Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '07

 
Kategori
Siyaset
 

21 Ekim referandumunu yazdım

21 Ekim referandumunu yazdım
 

21 Ekim referandumunun yapılmasına yalnızca 3 hafta varken hiç kimse referandumu konuşmuyordu. İlk yazımı Eylül’ün son günü yazdım. 21 Ekim 2007’de halkoyuna sunulacak olan “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” hakkında yorumsuz bir yazı hazırladım (1). Bu yazıda oylanacak metni değişecek anayasa maddeleri içine yerleştirerek oylama sonunda neler değişeceğini anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Ancak o gün daha sonra bu metin üzerinde bir değişiklik yapılacağını düşünemezdim bile. Çünkü normal demokrasilerde böyle şeyler olmazdı.

Aynı gün yazdığım ikinci yazıda "Evet" oyu kullanabileceğimi söylerken aslında böyle bir niyetim yoktu (2). Ancak referandumda "Evet" çıkması Cumhurbaşkanının konumunu tartışmalı hale getiriyor ve seçimler 1 yıl öne çekiyordu. Bunlar referandumun olumlu yanlarıydı.

Bu yazıya gelen ve "Hayır" oyu kullanacağını belirten yoruma “Benim anlatmaya çalıştığım, bu anayasa değişikliğini çıkartanların şimdi bundan nasıl kurtulsak diye düşünüyor olmalarıdır. Çünkü bu değişiklik hem iktidar sürelerini 1 yıl kısaltıyor hem de cumhurbaşkanının durumunu belirsizleştiriyor. Doğrusunu söylemek gerekirse benim de elim "EVET" demeye gitmez. Zaten "kullanacağım" diyemedim "kullanabilirim" dedim.” şeklinde yanıt verdim.

Oylanacak metindeki belirsizliklerin açıklanması gerektiğini düşündüm. Çünkü özellikle geçici maddeleri herkes başka türlü yorumlayabilirdi. Bunun için en yetkili kurum olan YSK’nın açıklama yapmasını önerdim (3).

Oylanacak metindeki geçici maddelerden birinde 11. Cumhurbaşkanı seçiminden sözediyordu ve referandumdan 40 gün sonra bu cumhurbaşkanının seçilmesini öngörüyordu. Gazeteci Bekir Coşkun 10.5’uncu cumhurbaşkanı demişti. Bunun ciddiye alınmasını önerdim (4).

Milliyet 3 Ekim'deki başyazısında “Tuhaf bir referandum” başlığını atmıştı. Oysa bana göre “tuhaf” hafif kalırdı, “anormal” bir durum vardı (5).

İşler iyice karışmış ve AKP kendi hazırladığı metinden korkmaya başlamıştı. Referandum sürerken oylanan metni değiştirmek için girişimler başlamıştı. 6 Ekim’de bu sürecin bir “Case Study” olarak okullarda okutulmasını önerdim (6):

“Bu anayasa değişikliği paketinin hazırlanması, görüşülmesi, kabulü, halkoyuna sunulma süreci, oylamaya iki hafta kala bir yandan oylanırken anayasa değişikliği metninde değişiklik yapma çalışmaları bir ders kitabı olarak yazılmalı ve Hukuk ve Siyasal’da ders olarak okutulmalıdır. Bu işin nasıl yapılmayacağı konusunda çok değerli bir “case study” oluşturacak bu siyasal ve hukuksal gelişmeye 6 ay içinde milyonlarca kişi tanıklık etti. Bundan sonraki kuşakların öğrencileri de bu gelişmeleri ders olarak okumalı ki, böyle saçmalıklar yapmasınlar.”

Gümrüklerde oylama başlamışken AKP’nin oylanan metin üzerinde değişiklik sürecini başlatması bu referandumu bir komediye çevirdi. Ülkemiz demokrasisi bir kara mizah kitabı yazıyordu. Ben de bunu bir futbol maçı üzerine yazdım (7).

TBMM Anayasa değişikliği maddeleri üzerinde değişiklik yapan Anayasa değişikliğini yaptı. “Bu kadarını yapamazlar” dediğim değişiklik gerçekleşmişti. Cumhurbaşkanı da hemen onaylamıştı. O yazımda referandumda "Hayır" oyu kullanacağımı açıkladım (8).

Emre Kongar televizyondaki programında referandum sürecini Case Study olarak önerince hoca ile aynı şeyleri düşünmüş olmama sevindim ve bu sevincimi bir yazıya döktüm (9).

Referanduma birkaç gün kala oy kullanmayanlara verilecek 17 YTL ceza haberi geldi. Referandumun içeriği konusunda açıklama yapmak konusunda pek isteksiz olan kurumlar bu cezayı duyurma konusunda pek istekli oldular. Medya da bu haberi pek sevdi. Katılımın az olacağından korkan AKP ve Maliye Bakanı cezaların tahsil edileceğini açıkladı. Böylece katılmama kampanyalarının önünü kesmeye çalıştılar. 17 YTL küçük bir miktardı ancak kırsal yöredeki 3 kişi seçmen olan bir aile için 50 YTL sandığa zorlayacak kadar önemli bir paraydı. Aynı durum şehirlerdeki düşük gelirli yurttaşlar için de sözkonusuydu. Bunu bildikleri için son anda açıkladılar. Hatta biraz daha etkili olsun diye ertesi gün hata yaptıklarını, gerçek cezanın 19 YTL olarak açıkladılar. Halkın sandığa gitmemek gibi bir özgürlüğü olduğunu düşünüyordum ve onu yazdım (10). Şimdi muhalefete bir görev düşüyor: Bu cezayı Anayasa Mahkemesinde iptal ettirmek.

Sandığa gitmemenin daha sağlam bir duruş olduğunu bilmeme karşın "Hayır" şansının da olabileceğini düşünüyordum. Ceza uygulamasının bu şansı yokettiğine inanıyorum. Ceza olmasaydı katılım yüzde 40’ı geçmezdi.

Bugün (21 Ekim) sandığa gittim ve Hayır oyu kullandım.

21 Ekim referandumu süreci ülkemizin siyasi tarihini trajikomik olaylarından biri oldu. Herşey anormaldi. Bu sürece son noktayı medyamız koydu. Akşam saat 19 sıralarında YSK seçim yasaklarını kaldırdı ve yayına başladılar. Bu referandumda Evet-Hayır kadar hatta daha da çok katılım oranı merak ediliyordu. İlk anlarda yüzde 20’ler verilince sevindim, çünkü medyanın bu kadar temel bir aritmetik hata yapacaklarını düşünmemiştim. Ancak açılan sandıklar arttıkça yayınlanan katılım yüzdesi artınca hatayı gördüm ve hemen yazdım (11): "Medya hesap yapmayı bilmiyor..." O yazıda sonuçlar kesinleşince yüzde 60’larda çıkacağını yazdım. Tam hesapladığım sayı ise yüzde 66 idi ama batıdan gelecek oyların bu sayıyı yüzde 60’a doğru çekeceğini düşündüğüm için kesin bir sayı yazmamıştım.

Medya gerçekten hesap bilmiyordu. O sırada yayınladıkları katılım yüzde kırkları bulmuştu. Hemen televizyonların telefonlarını bulmaya çalıştım. Telefonunu ilk bulduğum NTV’yi aradım. Konuştuğum kişiye anlatmayı başardım ama yayında değişen birşey olmadı. Televizyonlar hesap bilmedikleri için halkı kandırmış oldular. Yurttaşların kimisi boşuna sevindi, kimisi de boşuna üzüldü.

Referandum bitti. Yüzde 69 Evet çıktı ve yüzde 67 katılım oldu. Yani seçmenin yüzde 46’sı evet dedi. Evet veren seçmen sayısı tam olarak 22 Temmuz'daki AKP+DTP oyudur.

Referandumdan çıkan “Evet” çok da anlamlı değildir. Bu referandum evrensel kurallara uygun yapılmamıştır ve iptal edilmesi gereklidir. Önce ulusal yargıya, sonuç alınmazsa uluslararası yargıya taşınmalıdır.

(1) 21 Ekim’de sandık başına niçin gideceğimizi biliyor musunuz? (30-9-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66736
(2) 21 Ekim’ de evet oyu kullanabilirim (30-9-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66796
(3) YSK 21 Ekim için özet açıklama yayınlasın (30-9-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66803
(4) Bekir Coşkun’un “10.5’uncu cumhurbaşkanı” yazısı ciddi olarak değerlendirilmelidir (30-9-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66821
(5) "Tuhaf" hafif kalır: "Anormal bir referandum" (3-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=67532
(6) Referandumda işler iyice karıştı (6-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=68012
(7) Kasımbeyspor-Galatapalas maçı (9-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=68792
(8) Referandum olacaksa, 4 ay sonra olmalıydı (18-9-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=70219
(9) Emre Kongar 21 Ekim Referandumunu "Case Study" olarak önerdi (18-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=70413
(10) Oy kullanmama hakkı engellenemez (19-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=70631
(11) Medya hesap yapmayı bilmiyor (21-10-2007): http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=71009

 
Toplam blog
: 1735
: 2429
Kayıt tarihi
: 22.09.06
 
 

27 Mart 1959'da İnebolu Yeşilöz Köyünde doğdum. Yeşilöz Köyü İlkokulu, Yeniyol İlkokulu, İnebolu ..