Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '12

     
    Kategori
    Gündelik Yaşam
     

    "Yokluğunuzla bizi mutlu edin"

     

    Üç kardeştirler; iki oğlan, bir de kız. Eğitim öğretime önem veren bir ailenin çocuklarıdırlar. Büyücek sayılacak, çevredekilerden ayırt edilir özelliğe sahip bir evdir onlarınkisi. Öyle olmakla birlikte her kişiye ayrı birer oda verilemeyecek konumdadır. Hane reisi oğullarına evlerinin gürültüden uzak bir köşesini çalışma odası olarak verir. Orası ayakaltından uzak, çatı arası sayılabicek yerdir. İki oğul, anne ve babalarının önlerine yığdığı kitaplar, dergilerle öylesine ilgilidirler ki, kendilerinden neredeyse ses soluk çıkmaz olur, yaşadıklarından bile zaman zaman kuşkuya düşülür. Aileyi yemek zamanı ancak bir araya getirir.
     
    Günlük yaşam da sürer elbet, gelen, konuklar olur. Çocukların yakın akrabaları, küçük delişmen kızlar, yeğenler, kuzenler ortalıkta gülüşmeler, kıkırdaşmalar, çığırış bağırış ayak sesleriyle, dolaşmadık köşe bucak bırakmazlar. Sonunda kendilerini oldum olası eğitmeye, öğrenmeye vermiş bu iki kardeşin kapısına dayanırlar. İçeriden bir ses gelir: “Yokluğunuzla bizi mutlu edin.(*)”
     
    İki kardeş eğitim öğretimde biribiriyle yarışırlar.
     
    Bu bilgi düzeyi, merak boyutu iki kardeşi de zamanın ileri siyasi akımları içine alır. Bilgi ve donanımlarıyla çevrelerinde de hemen sivrilirler. Ağabey ülkenin Çarı’na yapılan suikastla ilişkilendirilerek asılır.
     
    Küçük kardeş ve ailesi o olay nedeniyle hep gözaltında tutulurlar. Başları sürekli sıkıntıdadır. Bir hınç dalgası da gün be gün içlerinde büyür. Küçük kardeş eğitimini hukuk konusunda sürdürür. Artık hep başkenttedir. Kentin yoksul mahallelerinde gözlemlere dalar. Bir yandan da ileri siyasi gelişmeleri izler; o konuda ne bulursa okumaktadır.  O kesimlerden bildik, tanıdık kişiler edinilir. Eşini de o çevrede eğitim veren biri olarak bulur. Onlara hakları hukukları anımsatılır. İşin üstesinden nasıl gelinceği günler, aylar boyunca öğretilir, daha açıkçası bir örgütlenmeye gidilir. Yoksul, çalışan, üreten kesimin sorunlarına eğilindiğinde pek de şaşılmayacağı gibi hemen peşlerine güvenlikten gizli-açık görevliler düşer; bu hep böyledir.
     
    Hükümet kanadının uzantıları da hiç zaman kaybetmezler, gözaltına aldığı bu kişi ve çevresini ülkenin ıssızlığı, soğuğuyla ünlü - öyleki oralarda bazı -60 derece soğukla baş edilmesi gerekir- doğusundaki topraklara sürer. Bu sürülen elebaşı ve çevresi kendi aralarında gizli kapaklı iletişim kurmaktan geri durmayarak güç koşullar altında sürgün yıllarını bitirmeye çalışırlar. Bu arada bazıları akıl sağlıklarını yitirirler. Elebaşı konumunda olan kişi ise okumaktan kendini daha bir geliştirmekten geri durmaz. Doğayla iç içe olmanın nimetlerini de o arada değerlendirir. Bulunduğu çevredeki kişilerin belli başlı hukuki sorunlarını da çözüme kavuşturur. Zamanını hiç boşa geçirmez; yetkin olma ve donanım konusunda kendini geliştirmeye bakar. O sürgün bulunduğu üç yıl içersinde otuzu aşkın( yoksa altmış mıydı; işte burada duraksıyorum) çalışma yapıtığı dile getirilir.
     
    Sürgün dönüşü güvende hissetmediği için kendisini yurt dışına atar. Dava arkadaşları ile bir yolunu nasıl nasıl bulup sürekli iletişim içinde kalırlar. Kurdukları örgütsel yapı için hep bir gazeteleri, dergileri de olur. O basın organlarında ne yaptıklarını, ne yapmaya çalıştıklarını dile getirirler. Sürekli gözaltında tutuldukları için işlerini gizli kapaklı yapmak zorunda olduklarının bilinci içindedirler. Avrupa’da taşınmadıkları, göçmen olarak yaşamadıkları ülke öğrenmedikleri dil de kalmaz. O gittikleri kentlerde eşiyle birlikte daracık birer oda onların mekânı olur. İşin önderi konumunda olan o kişi kentlerin kütüphanelerinde saatler boyu çalışmakla günlerini geçirir.
     
    O ünlü kişi partili arkadaşlarıyla bir araya gelip tartıştıklarında kendini epey bir snirleri gerilmiş halde bulur. Uyuşmazlıklar hep olagelmiş, giderilmeleri hiç de kolay olmamış, bazılarıyla yollar ayrılmıştır. Bozgunculuk ne zaman olmadı ki. Bu yüzden o kişi, eşiyle kırlara, bayırlara saatler, bazı da haftalar süren yürüyüşler yaparak ancak dinginliğe kavuşur. Hep örgüt, hep parti denilmiş, üstüne titrenmiştir. Bundan yüz yıl öncesinden söz ediyorum… Yokluk, kıtlık, sefillik… Aklını yitirenler, canına kıyanlarolur. Tutuklamalar, içeri atılmalar hep vardır. İşkenceler de baskının bir başka boyutudur. Nedeni açık; kurulu düzene karşı uğraş verilmektedir.
     
    İşte onca uğraş ve göze göz dişe diş didişme, çekişmeden sonra ülkenin yaşadığı bir bozgunda ipler el değiştirir. Daha düne kadar yerleşik düzenleri tir tir titreten örgüt yapısı böyle bir süreç, gelişim izler.
     
    Aynı tür parti yöntem uygulamarıyla pek örtüşmese de yürütülen çalışmanın ne denli başarılı sonuçlar verdiğine ilişkin iki örnek daha vereyim: ABD'nin o çok ünlü eski başkanı J. F. Kennedy'in seçim çalışmaları sırasında bir büyük işyerinde beş bin çalışanın elini sıktığından söz edilir. Buna benzer başka örnekler de vardır. Onca kişiyle birebir toka yapmak yerine karşılarına geçip el sallamakla da yetinebilirdi değil mi?
     
    Bizim ünlü bir politikacığımızın da yurdun dört bir köşesinde on bin kşiye adıyla seslenebildiğinden dem vurulur. İşin ne denli içtenliğe ve emeğe dayalı olduğunu daha açık nasıl anlatabilirim bilmiyorum. 
     
    Yukarıda kısaca dile getirmeye çalıştığım çetin koşulları, zorlukları siz gelin, günümüz siyaset anlaşıyla karşılaştırarak kıyaslamanızı yapınız.
     
    ______________
     
    Not: Seçim çalışmalarını birlikte yaptığımız Belediye Meclis Üyeleri'mizden Aytekin Aras bey telefon edip partiden ayrıcalıkları, sevgili Veli Pabuşçu yazılarımın ilgiyle okunduğundan söz ederek çağırıp yüzyüze ayrıntılarla dolu, sevgili Nalan Ünal hanımefendi ise telefonla niye ayrıldıklarına ilişkin bilgi verdiler. Kendileriyle karşılaştığımızda bir söyleşi ortamında da sayın vekilimiz Ömer Süha Aldan bey aynı konuya ilgili düşüncelerini açıkladılar. Dava arkadaşlarımızın çalışmalarına elbette bir sözüm şimdilik kaydıyla yok. Yukarıdaki yazımın içeriği ise konuya  ilişkin ayrıntılardan uzak, uygulanan yol yöntem, ortaya konulan çabalarla ve ilkesel boyuttadır. 
     
    Umarım doğru anlaşılırım. 
     
    (*) Sovyet Rusya Tarihi
     
    Boşevik Devrimi 1917-1923
     
    (Cilt 1) E. H. Carr/Metis Yayınları
     
    Toplam blog
    : 1
    : 88
    Kayıt tarihi
    : 04.01.11
     
     

    Kamu görevimin son yllarına yakın hem lise terk olan eğitimimi açık öğretimde bitirdim, hem de o ..