Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

"Arap baharı" yerine "Arap baharatı" olmak

"Arap baharı" yerine "Arap baharatı" olmak
 

ACILI MI OLSUN?...


Kendi esaretinin farkında olmayanalar başkalarının özgürlüklerini savunamazlar. Savunmaya kalktıklarında da adama, "git önce kendi evinin önünü temizle öyle gel" derler.

Yıllarca, kapısının önünden (Kandil) geçip evindeki çocuklarının bir bir öldürülmesine göz yuman, ve hatta Kandil'den gelenlere karşı yumuşak davranılmasını askerlerinden isteyen bir hükümetin (veya devletin), başka devletlerin iç işlerine karışmasını ("BOP" adına Suriye ve Orta Doğu Ülkelerine), çıkarı olan ülkelerin dışında hiçbir ülke ciddiye almaz.

Unutulmamalıdır ki, TSK'nin üçte biri, adına "terör" dedikleri bu mücedeleyi verdi diye içerde hapis tutulmakta.

Hem "terörist" diyeceksiniz hem de "terör yuvalarını bildiğiniz halde - birileri (ABD ve AB) istemiyor - diye  yok edemeyeceksiniz!... O zaman çıkın ortaya, halkınıza açıklıkla, - ki "açılım" dediğiniz odur - PKK gerçeğini, "Parti" bünyesine alınız ve demokratik mücadelenizi bu zemin üzerinden yapınız.

Değil mi ki, "açılım" kavramını da anayasaya geçirmek istiyorsunuz, ne açılımı yapmak istediğinizi netleştirin ve toplumun karşısına öyle çıkın... Öyle çıkın ki, sonunda, Orta Doğu ülkeleri'nin düştüğü bugünkü duruma, ("Arap Baharı" ile başlayıp, sonunda "Arap Baharatı'na dönüşen duruma) düşmeyesiniz!

*

Yönetimde güçlü görünmek için ikili anlaşmalar (hükümet - cemaat gibi); başka bir deyişle, "kolay kullanılabilecek insanlar" yaratmak kısa dönem için hükümet(ler)'in işine yarasa da, uzun dönemde ülke çıkarına yaramaz. Çünkü, bilinmelidir ki, kovana (ülkeye) yararlı olmayan, arıya (insana) da yararlı olmaz.

*

Deli, takkesinin altında yokuş çıkarken, bir sonraki inişe sevinerek güler, yokuş inerken de üzülürmüş!...

Doğru dürüst toplumsal birliği sağlayacak şekilde yönetilmesi için "yönetim hakkı"nı parlamenterlerin eline veren toplum, "gelecek mutlu günler" hayalleri ile değil, "şimdi, şu an" gerçeği ile mutlu bir yaşam sürmek ister. Çünkü, bilir ki geçmiş, kişiyi 'bellek'te tutar, gelecek beklentisi ise kişide 'endişe' duygusu yaratır. Her iki durumda da kişi mutsuz olur. Bu yüzden, en doğru ve gerçek olan "şu an"ı mutlu yaşamak/yaşatmak'tır.

"Şu an" yüzde kaçımız mutlu olduğunu - istediği gibi refah içinde yaşayabildiğini - zaruri ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecek bir aylıkla sevdiği bir işte çalıştığını söyleyebilir? Bu oran, iktidarın aldığı oy oranından çok çok daha düşükse, o zaman iktidarın aldığı yüzde ellilik oranı nasıl okumamız gerekir?

İşte, "kolay insan" yaratmanın adıdır bu.

Her iktidar, kendi düzenini sürdürebilmesi için, kolayca yönlendirebileceği insan yaratmak ister. Bunun için de "akla" değil "nakla" inanan cemaatvari insanların çoğunlukta olmasını arzular. Çünkü, "nakla" inanan insanların "akla" inanan insanlardan daha kolay yönlendirilebileceğini bilir. Bu yüzden de - geleceğini garantiye alabilmesi için - "Dinine bağlı bir gençlik (nakla inanan bir gençlik) yetiştireceğiz" der. 

Doğru olan ise, "aklın ışığı yolunda bilime inanarak, gerekirse "Hayır" diyebilecek bir toplumun yetişmesidir. Ama:

- Yıllarca, Üniversitelerini özerkleştiremeyen, rektör seçimlerini bile okul rektörlerine bırakmayan bir anlayış ülkeyi yönetirse;

- "Özerklik" bile "devlet içinde devlet"e dönüştürülürse;

- "Menfaat Grupları" yaratılarak (siyasilerce kolay kullanılabilecek insan), sadece bu gruplarla "toplumsal birliğin" sağlanabileceği gibi bir saflığa düşülürse;

- Küreselleşme adına, "özel sektör" yaratarak bu sektöre siyaset elini uzatırsa;

- Devlet düzeni "kazanç menfaatleri" gözeterek yürütülürse;

- Var olan anayasa bile "parti çıkarı" doğrultusunda kullanılırsa;

- Anayasa dışına çıkılarak "kuvvetler ayrılığı ilkesi" (Yürütme, yasama, yargı-3Y), tek elde toplanırsa;

- Özellikle anayasada yerini bulan "laiklik" ilkesi", çeşitli bahanelerle sekteye uğratılırsa;

- Çok eskilerden beri ülkemizde "Sosyal Yapı" ve bunun oluşturduğu görüş farklılıkları, billhassa dini tutuculuk, teokratik devlet kurma özlemleri hiç sönmeden devam ettiği halde, hükümet de bu tür faaliyetlerde bulunarak "oy"unu çoğaltmak için ülkede "Yandaş medya" yaratmada kolayca taraftar bulabilirse;

- "Çıkar Ekonomisi" kurarak, bu düzenden sadece çıkarları olan grupların memnun kalması, diğer grupların ise bu düzenden olumsuz yönde etkilenmesine, dolayısıyla iktidarın tüm vatandaşlarına eşit mesafede durmamasına göz yumulursa;

- Bu eşitsizliğin, hükümet vekillerinin çıkarları doğrultusunda işlerken, muhalefet vekillerinin hoşnutsuzluklarına neden olmakta ve böylece devlet düzeni bozulmaktayken kimse bu düzensizlikten kendini sorumlu tutmuyorsa;

- "Milli İrade" deyip de, aslında ülke sorunlarını kökünden, yani sosyal ve ekonomik açılardan ele almayan bir hükümete hâlâ "güven" duyuluyorsa veya sadece öyle gösterebiliniyorsa;

Hele hele:

a) Hükümetin, yeterli çoğunluğa sahip olduğu halde insiyatif alarak köklü çözümler üretememesi;

b) Ülke ekonomisini gittikçe borca sokarak ( 500 milyar doların üstünde), dış güçlere bağımlılığı daha da artırması;

c) Devleti küçültme adına, devlete ait ne var ne yok satmasına (özelleştirmesine) rağmen dış borçların azalma göstereceği yerde daha da çoğalması;

ç) Irkçılık, bölücülük ve bölgecilik gibi demokrasi dışı faaliyetlerin yürütülmesi;

d) Atatürk ve devrimlerine sıkı sıkıya bağlı olan TSK'ne, gereken hassasiyetin gösterilmemesi;

e) "Özgürlük" adına yandaş basın yayınlarının din ve mezhep gözeterek toplumsal ayrımcılık propagandalarına hükümetin sessiz kalması;

f) Bozuk ve hiç de "milli iradeyi" temsil etmeyen bir seçim sistemi ile demokrasinin ileriye değil ancak geriye gidileceğinin bilinmesine rağmen bunda israr edilmesi;

g) "Seçilme"nin, "seçmenin genel vakâletini almak" olduğunun vekiller tarafından bilinmesine rağmen, seçildikten sonra, "Biz, neyi-nasıl istiyorsak öyle yaparız" düşüncesiyle, seçmenin 'insan' yerine konulmaması;

h) "Ağalık sistemi"nin giderek kaldırılması gerekirken, Ağa-vekillerimizin bu sistemi büyük şehirlerimizin en tepe yeşillik alanlarına kadar getirmesine...

karşı bu toplum, hâlâ gözünü kapayabiliyorsa; elbette ki, layık olduğu şekilde yönetilecektir...

*

"Değişim-dönüşüm" aldatmasıyla, "var olanı da yıkarak" dış güçlerin isteklerine boyun eğen bir hükümetin, ülkeye demokrasi getireceğine inanmak, "Arap Baharı"na inanmakla aynı kapıya çıkar!...

Zaten 70'li yıllarından beridir ülke sokaklarında "sağ-sol" veya "komonist" diye "ABD Baharı Rüzgârları estirilmiyor muydu?

Şimdi de, "BOP'un Eşbaşkanı" olarak bu "Ölümcül Bahar Rüzgârları"nı 'Orta Doğu'ya doğru üfleyerek, biraz da onların sokaklarına doğru esmesine yardımcı olmadık mı?

Ancak, ters esen Alize Rüzgârları'nı hesaba katmamış olacağız ki, bu rüzgârların Suriye sınırından ülkemizin içine doğru ters yönde esmekte olduğunu... havada ve karada gücünü hissettirdiğini... maalesef ancak şimdi gözümüze mertek, pardon kalbimize "onur" kurşunu girdikten sonra anlamaya başlamaktayız!....

Alaettin Morgül / 24.06.2012 

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..