Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '21

 
Kategori
TV Programları
 

‘Kalamar Oyunu’ gerçekleri…

‘Sinema; duygular, düşler ve içgüdü dünyalarını anlatmak için en iyi araçtır’ demiş yönetmen Luis Bunuel. Gerçekten de kurgular ilhamlarını insanların hayal gücünden alırlar ve hayata dair çok şey barındırırlar içlerinde. Dolayısıyla insan karakterleriyle şekillenen hayali yansımaların ya da gerçekliklerin aktarımı olarak değerlendirebiliriz kurguları.

Lakin günümüz kurgu dünyasına baktığımızda içeriklerin yaşamdan ilham almaktan ziyade yaşama yön veren nitelikte yaratılmaya başladığını görmekteyiz. Yani bir bakıma kurgular, toplumsal algı oluşturma gücüne sahip prototipler olarak çıkmakta karşımıza. Kuşkusuz bu gelişim olumsuz yönleri ağır basabilen, kötü örneklik gücü yüksek olmaya müsait bir durum. Böylesi içeriklerin özellikle bölümler boyu sürerek zihinlere işlenme gücünü artıran dizilerde daha çok etkili olacağı da aşikâr.

Nasıl ki şimdilerde dünya çapında büyük ilgi gören, yanı sıra pek çok eleştiriye hedef olan ‘Squid Game’ yani ‘Kalamar Oyunu’ isimli dizi en net örnek. Şimdiye dek bu dizi üstüne çokça yazılıp çizildi malumunuz. Herkes kendince döktü fikrini ortaya. Biz de dilimiz döndüğünce kendi görüşlerimizi aktarıp bakış açımızdan değinelim istedik ‘Kalamar Oyunu’nun gerçeklerine…

 

ÖLÜME GÖNÜLLÜ KOŞMA OYUNU

Ölüm… Yaşamın en acımasız ve engellenemez gerçeği! Hal böyleyken insanların bazı durumlarda ölüme gönüllü koşmaktan çekinmedikleri de bir gerçek. Nitekim yayınlandığı andan itibaren gerek sahneleriyle gerekse oyunlarıyla gündemden düşmeyen ‘Squid Game/Kalamar Oyunu’ dizisi bu gerçeği sınır tanımayan bir oyun düzeniyle aktarıyor izleyicisine. Dahası yaşamdaki olumsuzlukların ve boşa ölümlerin temelinde yatan gerçeklere alabildiğine net vurgulamalar yaparak gerçekleştiriyor, ölümcül oyunlar ve ölüme gönüllü koşan oyunculara yönelik kurgusunu.

Peki, hayatta kalmaya dair gerilimle kurgulanan bildik çocuk oyunları sayesinde kolayca benimsenebilen ve ölümcül hale getirilen oyunlar esnasında felsefeyle acımasızlığı harmanlayan bu diziden ne çıkarımlar yapabiliriz?

Parlak renkler, gizeme dayalı tek tip ortam disiplini ve insan hayatıyla kumar oynayan tiksinç maskeli zenginler sayesinde çarpıcılığını artırmayı hedefleyen‘Kalamar Oyunu’ için ilk sözümüz, içeriğin toplumsal mesajcılığa yönelmekle birlikte özünde, insanları ölüme gönüllü hale getiren oyunlar üzerinden, izleyicide merak duygusu uyandırarak dikkat çekmeyi hedeflediği yönünde olacak. Zira ölüme gönüllü koşma oyununun mesajcı yönü mantık hataları ve klişelerle dolu sahnelerin bolluğunda ötelenip gidiyor her bölümde. Nasıl ki yan hikayelerle söylenmek istenenler de havada kalan sonlarla etkisizleştiğinden kurgudaki varlıkları ‘yer doldurma’ noktasına indirgenerek anlamsızlaşmış halde çıkıyor karşımıza. Dolayısıyla ‘Kalamar Oyunu’nun içeriğini sadece zenginlerin fakirleri ezme düzenine ve paranın insanlara yaptırabileceklerine dair toplumsal söylemlere indirgemek hata olur.

Rakiplerin ölümü ve tek kişinin galibiyeti üstüne kurulu olduğu aşikâr olan bir oyun düzeninde katılımcıları gruplaşmaya ve birlikte hareket etmeye iten duygunun ne olduğunu sorgulatan mantıkla işlenen akışta, parayı kazanmak için mücadele edenleri ‘yarış atı’na benzetme felsefesini ortaya koyarak para babası VIP’lerin eğlence anlayışına vurgu yapmaya niyetlenen… Lakin bu süreçte mevcut işlerden farklı bir orijinallik sergileyemeyen diziden yapılabilecek asıl çıkarıma gelince, ‘Kendi düşen ağlamaz’ gerçeğine dayalı bir yol izlendiği!

Şöyle ki; İlk bölümden itibaren sefil bir hayat süren insanların ölümden kurtulmak ümidiyle ucunda ölüm olan bir oyuna gönüllüce koşuşunu sergileyen senaryo, buradaki karakterleri izleyicisine sunarken aslında onların bu ölümcül sonu fazlasıyla hak ettiklerini de gözümüze sokarak ele alıyor.

Mesela, Greg Chun tarafından canlandırılan Gi-Hun’ın durumu. Hasta annesinin güç bela kazandığı parayı at yarışına yatırmakta, onun kredi kartını çalmakta sakınca görmeyen; adam gibi bir işte dikiş tutturamayıp karısını-kızını ihmal ederek başkasına kaptırmış… Kızına verdiği sözleri tutamayan, sorumluluk ve ciddiyetten uzak biri. Mafyadan aldığı borçlar karşılığında beden dokunulmazlığından da feragat eden Gi-Hun’ın ‘Kalamar Oyunu’ndaki varlığı tamamen kendi hatalarından kaynaklanıyor kısacası. Keza diğer katılımcılar için de aynı durum geçerli. Yaşamları boyunca yaptıkları yanlışlar sonucu içine düştükleri kötü durumların ve adadaki ölümcül oyuna gönüllü olmalarının sorumluları sadece kendileri. Dolayısıyla ‘Kalamar Oyunu’nda kötülüğün asıl kaynağı oyunu kuranlar değil oyuncular. Oyunu kuranlarsa yalnızca fırsatçı.

Nitekim kurban konumunda gösterilen oyuncuların, çoğunluğun isteğiyle durdurulabilen oyundan çıktıktan sonra yeniden oyuna dönmeleri de çaresizlikten ziyade o güne dek hayatta ‘işe yaramaz insan’ etiketiyle varlık bulmalarının bir sonucu. Bu noktada oyuncu seçimlerinin varlıklarıyla yoklukları bir anlam ifade etmeyen sefiller, suçlular ve dolandırıcılar arasından yapıldığını da belirtelim. Anlayacağınız para babaları insan hayatıyla kumar oynayıp eğlenirken adilik sergiliyorlar ama onlara bu fırsatı yaratan oyuncuların da sürdürdükleri yaşamlarla, adilikte onlardan aşağı kalır yanları yok!

Öte yandan Kuzey Kore’den kaçıp Güney Kore’ye sığınmanın sanıldığı gibi refaha-özgürlüğe kavuşturmadığı gerçeğini ve göçmenlerin sorunlarını ara mesaj olarak veren… Kapitalist kültürün yarattığı olumsuzlukları kurgularında sıkça dillendiren Güney Kore halkının et yeme özlemine, organ kaçakçılığı gerçeğine ve Amerika’ya gidenlerin dillerini-kültürlerini unutup asimile oluşlarına değinen ‘Kalamar Oyunu’nda insan karaktersizliğinin örneklemesi yapılırken temelde ‘Kapitalizmle bencilleşen dünya düzeninde insanlara hala güvenmek mümkün mü’ sorgusunun yapıldığını da belirtmek isterim.

 

SONUÇTA; ‘Parasız birinin çok parası olanla ortak yönü, yaşamın onlar için eğlenceli olmamasıdır’ diyerek yol haritasını belirleyen ‘Kalamar Oyunu’ kendi türünde ne ilk ne de son. ‘Ölümcül Labirent’ten ‘Açlık Oyunları’na… ‘Ölüm Oyunu/Stay Alive’dan ‘Alice in Borderland’e… Ucunda ölüm ya da ödül olan oyunlar üzerine kurulu yapımlar çokça mevcut kurgu dünyasında. Çeşitli motivasyonlar veya zorlamalarla ölüme gönüllü koşmanın bir başka yansıması olan ‘Squid Game/Kalamar Oyunu’ da bunlardan biri halihazırda. Olayı basit çocuk oyunlarına indirgeyen bu yapım diğerlerinden daha mı iyi peki? Mantık hatalarını, ilgi çekmeye odaklanırken ötelenmiş mesajcılığını düşünürsek… ‘Evet’ demek pek mümkün değil.

Bununla birlikte dünya çapında yarattığı sansasyonu, İngiltere örneğinde olduğu gibi okullarda çocukların dizideki oyunları birbirlerine karşı oynamalarını, pedagogların bu konudaki uyarılarını ve dizideki yarışmanın ölümcül olmayan versiyonunun Abu Dabi’de oynanacak olmasını da yabana atmamak lazım.

Kısacası kurgunun gerçek yaşama etkisini ve dahi devamının getirileceğini düşünecek olursak acımasızca mücadele ederek hayatta kalmayı marifet gibi gösterip içeriğindeki sertliği toplumsal eşitsizlikleri vurgulayarak yumuşatmaya çalışan ‘Squid Game/Kalamar Oyunu’ için‘Özellikle dikkat edilmesi gereken yapımlardan biri’ diyebiliriz.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..