Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '17

 
Kategori
Kitap
 

20. yüzyıl edebiyatımız şiir yönünden çok zengindir

20. yüzyıl edebiyatımız şiir yönünden çok zengindir
 

20. yüzyılda edebiyatımız şiir yönünden gerçekten müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Divan edebiyatının köhnemiş ve yorgun saltanatı bu yüzyılda yıkılmıştır. Ölçülerin esaretinden, dilin tumturaklığından ve karışıklığından bu yüzyılda kurtulmuştur.

Şiire yepyeni bir elbise biçilmiş, ruh verilip canlandırılmış, asi, kural tanımaz, kutsal tanımaz bir anlayış kazandırılmıştır. Şiir halkın zevkine değil, halk şiire meyilli hale getirilmiştir böylelikle. Düşürülen şiir değil, yükseltilen halkın zevki olmuştur. (Tabii halk derken, halkın genelini anlamayın, bu mümkün değil zaten. Halk derken kasdettiğim halkın içinden çıkan kişiler. Örnek vereyim: Halkın içinden çıkanları, 20. yüzyıl şiiriyle muhatap etsek, eminim ki bir çoğu şiire meyilli hale gelir; bu durumda düşen bir şiir mi var, yoksa yükselen bir zevk mi?)

Orhan Veli ve arkadaşları 'Garip' akımını ortaya attıklarında, eski kafa edebiyatçılar tarafından çok ağır bir şekilde eleştirildiler. Böyle şiir olur muymuş? Bunun adı şiiri yerlere düşürmekmiş! Kendilerini ne sanırlarmış! Yenilik getirenler hep aşağılanmıştır, statüko savunucuları tarafından hep yerden yere vurulmuşlardır. Peygamberlerin, fikir babalarının ve Orhan Veli'gilin durumu buna örnektir.

Orhan Veli arkadaşlarıyla Garip akımını ortaya atalı 77 yıl oldu. Soralım şimdi, akımları edebiyatımızdaki şiir algısı için âdeta devrim olmadı mı? Edebiyatımızda en çok benimsenen İkinci Yeni akımı bile içerik muhteva yönünden olmasa da, şekli yönden Garip'i izlemez mi? Garip de, Birinci Yeni'dir unutmayalım.

*

Nazım Hikmet iyi ki Mayakovski'ye öykünmüş. Bu öykünme sayesinde şiirimiz de melodik, eşsiz bir hava, bir şekil kazanmıştır. Şiirimiz devrimci halini Nazım'ın Mayakovski öykünmesine borçludur bence.

Ahmed Arif sayesinde samimi bir yürekle tanışmıştır şiirimiz.

Orhan Veli ve arkadaşlarının katkısı hiç mi hiç yadsınamaz. Feleğin 22 ve 24 yıllık ömrü bile çok gördüğü, Muzaffer Tayyip ve Rüştü adlı Zonguldaklı gençlerin bile, şiirimize katkısı asla yadsınamaz. Derim keşke onlar da Orhan Veli kadar yaşasalardı diye. Şiirimize kayda değer katkıları olurdu kesin.

Attila İlhan, Arif Damar, Metin Eloğlu, Faruk Nafiz, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Necip Fazıl...

Bedri Rahmi... Onun ben de yeri, Nazım ve Ahmed Arif'in hemen ardıdır. Tek başına paragraf ayırmak düşer ona. Bedri Rahmi aynı zamanda bir ressamdır; sanat ve şiiri aynı paralelde götürmüştür, ikisiyle de hemhal olmuştur. Tabii, hepsini aşka bulamıştır. Karadut'um dediği yasak aşkını kaybettiğinde yazdığı 'Sitem' adlı şiiriyle edebiyatı ağlatmıştır. Sitem yazılalı tamı tamına 71 yıl oldu ama, bugün bile bu şiir beni çok etkiler.

Ümit Yaşar... boyu kısa olan ama yüreğinin başı bulutlara değen güzel adam... Onunla şiirimiz aşk diye çağlamış, mizaha bulanmıştır.

Hasan Hüseyin Korkmazgil, şiirimiz onunla solu ve cesareti hissetmiş, yürekli bir aşkı duymuştur.

Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Özdemir Asaf, Sezai Karakoç, Ülkü Tamer... Hepsi şiirimize aşk çalmış, aşk söyletmiş, aşk solutmuş, âdeta hayat vermiştir.

Metin Altıok, Ataol Behramoğlu, Nihat Behram, Refik Durbaş, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu...

Şükrü Erbaş, Haydar Ergülen...

Bu kadar sanmayın; çoğu benim sevdiğim ve öne çıkanlar sadece...

*

Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki şiir tutkumuz neden şimdi yok? O dönem faşizm olmadığından mı? -ki faşizm yoğundu- Âlakası yok! Sadece, eğitime ve kültüre önem verilmesi, ve acıların, zorlukların ve imkânsızlıkların hâlâ yaşanıyor olmasındandır.

Yıllar geçtikçe teknoloji gelişmiş, hayat kolaylaşmış, sağ hükümetler sayesinde halk eğitime değil, eğitim halka uydurulmuştur, 12 Eylül zulmüyle âdeta genlerimizle oynanmımış, korkutulup sinikleştirilmişizdir... Şiirimizin can çekişmesindeki neden budur diyebiliriz.

*

Refik Durbaş'tan 'Şiir'in Gizli Tarihi' adlı kitabı okudum. Damağıma bir parmak bal sürüle sürüle... Şairlerimizin anılarına şahit ola ola... Onlarla yaşama isteğini özleye özleye...

Kitap, Doğan Kitap'tan 2016 yılında çıktı. Türü, Deneme-Anı. Sayfa sayısı, 334.

*

Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Yahya, Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Ahmed Arif, Bedri Rahmi, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Sâlah Birsel, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Can Yücel, Çetin Altan, Sait Faik, Attila İlhan, A. Kadir, Arif Damar, Yusuf Atılgan, Cemal Süreya, Özdemir Asaf... -unuttuklarım da çok kesin- gibi onlarca ismin anılarını içeriyor kitap... Kitabın yazarı Refik Durbaş da bir şairdir. Çoğu anıya bizzat şahit olmuştur, ya da kitaplardan veya şair ortamında anlatılanlardan duymuştur...

*

Refik Durbaş'ın kitabını keyifle okudum, farklı bir lezzet aldım. Ama, Refik Durbaş'a bir eleştirim olacak; Ümit Yaşar'ın ve Hasan Hüseyin Korkmazgil'in isimlerinin geçtiğine şahit olmadım, belki bir kere geçmiş gözümden kaçmıştır diyeceğim ama, büyük ihtimalle bir kere bile geçmemiş adları. Refik Durbaş ya unuttu onları, ya da sevmiyordu. Ona da diyecek lafım var: Onlar, unutulacak veya sevilmeyecek adam değil.

-Mustafa Yıldırım - 09.04.2017

 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..