Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

"Özür" meselesi ekseninde: İçimizdeki iki "kurt"un anlamı...

"Özür" meselesi ekseninde: İçimizdeki iki "kurt"un anlamı...
 

Çok bilinen küçük bir kıssadan hisseyi paylaşarak başlamak istiyorum.

<ı>Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.

<ı>Onlara dedi ki:

<ı>"İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş. İki kurt arasında:

<ı>"Bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

<ı>"Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.

<ı>Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde."

<ı>Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri büyükbabasına,

<ı>"Hangi kurt kazanacak?" diye sordu.

<ı>Yaşlı Cherokee kısaca cevapladı

<ı>"BESLEDİĞİNİZ"
<ı>

<ı>
***

Özür meselesinin
içinde anlaşılmayan, atlanılan şey de bu önemli detay; aslında yaşlı bilge bize birçok yerde kullanabileceğimiz güzel bir formül de veriyor, neyi beslerseniz o güçlenir ve diğerini yok eder.

Geçtiğimiz haftayı "Ermeni- özür diliyoruz imza kampanyası" meselesi konusuna ayırdık. Blog yazarlarının bir kısmı bu tartışmanın altına odun atmayı sürdürüyorlar. Okuyabildiğim son yazının sahibi Bibliyofil imzasını taşıyordu. Onun yazısını okurken Türkiye entelektüel dünyasına egemen olan birkaç temel düşünceyi alıp tartışmak istiyorum. Yazının amacı Bibliyofil’i eleştirmek ya da muhalefet etmek değil.

“Çünkü çoğulculuk kavramıyla sorunlarımız var. Eğer bu ülke ciddi anlamda siyah tenli vatandaş göçü alsa ve günlük yaşamımızda beyaz tenlilerin çoğunluğunu tehdit eden düzeye gelselerdi –Amerika, Fransa ve İngiltere gibi- o noktada da sorunlar yaşayacağımızdan şüphe duymamak mümkün değil.”

Bu alıntının içinde bence, yaşlı bilgenin kurtlarından birincisinin izleri var. Asıl altı çizilmesi gereken de büyük bir haksızlık yapıldığı gerçeği. Türkiye’nin bu olmadığını düşünüyorum. Özür dileme kampanyasında kendi tavır alışımın özünde 1915 yılında yapılan eyleme sahiplenmeme ve çoğunluğun sorumlu tutulmasına karşı olmam vardı. Kampanyaya yöneltilen en temel karşı duruş da bence bu noktadan hareket etmektedir.

İmza atanların dayandığı en birincil gerekçenin “duygusal” olmasının nesnellikle bir ilişkisi olamaz. Bu duygusallığın başka ilgisiz konularla ilişkilendirilmesi ise çok ciddi bir yanlıştır. Türkiye'nin tarihten miras aldığı bir takım çelişkileri olduğu doğrudur ama bu onun içinde çoğulculuğa karşı potansiyel bir düşmanlık vardır demeye varması kadar tehlikeli ve haksız düşünce de yoktur. Konuyla ilgili yazdığım bir bloğu tekrardan hatırlatmak amacıyla referans veriyorum. Güneydoğu'daki olaylar üzerine; Anadolu’nun İstediği “Öteki”

Diyalektiğin temel yasası olan karşıtların birliğinden hareketle; etnik hareketlenmeler eninde sonunda karşıtını da yaratır. Hele karşıtı zaten varsa; soruna çözüm bulmak giderek zorlaşır.

“Herhangi bir sanatçının kendi milliyetçi kalıplarının dışına taşabilmesi, onu daha değerli kılan bir unsur olduğu tartışılmaz. Ruhi Su’nun bu konuda örnek bir sanatçı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Ruhi Su ya da bu ülkede bir başka Ermeni kökenli sanatçının bu tercihi ne kadar bilinçli ya da içgüdüsel nedenlerle yaptıklarından emin olamayız. …Sanat evrenseldir ama gücünü yerelden alan bir yanı da vardır. Bir sanatçının kendi etnik kimliğinden bu kadar soyutlanıyor olması ve ancak ölümüne yakın bir zamanda bu gerçeği dile getirebiliyor olması, etnik kimliğinin bu ülkede yaşadığı sorunu da göz önüne alınca, bende daha çok üzüntü duygusunu ağır kılıyor.”

Türkiye’nin azınlıklara mensup sanatçılarını çıkarın; bu ülkenin hayati damarlarından birini kesmiş gibi olursunuz. Türkiye demek Anadolu demektir. Anadolu ise kelimenin etnik kökeni anlamında sadece Türk demek değildir. Ruhi Su, Anadoluludur. İyi bir sosyalisttir. Korkunç bir âşıktır. Bulup çıkardığı, söylediği türkünün hesabını ben bilmiyorum. İçten içe yalnız kaldığında “ulan, etnik kimliğimizi bir türlü ifade edemiyoruz” gibisinden hayıflanıyor muydu? Yalan ve yapay olan hemen anlaşılır. Ben Ruhi Su’da bunu hiç görmedim.

Nazım Hikmet bir Türkiye aşığıydı. “Memleketim” diye diye can verdi; saf kan Türk müydü? "Memleketimden İnsan Manzaraları" adlı şiir formunda yazılmış eserin ortaya çıkmasında etnik bir köken aranabilir mi?

Sanatın illaki etnik bir kimliğe dayanması gerekmez. Zaten şu bir gerçektir ki, evrensel, kalıcı sanat yapıtları insanın bütün değerlerini kucaklamış olandır.

“Ermeni tartışmasında bir kez daha anladım ki, solculara emperyalizm kavramının kullanımı ve vurgusunun yapılması yasaklansa, kendilerini ifade etmekte oldukça zorlanacaklar. Bugün, her konuda olduğu gibi, Ermeni sorununda da çözüm üretmek, ayakları yere basan, gücünü gerçeklerden alan bir söylem geliştirmek yerine, emperyalizmin oyunlarından, yurtdışı kaynaklı adımlardan, Türkiye’yi kıskaca almak isteyen çabalardan bahsetmeden bir şey söylemeyi beceremiyorlar.”

İyi de emperyalizm aşıldı da bizim mi haberimiz olmadı? Etnik kimlik esaslı hareketlerin ucunda emperyalizm yok mu? Dünyanın bu kadar parçalı halde olması kimin eseri? Savaşları kimler destekliyor? Savaşlar kime, ne kazandırıyor?

Etnik temelde ve onun varoluşuyla yürütülen tüm kampanyalar eninde sonunda karşıtlarını ve bu karşıtlıklar da savaşları tetikleyecektir.

Harold Pinter ile kurduğum entelektüel ilişkinin barış çerçevesinde oluşunun nedenselliği de budur. Barış ve huzur İngilizce aynı kelime ile ifade edilirler.

“İnsanlar unutmazlar. Sevdiklerinin ölümünü unutmazlar, işkenceyi sakat bırakılmayı unutmazlar, adaletsizliği unutmazlar, Baskıyı unutmazlar, Büyük güçlerin terörünü unutmazlar. Sadece unutmazlar. İntikam alırlar.”

Sürdürülen şiddet nereden gelirse gelsin, niteliği ne olursa olsun karşı durmak, şiddeti yaratacak oluşumlara karşı duyarlı olmak bir aydın tutumu olmalıdır.

Sağlıklı bir insan bugün 1915 yılında Ermenilere yapılan tehcir ve sonrasında ortaya çıkan kayıplar için “iyi olmuştur” diyebilir mi? Ama sanki öyle deniliyormuşçasına saf yaratılmak da istenmektedir. Yine dönüp dolaşıp, 94 yıl sonra “bunu biz yaptık, özür dileriz” demenin de “bu sorunu çözmeden demokratikleşemeyiz” diyerek bir determinizm yaratmanın da akılla açıklanabilir bir tarafı yoktur.

“1000 yıl önce Alparslan’ın ordularının Malazgirt ovasına ne işi vardı?” diye neden bir soru sormuyoruz?

Tarihle hesaplaşmanın bizim bilmediğimiz bir zaman aşımı süresi mi var?

"...zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçakgönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil eden" kurt ile birlikte yaşamak istiyorum. Mükemmel dengeye ulaşmanın yolunun bu olduğunu düşünüyorum.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..