Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '07

 
Kategori
Öykü
 

19. Peron (3 - son)

19. Peron (3 - son)
 

Muzaffer; otogar - çay bahçesi - taksi durağı üçgeninde cüzdanını ararken Mine kızgın olmasına rağmen bir gün evvel tanıştığı, anlattıklarına inandığı bu insana da kızamıyordu. Ancak olanlardan bir gariplik seziyordu. Ama gene de onu yalan söylediği için cezalandırmak istiyordu. Cüzdandaki kartlardan çalıştığı yere ulaşarak kendisini araması için "Mine aradı deyin, numaram kendisinde var" diye bir not bıraktı. Öğleden sonra yorgun argın gelen Muzaffer kendisine bırakılan notu görünce ;

- "Hay Allah! Cüzdanı arabasında unutmuşum demek ki. N'olucak şimdi?" diye düşündü. "Gerçek adımı da öğrendi. Bak şu işe. Ölüm yok ya sonunda, arayalım bakalım, inşaallah fazla kızmaz." dedi içinden.

Gömleğinin cebinden terden ıslanmış kağıdı çıkararak Mine'yi cep telefonu ile aradı;

- "Selam, şey ben... Muzaffer. Sizden özür di..." lafı yarım kalmıştı çünkü Mine sözünü tamamlamasına izin vermeden;

- "Muzaffer ya da Özkan her kimsen. Sanırım bende size ait bir cüzdan var, teslim etmek için bu gece sizi otogarda, 19. peronda bekliyorum. Saat tam 20:00 de, gelirsiniz değil mi?" Muzaffer daha yanıt vermeden telefon kapandı. Sonra telefonu kısa bir süre sonra yine çaldı. "Alo ben Muzaffer" der demez telefon tekrar kapandı. Baktı ki arayan numara, biraz evvel aradığı Mine'nin telefon numarasıydı. Neden aradı ve neden konuşmadan telefonu kapattı diye düşündü.

Akşam 18:00 de işten çıkınca doğru eve gitti, ılık bir duş alıp üstünü başını değiştirdi. Bugün o kadar yorulmuştu ki tüm giysileri ter içindeydi. Evden çıkarken saat 19:15 idi. Otogara gitmeden önce köşedeki çiçekçiye uğrayarak önceden sipariş ettiği bir demet kırmızı gülü aldı. Saat 19:50 gibi otogarda olup 19. peronda Mine'yi beklemeye başladı. Aynı yerde bekleyen diğer yolcular elinde bir demet kırmızı gülle bir o yana bir bu yana koşan, sağa sola bakan adamı merakla izliyorlardı. Saat tam 20:00 de telefonu çaldı. Arayan Mine idi;

- Muzaffer bey, özür dilerim aracım arızalandı, otogara kadar gelemiyeceğim. Dün geceki çay bahçesini hatırladınız mı? Oradayım, sizi bekliyorum." deyip telefonu kapattı.

Otoparka koşarak giden Muzaffer gülleri yan koltuğa koyup çay bahçesine doğru hareket etti. En büyük korkusu bir trafik kontrolu yapılması halinde ehliyetinin olmamasından dolayı başına gelecekler idi. Çok şükür korktuğu gibi olmadı ve çay bahçesine ulaştı. Aracını park ettikten sonra dün gece oturdukları aynı masada Mine'yi gördü. Yan koltuğa bıraktığı bir demet kırmızı gülü alarak, koşar adımlarla masaya vardı.

- "Çok özür dilerim. Lütfen beni affet." diyerek bir demet kırmızı gülü Mine'ye uzattı. Gülümseyen Mine;

- "Bir demet kırmızı gül ne anlama gelir bilir misin?" diye sordu Muzaffer'e. O da;

- "Seni seviyorum. demektir. Ama ben seni gerçekten seviyorum."

- "Bu gece benim aracım yok, gerçekten arızalı, beni evime bırakabilir misin?"

- "Çaylarımızı içelim, sonra." Muzaffer dün geceden itibaren yaptığı her şeyi bir bir anlattı. Bu kez hiç yalan söylemedi. Anlatırken kimi zaman kızardı kimi zaman da birlikte güldüler. Biraz sonra kalkarak Muzaffer'in aracına doğru yürüdüler. Mine Muzaffer'in yanına otururken unuttuğu cüzdanını verdi. "Ehliyetteki resmin pek güzelmiş" dedi. " Sen en güzelisin" diye yanıt verdi Muzaffer. Motoru çalıştırdı ve aracı hareket ettirmeden önce Mine'ye bakarak;

"Bir oyun oynayalım ister misin?" Torpido gözünü açarak, "Ordanbir kaset seç, istediğini al ve bana ver." Mine, biraz da merakla dediklerini yapıp bir kaset seçti. "Nasıl oyunmuş bu, anlat. Sende bilmediğim daha ne oyunlar var bakalım." dedi gülümseyerek. Muzaffer; " Kasette çalacak şarkı bizim, aşkımızın şarkısı olsun, kabul mü?" Mine; Peki, öyle olsun, ya beğenmezsem ne olacak?" Muzaffer "Dinleye dinleye beğenirsin, ama benim dinlediğim şarkılar hep güzeldir, beğeneceğine eminim" dedikten sonra kaseti yuvasına koydu. Biraz da merakla çalacak şarkıyı duymak için birbirlerine bakıyorlardı. Çalan şarkıyı Mine daha önceden biliyordu ki önce söylemeye başladı. Bir Kayahan bestesiydi ve eşi İpek Açar ile birlikte söylüyordu. Araç ana yola çıktığında Muzaffer, Mine'ye eşlik ederek birlikte söylemeye başladılar;

- Seninle her şeye varım ben, sen benim uğurlu yolumsun, yıldızlara yürürüm senle, sen iste canım senin olsun.

- Sen her şeysin, canımı canına katabilirsin, cayarsam senden, beni şu ateşe atabilirsin.

- Sen, sen benim için, teksin bu dünyada, meleksin, bebeksin, her şeyimsin benim.

- Yaşayamam sensiz, yaşayamam asla, doyulmaz balımsın, kelebeksin.

- Sen, sen benim için, sıcak bir güneşsin, bugünlerim, yarınlarım, her şeyimsin benim.

- Göstermesin Tanrım, yaşatmasın bana, nefes bile alamam,yokluğunda.

- Sen, sen benim için ...

Otomobille şehre, Mine'nin evine doğru yol alırken şarkıyı defalarca birlikte söylediler. Ve bundan sonraki yaşamlarında da birlikte daha çok şarkılar söyleyecekler.

Siz de şarkıyı sevdiğinizle dinlemek isterseniz,

http://www.youtube.com/watch?v=wtsmHkHdb8Q&mode=related&search=

Resim:www.bevilacqusa.us dan alınmıştır.

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..