Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '09

 
Kategori
Spor
 

“Bu sene gidin ve bir daha da gelmeyin!”

“Bu sene gidin ve bir daha da gelmeyin!”
 

Derbi öncesinde, sırasında ve sonrasında olanlarla ilgili olarak cezalar açıklandı.

Sonuç:

Fenerbahçe’ye seyircisiz oynanmak üzere iki, Keita ve Bilica da üçer maçla cezalandırıldılar.

Hukukta ceza kişiseldir. Yani cezanın bir muhatabı vardır. Çünkü fiil kurum adına da olsa bir veya birkaç kişi tarafından yapılmıştır. Kim, kaç kişi ne yaptıysa onun karşılığında olan cezaya çarptırılır.

Bu anlamda futbolculara verilen cezalar hukuksal olarak doğrudur.

Ancak saha kapatmak ya da seyircisiz oynamak gibi cezaların hukuksallığı her zaman tartışma konusudur.

Şükrü Saraçoğlu daha önce sahaya içi dolu abur cubur poşeti atıldığı için kapatılmıştı.

PFDK’nun 29 Ekim 2009 tarihli aldığı kararın birinci maddesinde şu yazıyor:

“FENERBAHÇE SPOR Kulübünün, 25.10.2009 tarihinde oynanan FENERBAHÇE - GALATASARAY A.Ş. Turkcell Süper Lig futbol müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 2 RESMİ MÜSABAKAYI KENDİ SAHASINDA SEYİRCİSİZ OYNAMA CEZASI ile cezalandırılmasına,”

Kuşkusuz kurul bu kararları alırken ve “takdir” hakkını kullanırken mutlaka enine boyuna tartışmıştır. Bunun detaylarını yazılı olarak göremiyoruz. Ancak tahmin etmek mümkündür ki; kurulun Fenerbahçe’ye iki maç ceza vermesinin arkasında yatan nedenin maç başlamadan önce Arda ile Baroni arasında gelişen olaylar neticesinde oluşan ortama dışarıdan seyircinin sahaya yabancı cisim atmasıyla ısınmakta olan hakemi yaralamasından kaynaklanmış olduğudur.

Bu olay örneğin stadyumun dışında olmuş olsaydı; yaralanma ile sonuçlanmış bir fiil olduğu için şikâyet konusu olup olmadığına bakılırdı. Yaralanan şahıs, yaralayandan şikâyetçiyse sonu ceza ile sonuçlanabilecek süreç başlatılırdı. Fakat polis o sırada çevredeki bütün insanları toplayıp, sorumlu ilan etmezdi değil mi? Ancak stadyumun içinde o eylemi bir kişi bile yapmış olsa 52.000 seyirci, taraftar sorumlu tutulup, saha kapatılabiliyor.

Kurulun aldığı bu kararla bir anlamda şu ilan edilmiş oluyor.

"Bütün Fenerbahçe taraftarı bu fiile ortak olmuştur. Fenerbahçe yönetimi de bunun yapılmasına yardım etmiştir."

İşte o zaman Rijkaard’ın, maçtan iki gün sonra yaptığı açıklama çok daha anlamlı hale geliyor. Fenerbahçe bu maçı kazanmak için "gerçekkten" provokasyon yapmıştır.

Gerçekler böyleyse zaten ülkemizde spordan falan söz etmek yersizdir. Üstelik bu çok daha ciddi bir suçtur, örgütlü olduğu için de cezası çok da büyüktür. Ancak bizler böyle olmadığını kabul ederek birbirimizin yüzüne bakabiliyoruz. Ayrıca bu işin tamamen planlı, programlı, organize olduğuna yürekten inanan insanlar da vardır. Biz o taraftan olamayız. Bizim başka bir seçeneğimiz olabilmelidir.

PFDK kuşkusuz bu anlamda şu yorumu getirecektir. Suçluyu tespit etmek mümkün olmadığı ve stadyumun tüm sorumluluğu kulüplerde olduğu için bütün eylemlerin sonucundan da sorumludur.

İyi de stadyumun dışı da devletin sorumluluğundadır ve her gün binlerce suç işlenmektedir.

Adalet dağıtan mekanizmalar eylemlerin tekil mi, çoğul mu, organize mi olduğunu tespit etmekle yükümlüdür. Bir saha kapatma ya da seyircisiz oynama cezası verilirken bence bu kıstas çok önemlidir. Ayrıca eğer çoğul ve organize bir eylemlilik varsa bile bunun sürekliliği de tespit edilmelidir.

Gelelim cezaların sonuçlarına…

Bu cezanın tek bir tercümesi vardır; “Bu sene gidin, bir daha da gelmeyin!”

Bakın futbolun Türkiye’de yaklaşık olarak 1 milyar dolarlık bir cirosu olduğu söyleniyor. Peki, bu para nasıl oluşuyor?

Ağırlık televizyon gelirlerinden geliyor. Örneğin günlerdir hakemin bu maçı oynatmaması gerektiğine yönelik bin bir dereden su getirerek sebep bulan Sn. Erman Toroğlu'nun maaşı aslında o maçın oynanması sayesinde ödenebilmektedir. Sonra sponsorlar ve buna bağlı reklam gelirleri ekleniyor. Sportif ürünlerden yaratılmış güçlü bir de sektör var. Stadyuma maç izlemek için gelen taraftarlar da yıllık önemli bir bütçe oluşturuyorlar. Eğer Avrupa’da mücadele ediyorsanız katıldığınız turnuvanın büyüklüğüne göre gelirleriniz oluyor.

Bütün bunların merkezinde tek bir şey var. Bu ürünü satın alan kişi. Siz ona ister izleyici deyin, ister taraftar bu temel unsur olmadığında futbol bir anda Burhan Felek pistindeki atletizm yarışmalarına döner.

Sizler; "izleyici, taraftarı nasıl stadyumlara çekebilirim" denkleminin “bilinmeyenlerini” bir türlü çözememişken bir de bu denklemin en önemli “bilinen değerini” sıfırlamaya çalışıyorsunuz. Bu akıl alır gibi değil.

“Yapanın yanına kâr mı kalsın?” sorusu bu denklemin bilineni değil bilinmeyenidir.

İşte bu nedenle de 72 milyon insanın içinden doğru dürüst ne futbolcu, ne atlet, ne basketbolcu yetiştirebiliriz. Çünkü insanların bu sporlarla ilişkisini canlı tutmak yerine onu sürekli kötüleyen, çirkinleştiren ve çirkin gösterenlerin sayesinde aileler çocuklarının yeteneklerini SBS uğruna dershane sınıflarında köreltir dururlar.

Konusunda, yaptıklarında çok başarılı olmuş işadamlarımızın, yöneticilerimizin böylesi bir çıkmazın içinde kalmalarını anlamak mümkün değildir.

Her derbi sonrasında yenik tarafın televizyonlar karşısına geçip rakibinin ne kadar sinsi olduğunu anlatmasının ötesine geçememiş yöneticiliğin iş hayatında bir karşılığı var mıdır?

Eski defterleri karıştırarak savınızı destekleyecek en az yüz örnek bulmanız da mümkündür. Ancak kendinizi ve taraftarlarınızı rahatlatmış olmanın ötesinde bir sonraki maça bir faydası var mıdır? Kendi stadyumunuzda bir daha sahaya hiçbir şey atılmayacağının garantisini verebiliyor ve bunu da uygulayabiliyorsanız o zaman çıkın karşı tarafın yapamıyor oluşunu her gün onların yüzüne vurun.

İşte yöneticilik budur.

Adamlık mı?

Sen sahadaki futbolcu kardeşim aynı milli takım için ter akıttığınız futbolcu arkadaşının suratına altı ay önce yumruk sallamamış olsaydın o zaman bir başka futbolcuya "adamlık" dersi vermenin futbol dünyamız için çok büyük bir anlamı olurdu.

Hani İsa'nın dediği gibi; "bu günahkara hiç günahı olmayan kişi taşı atsın."

Günahsız olan var mı?

Esas mesele 1 milyarlık bütçenin 2, 3, 5 milyar dolarlara yükseltilebilmesi ve buna mümkün olduğunca geniş kesimleri ortak edebilmektir.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..