Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

"Bazı durumlarda Erkekler Eşini dövebilir "

"Bazı durumlarda Erkekler Eşini dövebilir "
 

Kadın erkek eşitliği konusundaki ilk bulgular M.S. 791 yılında gündeme gelmiş olmasına rağmen, günümüzde yaşanan olaylara baktığımızda 21.yüzyıl da  çok fazla bir ilerleme kaydetmediğimiz çok açık.

1926 yılında çıkarılan Türk medeni kanunu ve 1934 yılında M.K.Atatürk tarafından kadına verilen seçme ve seçilme hakkı  başta olmak üzere, günümüzde Aile ve sosyal politikalar bakanlığının atmış olduğu bir çok önemli adım, muhakkak ki  fırsat eşitliği anlamında büyük öneme sahip.

Fakat toplumsal cinsiyet ayrımcılığı konusunda hala istenilen aşamaya gelinememiştir.

Biyolojik cinsiyet, anne karnında oluşur fakat toplumsal cinsiyetin belirleyicisi toplumun kendisidir. Kızlara ve erkeklere alınan ilk oyuncaklar ile aşılanmaya çalışılan cinsel ayrımcılık, çocukların toplumsallaşma sürecinde, öz benliklerini, birey olmaya çalışmaktan çok kadın ya da erkek olabilme eğilimine iter. Bir kez toplumsal cinsiyet rolü yüklenildiğinde artık toplum senden kadın ya da erkek olarak davranmanı bekler. 

İnsanlar biyolojik olarak eşit yaratılmamıştır. Temel kavramlar “dişi” ve ”erkek “olmak…

Yanı sıra dişi ve erkekte kendi içinde kimi iri, kimi ince, kimi uzun, kimi kısa, kimi siyah, kimi beyaz vb. özelliklerde yaratılmışlardır. Bunun yanı sıra kadının ve erkeğin biyolojik olarak birbirine üstün özelliklerle yaratıldığı gerçeği göz ardı edilemez. Kadının özellikleri erkekte erkeğin özellikleri de kadında yoktur. Fakat biyolojik farklılıklar, nedense sadece erkeklere toplum tarafından yüklenen, kadına karşı üstün olma rolünü beraberinde getirmiştir. Bu anlayış, kadınların toplumda negatif ayrımcılığa uğramasına ve dolayısı ile de zarar görmesine neden olabilmektedir. Kadın erkeğe göre daha narin yaratılmıştır bunu kabul etmek gerekir. Erkeğin kendini bu noktada kadına karşı daha güçlü ve dolayısı ile de üstün görmesinin normal olabileceğini düşünelim. Peki kadının daha narin, erkeğin daha güçlü olmasına karşın ortak yaşam alanlarında bir çok işin kadının üzerine yüklenmesinin izahı söz konusu olabilir mi? 

Bu da bize toplumsal cinsiyet ayrımcılığının fiziksel güçle ilgisinin olmadığını sadece cinsel olarak etken ya da edilgen olmanın getirdiği psikolojik yaptırımlardan kaynaklandığını göstermektedir. Ne yazık ki çocuklar bu düşünce ile yetiştirilmekte ve çocuklara cinsel etkenliğin kendilerine bir üstünlük sağladığı benimsetilmektedir. Erkek çocukların daha bebekliklerinden başlamak üzere cinsel organlarının bir güç simgesi olarak görülmesi ve rahatlıkla sergilenebilmesi, çocuğun büyüdüğünde tek güç kaynağının cinsel organı olduğu düşüncesine sahip olmasına neden olmaktadır. Bu da çocuğa kendisinde olup kızlarda olmayan cinsel organının, kendisine kız çocuklarına karşı üstünlük kattığını düşündürmektedir.

İşte tamda bu nokta, cinsiyet ayrımcılığının toplumsallaşma sürecinde ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumun kadın üzerinde yarattığı psikolojik ve fiziksel baskı kadının bir noktadan sonra cinsiyet ayrımcılığı konusunda kabullenir bir tutum izlemesine ve yetiştireceği çocuklarına da aynı değerleri aktarmasına neden olmaktadır. Ebeveynler başta olmak üzere, toplumun, “sen kızsın” ya da “sen erkeksin” tanımlamaları çocuklarda toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmektedir.

Toplumun kadına yüklediği rol bir çok alanda kadını ikinci plana atmakta ve kadının kendini değersiz hissetmesine neden olmaktadır. Dünya af örgütünün 2004 verilerine göre, dünya genelinde her üç kadından biri yaşamı boyunca en az bir defa fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Yine başka bir araştırma olan, Başbakanlık kadının statüsü genel müdürlüğünün yapmış olduğu “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet “ konulu bir araştırma sonucuna göre; Ülke genelinde evli kadınların yaklaşık % 14’ü bazı durumlarda erkekler eşini dövebilir düşüncesini benimsemiştir. Bunun çok çeşitli nedenleri olmakla beraber, ana neden; toplumun erkeğe yüklediği "gücü elinde bulunduran taraf" olma ve kadının da "zayıf taraf" olarak kendini durumu kabullenmeye mecbur hissetme psikolojisi dir.

Prof.June Statham ( 1986) Cinsiyet ayrımcılığı yapmadan çocuk yetiştirmeye çalışan bir grup anne babanın deneyimini incelemiştir. Çok da başarılı olduklarını izlemiş fakat, cinsiyet ayrımı yapılmadan verilmeye çalışılan değerlerin, çocukların sosyalleşme sürecinde ortadan kalktığına şahit olmuştur.

Yapılan araştırmalardan da görülüyor ki bir çok kadın erkeklerin kendilerine üstünlüğünü kabullenmekte, ve dolayısı ile çocuklarını da buna göre yetiştirmektedir. Yani kadının kendi sorunlarının yaratıcısı olması bakımından başrolde bulunması oldukça manidar…

İçinde bulunduğu durumu kabullenmeyenler ise çocuklarını da kendileri gibi yetiştirmeye özen gösterseler de çocuklar toplumsallaşma sürecinde toplumun kendilerine yüklediği rolü çok daha hızlı bir şekilde benimsemektedirler. Bu nedenle aile içinde verilmeye çalışılan eğitim tek başına yeterli olmamakta ve başarı oranı da oldukça düşük olabilmektedir.

Temeli sağlam atılmayan bir binanın daha sonra üst katlarını onarmaya çalışmanın bir faydasının olmayacağı aşikar. Ancak ve ancak temeli sağlam olan binanın katlarının onarımı söz konusu olabilir.

İşte bu nedenle toplumda köklü bir değişim gerekmektedir. Yani ilk hedef temeli güçlendirmek olmalı. Bunun yolu da eğitim sisteminde yapılacak değişikliklerden geçmektedir. İlköğretim baz alınarak hazırlanacak olan “toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık” dersi tüm eğitim hayatı boyunca öğrencilerin temel derslerinden biri olarak okutulmalı. Yine sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere okullar, halk eğitim merkezleri, belediyelerin sosyal hizmet birimleri vb. kamu kurum ve kuruluşların da ebeveynlere yönelik eğitimler vermesi de elzem bir durumdur.

Ne zaman ki toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ortadan kalkar, yada minimum seviyeye iner işte o zaman toplumda kadının yaşadığı, şiddet başta olmak üzere bir çok sorun ortadan kalkacaktır...

 

Keriman KESER 

 
Toplam blog
: 26
: 4022
Kayıt tarihi
: 11.05.13
 
 

Aile Danışmanı- Bireysel Danışman- Çift Terapisti- Cinsel Terapist ..