- Kategori
- Güncel
"İnek" Nazım Hikmet
Kaş yapayım derken "göz" çıkarmak buna denir herhalde... Tiyatro eserinin adı "İNEK" olunca işler karıştı.
Afiş reklam gibi görsel tanıtım kompozisyonları, "grafiker" denilen genelde eğitilmiş kişiler tarafında düzenlenir. Bu işin en basit kuralı, çok tanınan sözcüklere öncelik tanımaktır. Böylece reklam ve tanıtım kitleleri daha çok etkiler.
Bizim örneğimizde, " Nazım Hikmet" ismi, onun eseri olan "inek" isminden daha çok tanınır. Demek ki; "Nazım Hikmet'i" daha belirgin, tiyatro eseri "ineği" daha küçük ve farklı bir fontla yazsalardı sorun çıkmayacaktı. Bu basit dikkatsizlik, ünlü şairin ne kadar şanssız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bazen bir eseri yapan kişiler, yıllar önce hayattan kopmuş fakat, eserleri halen ayaktadır. O vakit eserin adı, onu yaratan kişinin önüne geçer. Örneğin, Kız kulesi'ni Ayasofya'yı, Galata Kulesi' ni hayranlıkla izlerken, onları yapan mimarların adlarını bilmeyiz.
Bu olayda, acemiliğin ve bilgisizliğin ötesinde, bir kasıtın olduğuna inanmıyorum. Ama yine, de duyarlı insanların tapkilerine hak vermeliyiz.
Bir Fransız atasözü vardır: "Hiç kimse ölmeden iyi değildir; Hiç kimse evlenmeden kötü değildir" ( Bu sözü sizlere yorumsuz sunuyorum)
Nazım'ın mezarının ülkemize getirilme arzusunun, gerçekleşemeyen nice arzular gibi "hayalde" kalmasını öneriyorum. Zira, sanatçılar tüm ulusların ortak değerleri dirler. Çektiği acılar yüreğini yakmamış olsaydı, belki o da bir çınar ağacının gölgesini aramayacaktı... Bırakalım, orada kalsın. Ne kadar bizimse, o kadar da tüm insanlığın malıdır...
Eğer "Nazım" gibi büyük bir vatan şairimize vefa borcu hissediyorsak, bu borcumuzu, yaşayan "Nazım'lara" anlayış göstermekle ödeyebiliriz...