Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

19 Ocak '19

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Âlem Gençler

Siz akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz bilmiyorum, ama ben genelde yabancı kanallarda film ya da belgesel izleyerek  geçiririm. Türk televizyonlarıyla başım pek hoş değildir. Pembe diziler hiç tarzıma uymaz. Tartışma konuları iştah kabartmaz. Konuşmacılar etkili değildir, laflarıyla bir yere varılmaz. Bir sunucunun etrafına doluşan kalabalığın birbirlerinin ağızlarından laf alması baş ağrısından öte iz bırakmaz. Bizim kanalları izlemeyi boşuna vakit kaybı olarak yorumlarım. Ancak ara sıra, eski sevgili radyoya kulağımı vermekten haz alırım.
 
Dün akşamda aynı özellikte bir akşam olarak geçiyordu zamanım. İzlemekte olduğum film zihin yorucuydu yarıda bıraktım. Bir kanalda zayıfladıktan sonra sarkan derilerini aldıran insanlara baktım.  Yüreğim dayanmadı. Küçük adamın dev gibi insanları zayıflatıyor olması büyük bir sektör oluşturmuş, bakıp durmaktan bıktım. Radyonun düğmesine bastım. Radyomun ayarı önceden  Â... FM diye bir kanala takılı kalmış. Biraz dursun istedim. Gecenin bir vakti eğlendirici bir program ve sulu sözlü bir sunucunun insanlarla geyik muhabbeti yapma halleri vardı. Sıkıcılıktan uzak, gülmeye yönelik bulduğum için dinlemeye koyulmuşum. Gevşek sunucunun, gevrek gülüşleri benim neşemi kaçırmaya başladığı an kanalı değiştirmeyi düşünmüştüm. 
Tam bu arada Ispartalı gençlerin sesleri akın etti radyo istasyonuna. Bir grup Üniversiteli genç, sunucuyu arayıp: “Biz Isparta’dan yayınınıza katılıyoruz. Süleyman Demirel Üniversitesinde öğrencileriz.” diye girdiler konuya. Ve sesleriyle sunucuyu adeta şaşkına çevirdiler. 
Duyduklarım karşısında bende aynı şaşkın hallerdeydim. İlgimi çeken durum hasıl olunca, işimi bıraktım, pür dikkat gençleri dinlemeye koyuldum.
Vakit gece yarısını çoktan geçmiş. Saatler 2 ye yaklaşıyor. Ertesi günün sabahı olmak üzere ve bu gençler nerede, ne yapıyorlarmış biliyor musunuz?
Hükumet alanında, sazlı sözlü bir arkadaşlarının doğum günü kutlaması yapıyorlarmış. İnanabiliyor musunuz? Saat iki de onlar Isparta şehrinin göbeğinde çılgınca eğleniyorlar. Ve bu eğlencelerini radyoya aksettirmişler. 
Pek çok Ispartalının uykunun kollarında oldukları bir vakit, gençler dünyaya Isparta'nın adını âleme haykırıyorlar.
“Isparta’da hayat 22 00 den sonra durur, o saatten sonra kendini bilen dışarıda olmaz” diye öğretildi yıllar yılı bizlere. Bu sebepledir ki, Isparta’da iş yerlerini saat 22 00 den sonra açık bulmak mümkün olmazdı. Bir ekmek ihtiyacın mı var? Ya da aşeren bir hanım mı var? Mümkün değildi açık yer bulabilmek. İlla sabahın olmasını beklemek zorunda kalırdınız. 
Gençler diyorlar ki: “Hava çok soğuk, ama biz üşümüyoruz. Biralarımız ellerimizde, pastamızı şimdi getirttik, doğum günü kutluyoruz.” 
İçlerinde Karadenizli olanlar varmış bu gençlerin, bir de horon çalıp oynadılar. Isparta’dan iyiliklerle söz ettiler. Burada olmaktan mutlu olduklarını dile getirdiler. “Sunucu diyordu ki, “Bu saatte şehrin merkezinde bağırıp, çığırıyorsunuz. Kimse rahatsız olmuyor mu, kimse sizi rahatsız etmiyor mu?”
Gençler hep birlikte Isparta uyumuyor, yakınımızdan arabayla geçenler bize el sallıyorlar” diye bağrışıyorlardı.
Tam o esnada bir düdük sesi duyuldu yayından, gençler sunucuya: “Şu an bir polis memuru geldi. Bizi işte o rahatsız ediyor, dağılmamızı istiyor.” dediler. Sunucu: “Yayına verin bakim memur hazretlerini.” deyince, polis memuru da konunun içine girivermiş oldu. 
Gece devriye görevlisi polis memurunun yayında ilk sözleri de şöyleydi. “Buradan Diyarbakır’daki aileme selam gönderiyorum ve onların ellerinden öpüyorum.” 
Kendi kendime güldüm. “Ah be polisim, bu saatte Diyarbakır’daki ailen uyanık olsalar bile, senin o saatte gece nöbetinde, devriye görevinde olduğunu nereden bilecekler? Hadi dünden telefon görüşmende bunu söylemiştin, biliyorlar diyelim. Anında gelişen bir olayla sen radyo yayınına katıldın. O radyoyu onlar o ara nasıl denk getirip, o anlara şahit olarak senin selamını alacaklar?” 
Komik bulduğum bu durumu polis memuru ciddiye alarak, ablasına, eniştesine, neredeyse tüm doğu illerindeki dostlarına selam sıralaması yapıyor. 
Gençler sıkıldılar polis memurundan “E yeter artık. Doğum günümüzü zehir etme. Git görevini yap.” diyerek bir de zılgıt attılar. 
Polis memuru o an yayında olduğunu unutup, “Dağılın lan meydandan. Bu saatte ne bu zımbırtı?” diyerek, gençleri kendince payladı. Sunucu devreye girerek ortamı yatıştırdı. Polisleri nazikçe konunun geliştiği noktadan uzaklaştırdı.
Sunucu gençlerden Isparta’da an itibariyle havanın nasıl olduğunu sordu. Gençler “Karadeniz’den ılık” değince, sunucu “O zaman bana bir kova su bulun” dedi. Gençler “Su Isparta’da bol. Tam karşımızda çeşme var, ama kovayı bulamayız” değince, sunucu diretti. “İlla çarçabuk bir kova buluna.”
Ne ara gidip geldiyse, gençlerden biri fırlamış. Yakınlardan birinin evinin kapısının zilini çalıp uykusundan etmiş. Kovaya su doldurmuş olarak getirmiş. Sunucu bu defa “Hadi sırayla kovanın içine başınızı sokarak, o şekil konuşun benimle.” diyor. Sözün gerisi gelmeden denilen yapılıyor. Su altında ‘Gulu gulu sesleri duyuluyor.” Orada bulunan herkes gülme krizine tutulmuşlar gibi. Kahkahaların dozu artınca, ben programın sulandığını düşünüp, kanalı değiştiriyorum.
İşte bu değiştirmem esnasında sınırda, dağda, bayırda nöbet tutan askerlerimizi akla getiriyorum. Allah onlardan razı olsun... İnsanlar gönüllerince eğlensinler, hayatı dilediklerince yaşasınlar diye, soğukta nöbet tutan yiğit askerlerimiz. Ve onların sayesinde vatanımız üzerinde dalgalanmaya devam eden şanlı bayrağımız. Ve gönderdeki bayrağımızın gölgesinde, olup bitenden habersizcesine hayatın hızına ayak uyduran insanlarımız. Değişen gelişen Isparta'mız. Neticede âlem dönüyor, âleme herkes bir âlem uyum sağlamaya çalışıyor. Ve böylece geçiyor zamanlarımız... 
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..