Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '08

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

“Baba güneşe kız, gözümü acıtıyor”

“Baba güneşe kız, gözümü acıtıyor”
 

Kendi objektifimden, oğlum ve deniz



Oğlumun zannedersem beni Tanrı olarak gördüğü zaman dilimindeyiz. Elbette bu kategori yavaş yavaş aşağı doğru inecek. Peygamber, filozof, iyi bir meslek erbabı, iyi bir baba, sıradan bir insan ve belki de zavallı bir aciz.

Ama bu zaman diliminde yaşadığımız gerçeklik bu. Kendisini rahatsız eden, canını acıtan, istediği şeyi yapmasına engel olan her şeye kızmamı ve her şeyin istediği gibi olmasını sağlamamı bekliyor benden. Bir yanıyla şişedeki cin de olabilir onun yanındaki işlevim.

Kar yağdırmayan bulutlara, çizgi film yayınlamayan televizyona, düşmesine sebep olan taşa, bir türlü çimlenmeyen tohuma, zaman zaman ağrıyan herhangi uzvuna kızmamı istiyor ve kızmama rağmen istediğinin gerçekleşmemesi halinde büyük bir hayretle soruyor; “Baba kızdın ama kar yine yağmadı”

Üç yaşındaki bir çocuğun babasının bu kadar büyük sorumlulukları olduğunu bilmezdim. Daha doğrusu babalığın sıcak bir ilgi, bolca ayrılan vakit ve elbette birazda nakitle yerine getirilebilecek bir şey olduğunu düşünürdüm. Bir süpermen, yetenekli bir sihirbaz, geleceği öngören bir medyum ya da şifa dağıtan bir hekim olmayı gerektiren bir sosyal figür olduğunu hiç düşünmemiştim.

Ama ister istemez hepsi de olmak durumundasınız; “Oğlum, bulutlarla konuştum, canları bugün kar yağdırmak istemiyormuş (kahretsin bu senede neredeyse hiç kar yağmadı ve bu nedenle bu hikâyeye çok sık sığınmak durumunda kaldım), belki yarın yağdırırız diyorlar”, “Tohumun uykusu varmış canım, beni rahat bırakın biraz daha uyumak istiyorum diyor, hem suyu da çok veriyormuşuz (evde saksıda yetiştirmeye çalıştığımız domatese sürekli su verme isteğini bastırmak için), bu yüzden çok üşümüş, hasta olmuş, yatıyormuş, iyileşince çıkacağım dedi””, “Taş özür diledi bir tanem, beni affetsin, bir daha önüne çıkmam dedi”.

Bütün canlıların ve cansızların konuşabilme yeteneğine sahip olması çocuklar için oldukça sıradan bir gerçek. Oğlum kendisi duymasa bile benim yaptığım tüm tercümelere inanıyor. Daha doğrusu yalnızca işin konuşma kısmına inanıyor. Karşıda tercüme işini üstlendiğim canlı ya da cansız varlık kendisince mantıksız bir şey söylediği zaman hemen itiraz ediyor. Yemeği kendisine değil de oyuncak arabasına yedirmemi istediği zaman, arabasının benim aracılığımla tok olduğuna dair birşeyler söylemesi durumunda, “bugün onunla çok oynadım, acıkmıştır, acıkmıştır” itirazı gibi.

Oğlumla zannedersem zor bir dönemece geldik. Onunla ilişkimde bir dönüşüm noktasındayız. Şu ana kadar onun temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir destek kuvveti işlevi görürken, artık model insan figürü haline gelmeye başladım. Söylediğim her cümlenin, yaptığım her işin sorgulandığı, en ufak bir el hareketinin bile sebebinin öğrenilmeye çalışıldığı ve hepsine de anlamlı yanıtlar beklendiği bir süreç başlıyor. Daha da ötesi aynısının yapılmaya çalışıldığı bir taklit dönemi.

Geçenlerde, artık hep yaptığı gibi ısrarla kendisine bakmamı istedi ve kendince başardığı bir işe tanık olmaya davet etti. Ardından da sordu, “baba sende çocukken bunu yapabilir miydin?” Ben oldukça sıradan bir şekilde ve biraz da onu mutlu kılabilmek adına, “hayır oğlum ben çocukken senin yapabildiğin gibi yapamıyordum.” Aldığım cevap bence ilginçti, “Ama ben bunu çocukken de yapabiliyordum”

Aslında bu sürecin benim içinde faydalı olacağından eminim. Onunla beraber yeni bir hayata başlamanın aracı da olabilir bu. Reenkarnasyon gibi bir şey. Kendi hayatımda eksik bulduğum ya da hata yaptığımı düşündüğüm, yaptığımdan mutlu olduğum şeyleri onunla başlayacağım ikinci hayatla yeniden ele alabilmek mümkün. Biliyorum bu tarzın, onun hayatını kontrol altına alıp, kendi bencilliğimi ona dayatma riski var. Biliyorum deneyim aktarılmaz, herkesin deneyimi kendi yaşamı içinde gelişir. Sizin hatanız ancak o da aynı hataya düştüğü an onunda hatası olacaktır. Yoksa sizin yaptığınız bir hatadan çocuğunuzun ders çıkarma olasılığı oldukça düşük.

Ben olayı bu düzlemde düşünmüyorum. Ona rotası çizilmiş bir hayat dayatmak değil hedefim. Sadece, kendi adına yürüteceği hayat mücadelesinde benim hissettiğim donanım eksikliğini onun hissetmemesini sağlamak. Örneğin soru sormasını öğrenmesini, doğru cevapları doğru sorularla elde edebileceğini fark etmesini, sebep sonuç ilişkilerini kurmasını, mantık filtrelerini geliştirmesini, geçmişten geleceğe izdüşüm düşürmeyi becermesini, öğrenme sevgisini ve yöntemini keşfetmesini sağlamak istiyorum. Zannedersem bu donanımlara sahip olduktan sonra, kendi deneyimlerini de en doğru şekilde yaşayacaktır.

Oğlum geçen hafta üç yaşını doldurdu ve okul öncesi çağının ilk yarısını tamamladı. İkinci yarısı zannedersem hayatının bazı temel çizgilerin belireceği bir süreç olacak. Bu süreçte, kişiliğinin bazı köşe başları iyiden iyiye netleşecek. Beceri ya da beceriksizlikleri kendisini hissettirecek. Öğrenme, algılama, anlama, analiz, sentez, çözüm ve formül üretme kapasitesi olgunlaşacak ama belki biz bunları tam olarak fark edemeyeceğiz. Ve nihayetinde hayatta erişebileceği düzeyin maksimum ve minimum seviyeleri ipuçlarını verecek.

Oğlum üçüncü doğum günü benimde babalığımın üçüncü yıl dönümü. Aslında, üç yaşında bir babayım bende. Son üç yıldır ömrümü yeni baştan yaşamaya başladım. 3 yıl önce yeniden nefes aldım ilk kez. Yeniden gaz sancısı çekmeye, acıktıkça ağlamaya, bebek bezi kullanmaya başladım. Bezlerin kalitesini, oksijenle yeni temas eden tenimi nemli tutacak kremlerin özelliklerini, bitki özlerinin içtiğim sütün çözülmesini kolaylaştıran ve gaz çıkarmama yardımcı olan fonksiyonlarını ayırt etmeyi bir kez daha öğrendim.

Bundan sonrası da, büyük olasılıkla bu yaşıma kadar kanıksadığım, normal bulduğum her şeye oğlumla beraber hayret ederek ve bir mucizeye tanık oluyormuş gibi şaşkınlıkla bakarak geçireceğim. Reenkarnasyon denilen olayın gerçek hayata tekabül ettiği şey bence bu olsa gerek.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..