Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

"Umut için senfoni" dinler misiniz?

"Umut için senfoni" dinler misiniz?
 

Kitaplar yakılmasın !


Uğur Kökden’in denemeleri , çoğu kez çetin bir yolculuktur okur için. Denemeleri okurken tıpkı bir senfoni dinler gibi uyumlu sesler alırsınız. Denemelerin yazarı, çağının tanığı değil, “sanığı” gibi davranma yürekliliğini göstermiş. Okur da aynı duyarlılıkla tanıklık edince çağına, umudun fısıltısı giderek çok sesliliğe, bir senfoniye dönüşüyor.

Denemeler -belki de rastlantıdır - Kafka ile başlayıp, Kafka ile bitmiş. Kafka ile benzerliği var yazarın. O da Kafka gibi, “yargılanan ve izleyen biri” günümüz dünyasında. Ülke insanının nabzını bütün dünya ülkelerinin halklarının nabzıyla birlikte yakalayan bir “sanık doktor.” İzlenirken bile izleyen bir halk adamı…

“Dostoyevsky’nin Evinde” başlıklı denemeyi okurken, 12 Eylül’de “Ölüler Evinden Anılar”ı yaşayan kimi aydınlar geldi gözümün önüne. “Öyle anlar vardır ki, içerideki yaşam, dışarıdakinden daha az onur kırıcıdır.” diyen aydınlar… Sonra, sürgün… Sanatçının, aydının; kaba kuvvetten, baskıdan, ilkellikten, gerilikten, gövde gösterisinden gönüllü sürgünlüğü…

“Bir yazar katilini arıyor” başlıklı denemeyi ilk kez okuduğumda şu bölüme takılıp kalmıştım: “Yazarın davranışı, aynı zamanda sesini yitirmiş bir topluma karşı, onun ilgisizliğine karşı apaçık bir meydan okuyuş. Bir çeşit alay.” Aydın-halk kopukluğuna bağlıyordum toplumun sesini yitirmişliğini. Uzun uzun düşündüm sonra. Yeni sorular belirdi bulduğum yanıtlarda. Yoksa aydın-halk kopukluğundan öte, edebiyatı ve sanatı yaşama geçirebildi mi aydınlar? Sanatın söylediği, yaşamda gerçekleşebildi mi?

El Peserbe’nin yazarı Pablo Casals, ölümsüz ressam Pablo Picasso ve büyük şair Pablo Neruda’nın yaşamları gibi, bedel ödeyerek sanatı izleme zorunluluğu duyan yeni yaşamlar gerekiyor sürgünde!

Dallarını mavi gökyüzüne uzatmış bir ağaç düşlüyorum. Dalları kuş yüklü… Günün birinde bir balta iniyor gövdeye. Kanat sesleri… Özgür maviliğe havalanıyor kuşlar. Gövde kanıyor. Uzun, upuzun bir bekleyiş… Bir sabah tan aydınlığında, nasırlı bir el, gövdenin verdiği yeni sürgünleri okşuyor. Somut “bugün”den çok, uzak “yarın” için yaşayan kuşlar maviliklerde kanat çırpıyor.

Düşlerden sıyrılıp, yeniden denemelere dönüyorum. Çağımızın kahramanı Palyaço. Van Gogh’un Yıldızlı Gece tablosu ile, Picasso’nun Palyaço’su… Yazarın deyimiyle biri doğanın gecesini seçmiş, öbürü insanın… Dayanışmadan uzak insanın! Düşlenenler yaşama aktarılamadıkça, düşünce hep sözde kalacak…ve zirvedeki yalnız insan çehresiyle gülümseyecek palyaço. Başka zirvelerdeki en yakın insanlara. Şimdilik, yaşamın onun için açığa kavuşmuş gizemlerini başkalarına açıklayamıyor. Sabır ve bilgeliğin gülümsemesiyle yetiniyor.

“Yeryüzü Sessizliği” başlıklı denemedeyim. Çin Seddi’ni yaptıran imparator Şi Huang Ti döneminde, bir yandan dev duvar kıtalar ve zamanlar boyunca yükselirken, öte yandan imparatorun kendinden önce yazılmış bütün kitapları yaktırması ne korkunç bir katliam ! Yazar, bu katliamı şöyle yorumlamış: “Belki, insanlığın ortak belleğini ateşe vererek, kendi kendine Paleozoik’in “Sessizlik Çağı”na geri dönmeyi kuruyordu, imparator. Kitap yakmak, Çin Seddi’ni ve kitap yakmayı marifet sanan “çağdaş zorbalar”ın ülke sınırlarını, doğal afetlerden koruyabildi mi diye soruyorum kendi kendime.

Tarihin her döneminde “buyruk”larıyla ünlü Apollon’lar olmuştur kuşkusuz. Buyruğu vereni destekleyen ve -nedendir bilinmez- “hayın”lıkla damgalanan birileri… Yine her dönemde bu çelişkiye karşı çıkan ve insanlığı durağanlıktan devinime sürükleyen düşüncenin gözü pek erleri…

Düşünce, tek sesli slogandan çok sesliliğe, yani evrenselliğe dönüşürken, “umut için senfoni”nin ezgileri ulaşıyor okuyan ve düşünen insana.

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..