven değil bir rampadan oluşuyor. Onun hemen altına gelenlerin imece usulü getirdikleri şarap, bira ve çerezler, yanlarında da plastik bardaklar izleyicilere sunulmuş. Bir bardak kırmızı şarap alıp çevreyi izlemeye, izleyicilere göz atmaya devam ettim.

- Bu saçların müthiş yakışmış canım. Muck, muck.

- Öyle mi? Çok teşekkür ederim, sen de güzel görünüyorsun.

- Gösterinin ne ile ilgili olduğunu biliyor musun?

- Kendisi bile bilmiyor, bakacağız.

- Neler yapıyorsun?

- Elimdeki projelerle uğraşıyorum.

- Aaa bu krizde projeler mi?

- Tabi şekerim, tam tatil moduna girecekken yığıldılar.


Biraz ileride Handan gülerek bana doğru geliyor. Sarılıp öpüyoruz birbirimizi. Onun çevresine verdiği enerjiye bayılıyorum. Bulunduğunuz ana ilişkin ne olursa olsun anında çözmeye hazır olduğunu, pratik, yaratıcı bir çözümü olduğunu hissediyorsunuz. Biraz hoş sohbetten sonra diğer konuklarla izlemeye gidince ben de boşalan bardağıma şarap takviyesi yapmaya, nevalelerin yanına yöneldim.


Gelenlerin daha çok çiftler olması ilginç, çoğunluk birbirini tanıyor. Çağlar, biraz ileride ses sisteminin yanında gelenlerle sohbet ediyor. Her şey o kadar iç içe ki hayatın mı, gösterinin mi içindesiniz fark edemiyorsunuz bile. Bütün kadınlar çok güzel, erkekler de yakışıklı ve tarz. Bu kadar güzelliğin olduğu böyle yerlerde ortaya çıkan enerji de hoş oluyor tabi.


Biraz gecikme kimseyi homurdanmaya itmiyor. Beklediğiniz şeye göre konumlanıyor her şey, burada az sonra olacak ve ilginizi çekeceğinizi düşündüğünüz şeyi bekliyorsunuz, çevrenizi izlemek de zaten başlı başına bir deneyim. Heykeltıraşların epeydir yontmayı bıraktıkları türden bir genç kız duruyor az ötede, beyaz bir mermerden, insan bu kadar güzel görünmeyi kaldırabilir mi, sabah çıkarken başkalarından farklı aynalara nasıl göz atar? O, bahsettiğim her şeyin farkında, bakışını boynuyla birlikte bir yerden bir yere çevirmesini bile bir ritüel haline getirmiş. Yanında da onunla eşite yakın koşullarda üretilmiş erkek arkadaşı, insan beyaz bir mermer yontu güzelliğinde bir kadının erkek arkadaşı olmayı kaldırabilir mi? Yine de burada geleneğe aykırılık var. Bu güzellikte kadınların yanında kendileri ile rekabet edebilecek erkek güzellerini pek bulundurmadıkları düşünülür, burada bu gelenek bozulmuş, ben bu güzellik hakkında kişisel yorum yapmayı reddediyorum.


Sahnedeki direksiyona kapanmış büyük fotoğraf harekete geçmeden hemen önce Çağlar sahnenin solunda yer alan beyaz boyalı duvara büyükçe siyah kömür tebeşirle, her yerden duyulabilecek bir sürtme sesiyle harfleri yazıyor, “SANA”. Deneyim, direksiyona kapanmış büyük fotoğrafın müzikle birlikte harekete geçmesiyle başlıyor. İki buçuk metreye beş metre civarındaki büyük görüntüde yer alan tünel, boyunca yürüyen, bir adam ne zaman ayağa kalkıp yürüse bir otomobilin kendisine çarpmasıyla havalara uçuyor, ilk çarpmadan sonra onun için endişe etmeden izlemeye devam ediyorsunuz.


Görüntülerle aranızda sen ilişkisi oluşuyor. Onunla biz ilişkisi kurmuyorsunuz, yürürken kendi deneyiminin yaşıyor, ona çarpan her araç sürücüsü de plana girdiğinizde görüyorsunuz ki, o an başka bir şey yapamayacakları için çarpıyorlar. Çağlar, bu deneyimin içinde, bir ara sahnede sıralanan suntaların arasına soktuğu kafası nedeniyle ortaya çıkan bir görüntü düşüyor önümüze, kafası olmayan, savrulan bir adam, sahne birbirini tamamlıyor, arayışlar sürüyor. Yürüyen adam, üzerindeki başını da örten kukeletayı çıkarıyor, artık ona çarpılamayacağını hissediyorsunuz, ilk çarpan araç görsel bir şölenle tuzla buz oluyor, bu sürpriz değil, eşyanın tabiatında olan bir şey. Yeterince sabır gösterdiğinizde olan bir şey hissi veriyor insana, sadece sayı konusunda endişe duyuyorsunuz. Kendiniz olmak için, dönüşmek için, başınızdaki kukeletayı çıkarma anına ulaşmak için kaç çarpma gerekiyor? Bu hesaplanabilir bir işlem mi? Bunu merak ediyorsunuz.


Giriş rampasına yöneliyor Çağlar, rampanın hemen bitimindeki ses ve ışık düzeninin yanında yer alan beyazlığın içine siyah, duvara sürtülmesinden çıkan sesin her yerden duyulacak tizlikte, bir ay ve yıldız çiziyor kömür, içinde kalan boşluğu son bir cızırtıyla dolduruyor. Ait olan yanımız beliriyor, kurban olan yanımız. Yaşamaktan daha önemli bir şey varmış gibi, kendimizi bir uğurda feda eden yanımız geliyor gözümüz önüne.


Siyah metrelerce şerit ayaklarından başlayıp, sarıyor bedenini, ağzına tıktığı mikrofonla artık kendini ifade etmeye hazır. Hazır mıyız? Hangi koşullar bizim kendimizi ifade etmeye en açık ve serbest zemin hazırlıyor. Çok güçlü ve büyük bir uyutmaca ile korolar halinde ifadesizliğimiz, tekdüzeliğimizi ve çaresizliğimizi mi haykırıyoruz? Çok acımasız, çaresiz ve zavallı gibi görünüyoruz. Ait olmak için yarattığımız bir değere kendimizi kurban mı ediyoruz?


Sorular çok ve karmaşık, bir yerinde debelenmeyi bırakıp ipleri çözmek geliyor aklımıza, sonra ağzımıza tıkılan mikrofonu atmak. Bunu yapabilmeyi anlamak için ne kadar zaman, sayı ve deneyim geçmesi gerekecek. Benim tek başına bunu anlamış olmam, iplerimi çözüp, ağzımdan mikrofonu atmış olmam yetecek mi? Ağır, çok ağır bir yüzleşme bu. Boyun damarlarımı çıkaracak, pörtletecek kadar bağırdığım haller, uğrunda her şeyi göze aldığım tüm yaşam sahnelerim geliyor aklıma. Midem bulanıyor, şarap bulantısı değil bu gerçekten bulanıyor. Bu andan çıkmam gerekiyor, belki Çağlar’ın da.


Bir sonraki beyaz boşluk artık bildik hale gelen siyah kömür kalem cızırtısı ile bildiğimiz bir sloganı döküyor duvara. “Akşama babacığım unutma Ülker getir.” Beynimin bir cümle ile yıllardır becerilmiş olmasına, onun başka her şeyden daha güçlü halde oracıkta kalmış olmasına içerliyorum. Önüne geçebilecekmişim, etkilemezmişim gibi geliyordu, şimdi duvara bakıyorum yapamamışım. İmaja onun oluşturduklarına yenilmişim.


Çağlar, duvarın çıkıntısına sırtını dayamış halde en tanınmış, tadını en çok sevdiğim petit beurre paketinden aldığı bisküvileri tıkıyor ağzına. Her hamle, tek tek güzel olan şeylerin üst üste gelişi ile boğar gibi oluyor. Kendimizi imajlara kurban ettiğimizi, yenildiğimizi görüyoruz. Bundan ne çıkar demiyorum. Üzerimde kurduğum baskının kodları yazıyor ve oynanıyor dansçı tarafından. Bunu bu şekilde görmemiş olmaktan, kendimi imaja feda etmekten dolayı utanıyorum.


Başkalarını misafir ettiğimiz beyin kıvrımlarını, kodlarımızı kendimizin sayıyor yanılıyoruz belki. Belki yaptığımız şey onun imajını yenecek kendi imajını yaratmaya, hakim kılmaya çalışmak. Sonu gelemez bir döngü, burada bir döngüden bahsedebiliriz işte. Şekil ve teknik değişse de olanlar ve sonuç değişmiyor sanki.


Silüetim başka birçoklarının silüeti ile birlikte prejeksiyonla birlikte duvara yansıyınca, sandalyeden hafifçe kayarak yere oturdum. Kol içindeki siyah lekeyi açmaya, silmeye çabalıyor. Her hamle sonrası görüntü biraz daha belirginleşip ortaya çıkıyor. Danger. Asla vazgeçemeyeceğimiz merakla arındırmaya, çalıştığımız şeylerin ardında bulacağımız tehlikelere hazır mıyız? Bu riski göze alıyor muyuz? Neden bazılarımız yaşamlarını bu riskleri sürekli almak üzerine kurguluyor?


Salonun ters köşesindeki beyaza yöneliyor, artık bildik sesin doldurduğu mekana şu kelimeyi döküyor çağlar. “OLMAYANA”. Üstünü örttüğümüz şeyleri açığa çıkarmak için soyunmamız, üzerimizdekileri çıkarmamız yeterli mi? Ne kadarını çıkarırsak sukuta erebiliriz? Olmayanla kurduğumuz ilişki, ruhumuzun en acaip halleri ile bedenimize nasıl yansır? Orada, yalnızlığımızı nasıl sustururuz? Başkalarından nerelerimizi, hangi hallerimizi saklarız?


Bu denli karışıklık iç hallerimize egemenken özgür olabilmeyi becerebilmemizi “GERÇEKLEŞTİRMEYİ SEÇTİĞİ DAVRANIŞLAR NEDENİYLE” bir insanın karşılaştığı şeylerle olan takışmaları, atışmaları nedeniyle geçirdiği değişikliği anlamaya çalışmanın, görmeye çalışmanın zihinsel süreçlerini anlamaya çalışıyorum. Başka bir şey de yapabilmemizin imkansız olduğunu biliyorum.


Yaşarken, oynarken, yaparken, sevişirken “İDEOLOJİK, PSİKOLOJİK, FİZİKSEL VE DUYGUSAL RİSKLERİ” göze almayı becerebildikten sonra, son duvara bildik seslerle çizen kömür kaleminden harfler düşüyor yan yana. “BANA”. En zor dört harf, okurken bile sıkılıyor gibiyiz. Biz o kadar kaplamış ki her yanımızı bu kelime telafuzu imkanszı gibi geliyor.


Bitmemişlik egemenken herkese gösterinin bittiğini ilan etmek, önce tek tük sonra herkesin emin olduğu anda alkışları duymak. Aldığı risklerin ödülü olabilir mi? Solo performans aslında kitleselleşti, orada bulunmayanların ama bu olanları anlayanların toplu bir ritüeline burada yaşandığı şekliyle dönüştüğüne tanık olmak çok güzel.


Hadi buraya kadar gelmişken son kalan kelimeyi de söyle der gibi bir bekleyiş ve umma olduğunu düşünüyorum. Bir kelime daha yazsaydı bu ne olurdu. Herkes bu boşluğu kendi kelimesi ile doldurmak zorunda. “………….”. Bu akşam gösteri sanatının bundan sonraki dönemde yaşamımdaki yeri konusunda önemli ipuçlarını bulmaya devam ettiğimi düşünüyorum.


Gerek Islak Mayo, gerekse de bu gösteri artık olgunluğa dönüşmüş birliktelikler olarak görülebilecek, birbirinin zemininde yükselen yeni şeylere gebe olduğunu hissettiriyor bana. Üzerinde durdukları zemini bence güçlendiren, her yere olan mesafeyi bir kez daha ayarlayan bu gösteri zor üretilebilen, cesaret ve risk almayı gerektiren önemli bir şey, bir dönüşüm.


O gece orada olanların iç dünyamda yarattığı sarsıntıyı, açtığı gedikleri kendi içsel yolculuğum olarak düşünüp başka zeminlerde ele alacağım. Her darbe benim de bir gün üzerimi örten şeyi atıp bana çarpanın bir ışığa dönüşeceği ana kadar “GERÇEKLEŞTİRMEYİ SEÇTİĞİM DAVRANIŞLARI” yapmaya devam edeceğimi, bunun dışında başka bir yol olmadığını anlıyorum. Onlar da bunu bilenler olarak yollarına, başarılı performanslarına devam edecekler.


Solo bir performansı bu denli etkili hale getiren 22/11 ekibini, başta dansçı Çağlar Yiğitoğulları, supervisör Handan Ergiydiren olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum.


Gösteri hakkında:
DISS - live art/solo performans


"Wash yourself in your tears and build your church of your faith." SLINT

YERME, KARALAMA, ATIŞMA ANLAMINA GELEN "DISS" KAVRAMI ÜZERİNDEN,

GÖSTERİMCİNİN BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİ, ÇEVREL VE KAVRAMSAL TASARIM İÇİNDE

GERÇEKLEŞTİRMEYİ SEÇTİĞİ DAVRANIŞLAR NEDENİYLE

UĞRADIĞI BEDENSEL VE PSİKOLOJİK DEĞİŞİMLERE

SEYİRCİYİ TANIKLIK ETMEYE ZORLAYAN,

OTOBİYOGRAFİK, AGRESİF BİR EYLEMLİLİKTİR.

GÖSTERİMCİNİN KENDİNİ İÇİNE ATTIĞI VE ÜSTLENDİĞİ

İDEOLOJİK, PSİKOLOJİK, FİZİKSEL VE DUYGUSAL RİSKLERİ AÇIĞA VURMA FİKRİNE

DAYANAN BİR PERFORMANSTIR!


DISS-live art/solo performans - "Genç Günler" kapsamında

konsept-performans :Çağlar Yiğitoğulları
supervizör : Handan Ergiydiren

tarih: 9-10-11 Mayıs 2009 giriş ücretsizdir
saat: 19.00
yer: OPEL STÜDYO
Maçka G-Mall karşısı
OPEL Servis Binası arkası
İstanbul Şehir Tiyatroları ek bina

iletişim için :
caglaryigitogullari@gmail.com +532 382 8386
handanergiydiren@gmail.com +533 264 1177

<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. - www.sanatdergi.com" src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_0002.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_5.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_6.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_7.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_10.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_24.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_26.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_910.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_970.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_980.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_988.JPG" width="500" border="0">


<ımg height="375" alt="[22/11 ekibinden bir gösteri] Performansın yaşamı dönüştürme aracı olarak kullanılması. " src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss/diss_22-11_993.JPG" width="500" border="0">


<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss_dusuk.jpg" width="500" border="0">

www.steprecording.com

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..