Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '12

 
Kategori
Emlak
 

2B gerçeği - Yazı dizisi - Bölüm 2

2B SATIŞINI DÜZENLEYEN YASA VE UYGULAMALARI

 

BÖLÜM 2

- GEÇMİŞTE YAPILAN 2B SATIŞ DENEMELERİNDE NELERLE KARŞILAŞILDI, NEDEN İPTALLER OLDU? NEDEN YİNE İPTAL EDİLİR? MUHALEFET PARTİLERİNE NASIL BİR TUZAK KURULDU?

Bu bölüm, olabildiğince basitleştirsem de sıkıcı olacak, biliyorum. Teknik ağırlığı fazla olacak. Ama gelecekte yaşanacakları anlamak için gerekli bilgilerdir. Giriş bölümünde yer verdiğim ‘’ Peki, şimdi ne yapılmalı? KİMLER NE YAPMALI? BİZ NE YAPMALIYIZ? SİZ NE YAPMALISINIZ?‘’ sorularına yanıt olacak önermelerimin anlaşılması için, milletvekillerimizin, bakanlıkların, yetkili ve etkililerin, bürokratların iki kez, üç kez okumaları, önlemler geliştirmeleri için, gelecekte alacakları dua ya da bedduaların nedenlerini bilmeleri için önemlidir.

* * *

Haydi, geçmişteki satış denemelerinden kısaca söz ederek başlayalım dizi yazımızın ikinci bölümüne…

* * *

Devlet ormanı olarak belirlenmiş bazı yerler anayasa ve ilgili yasalar doğrultusunda, hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldı, kesinleşti.

İyi de, hazine ne yapsın bu arazileri? Kullanılıyor, zaten de kullanıldığı için, kullanıcının kadastro komisyonundan talebi üzerine çıkartılmışlardı, bir şekilde devredilmeliydi. Vatandaş bunu oy vererek ödüllendirir, hazineye de bol (!) para girerdi…

Başladılar devinmeye.

Anlattık; gücümüzün yettiği, sesimizin çıkabildiği kadar:

‘’ ANAYASA DEĞİŞMELİ!’’

Birinci bölümde yer verdiğim gibi, bu alanlar kullanıcılarına verilmeli ve bu da yerlerin spekülatörler eline geçmesine neden olmayacak, adil bir uygulama ve ödenebilecek bir bedelle sağlanmalı…

Öyle olamadı. 14-15 kez hamle yaşandı, hepsinde de olmadı, kaldı. Gereğini bile bile yerine getirmeyen, sorunu çabucak çözüp, prim yapacağım hevesine, gayretkeşliğine kapılan siyasal iktidarlar her hamle sonunda duvara tosladılar, sonra da birbirlerini suçlayarak oy peşinde koştular…

Burada en önemlilerini anacağım…

- Anayasada orman köylülerinin desteklenmesi temel koşul olduğu düşüncesiyle, 2924 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun”da 1991 yılında bir değişiklik yapılmış, 2B alanlarının Orman Kadastro Komisyonları tarafından kullananlar adına çıkartılması sağlanmaya çalışılmış, Anayasa Mahkemesi 1993 yılında, bu düzenlemeyi Anayasanın 170. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir.

- Siyasal iktidar bu kez, 1995 yılında 4127 sayılı yasayı çıkararak söz konusu maddeye “31.12.1981 tarihinden itibaren orman köyü nüfusuna kayıtlı olanlar da hak sahibi sayılırlar.” eklemesini yaparak, 2B alanlarının yalnızca “orman köylüsü” sayılanlara satılabilmesi koşulunu getirmiştir. Böylece 536 köyde satış için gerekli işlemler yapılmış ve 6,7 bin hektar arazi “hak sahibi” sayılanlara satılmıştır. Bu da aynı gerekçeyle iptal edilmiştir.

- Siyasal iktidar da bu kez 2001 yılında 4706 sayılı yasayı çıkararak söz konusu yerlerin Maliye Bakanlığı tarafından satılmasını ve bu satışların 2924 sayılı yasa doğrultusunda yapılmasını sağlamıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın başvurusu üzerine bu düzenlemeyi de 2002 yılında iptal etmiştir.

- AKP, 2003 yılında iktidar olduğunda, dilediği gibi satabileceği 4,7 milyon dönüm arazi olduğunu sanarak gereğini yapmaya kalkışmış, olamayacağını anlayınca 1982 Anayasasının 169 ve 170. maddelerini değiştirmeye davranmış,  ancak bu girişiminde başarılı olamamıştır.

- Siyasal iktidar bu kez de 2009 yılında, koşullar değişmemesine karşın, yalnızca Cumhurbaşkanı değişiminden sonra, çıkardığı 5831 Sayılı“Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yanı sıra, 6831 sayılı yasanın orman kadastrosu çalışmalarıyla ilgili kimi maddelerini değiştirmiştir.

Böylece, 2B arazilerinin, başta işgalcilerine olmak üzere, satılabilmesini kolaylaştırmak için hukuksal bir çerçevenin (!) oluşturulmasına çalışmıştır.

Bu tespitlerimizden sonra Anayasa Mahkemesi’ nin iptal gerekçesini anımsayalım…

30.3.1993 gün, Esas 1992/48 ve Karar 1993/14 sayılı kararıyla maddedeki; “… kullanan kişilerin adları kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir…” yaptırımı, “Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın bu yerlerin kullanan kişilere satışının yapılmasını sağlayan bu düzenleme Anayasanın 170. maddesine aykırıdır.” 

Önceki düzenlemelere karşı Anayasa Mahkemesine iptal edilmesi için muhalefet partisi mi, cumhurbaşkanı mı gitmiştir, hiç önemli değildir; Devletin bir anayasası vardır ve hukuk devletiysek tüm yasaların buna uygun olması temel zorunluluktur. Uyulmadığı yerde, hukuka saygısı olan her kişinin, her kurumun elinden gelen tüm hukuki önlemleri alma zorunluluğu vardır. Bu nedenle; Son yasal düzenlemelerin de öncekilerden farkı olmadığına göre, anayasaya aykırıdır ve iptal edilmesi için başvurulacaktır.

Bu bir sorun mudur? Evet.

Sorunun çözümü yasal düzenlemeyle mümkün değil mi? Değil.

Kanıtlanmış mı? Kanıtlanmış.

Anayasa değişikliği mi gerekiyor? Kesinlikle…

Öyleyse değiştireceksin, değiştirilmelidir.

İktidar bunları bilmiyor muydu? Biliyordu.

Bir zamanlar parlamentoda anayasayı tek başına değiştirecek sayısal çoğunluğu da yok muydu? Vardı, değiştirmedi.

Daha dün, sayısal çoğunluğu yetmediği için anayasanın 26 maddesini değiştiremeyip referanduma gitmedi mi? Gitti, değiştirdi… 27. madde olarak ‘’ 2B arazileri kullanıcılarına bedeli karşılığında devredilir, elde edilen gelir orman köylülerinin kalkındırılmasında kullanılır ‘’diyemez miydi? O da referandum sonucu anayasa maddesi haline gelmez miydi? Gelirdi.

Neden yapmadı?

Çünkü bu strateji daha karlı;

‘’Anayasaya aykırı olduğunu bile bile yasa hazırlayalım, Cumhurbaşkanı mahkemeye zaten başvurmaz ama muhalefet partilerinden birisi başvuracaktır. Mahkeme sonuçlanana dek biz satılması gereken en önemli yerleri satmış oluruz. Anayasa Mahkemesi yasayı iptal ettiğinde, kararları geriye yönelik çalışmayacağı için, satılanlar satıldığıyla kalacaktır. Sadece garip gurabanın daha tespiti bile yapılmamış yerleri kalakalır,  biz de halkın karşısına çıkar, muhalefetin halk düşmanlığını, çözüm istemezliğini anlatırız…’’

Belki katı bir sav oldu ama başka açıklaması var mı bu durumun?

Ama muhalefet partileri bu tuzağa düşmeyecek, bu kez sessiz kalacaktır. Peki, ne olacak? 01.01.2013 tarihinde herkesin anayasa mahkemesine başvuru hakkı başlamayacak mı? Bir baro veya bir sivil toplum kuruluşu bu başvuruyu yapmayacak mı? Hiç de garantisi yok.

Haa, bir de başka umut var; Yeni anayasa yazılıyor ya, orada maddeyi fiiliyata göre yazarlar. Yazarlar da, siz gerçekten inanıyor musunuz ‘’ YENİ ANAYASA’’ yapılabileceğine?

Sayın ki yapılacak; ‘’ Bu anayasa değişecek, yenisi yazılıyor…’’ diye var olan anayasaya aykırı yasa çıkarma yetkisi kimde vardır? Bu eylemler anayasayı çiğnemek değil midir?

Bakın, yine yazıyorum; 2B arazileri kesinlikle kullanıcılarına mal edilmelidir; Ama anayasal ve yasal düzenlemelerinin hukuk devletine yakışır, aslında başka niyetlere hizmet etmeyecek şekilde, vatandaşı ve devleti bu sorundan kurtarmayı gerçekten isteyerek yapılması gereklidir.

* * *

   - ANTALYA ORMAN KADASTROSUNDAKİ, DOLAYISIYLA DA 2B ALANLARINA İLİŞKİN HARİTALARDAKİ YANLIŞLIKLAR, NEDENLERİ, DÜZELTME ÇALIŞMALARINDAKİ HUKUKSUZLUKLARIN GELECEKTE YAŞATACAĞI MAĞDURİYETLER 

Yıl 2003, ya da 2004 başları… Tam anımsamıyorum. Orman Genel Müdürlüğü’ nden acil kayıtlı emir geldi; Antalya merkezdeki 2B arazilerini gösteren bir harita hemen düzenlenecek, kargoyla merkeze gönderilecek…

Bir yandan mühendislerimi harekete geçirirken, bir yandan da haritanın ne olacağını merkezden öğrenmeye çalışıyordum.

Başbakan bir basın toplantısı düzenleyecekmiş, 2B satışıyla ilgiliymiş, Antalya’yı örnek gösterecekmiş.

Anlatmaya çalıştım; ‘’Başbakanı kandırıyorlar. Haritada kırmızı ile gösterilen, önceki yasa uyarınca 2., değişiklik sonucu 2B maddesi uyarınca ormandan çıkartılan arazilerin satılabilmesi için anayasa değişmeli. Pek çoğu da satılamaz, çünkü şahıslar adına tapu var, o tapulara itibar edilmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul kararı var, şerhlerin kaldırılması, alanların 2. Madde kapsamı dışına çıkartılması gerek. Tüm sınırlar da eski teknoloji ile haritalanmış, araziye uymuyor. Yıllarca sürecek düzeltme çalışması yapılmalı…‘’  

Daha pek çok teknik ve hukuki gerekçe…

‘’ Boş ver, sen işini yap!’’ dediler.

İki gün sonra Başbakan yaptığımız haritanın başına geçmiş, bir mühendis edasıyla 2B arazilerinin neden satılması gerektiğini, sadece Antalya’ da şu kadar bin hektar satılacak arazi olduğunu, bundan da 25 milyar lira gelir sağlanacağını, daha pek çok şeyi televizyonlardan ilan ediyordu, biz gülüyorduk. Her metrekaresinde ayak izimiz olan o toprakların ha deyince satılamayacağını, satılsa bile zaman içinde vatandaşın perişan olabileceğini, her şey yolunda gidiyor görünse bile asla öyle bir bedelin toplanamayacağını ve pek çok yerde devletin aciz duruma düşeceğini biliyorduk.

Zaman içinde pek çok şeyi duyurabildik ama asla olması gerekeni sağlayamadık; her alelacele çıkartılan yasa değişikliği, yönetmelik değişikliği, genelge, emir bu konuyu daha içinden çıkılmazlaştırdı.

O söz hep aklımdaydı, ‘’ Sen merkez bürokratlığını bilmezsin… Bakacaksın başındakinin yüzüne, ne istediğini sezecek, ona göre mevzuat taslağını vereceksin…’’

* * *

Antalya’ da ilk orman sınırlaması ( tahdidi ) 1940 lı yıllarda Orman Tahdit Komisyonları tarafından yapılmış, ve kesinleşmiştir.

1975 – 1987 yılları arasında Orman Yasası’ nın 2. Maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkartma iş ve işlemleri gerçekleştirilmiştir.

Bu işlem sırasında; önce 1940 lı yıllarda düzenlenen sınırlama tutanakları, basit krokiler ve o yıllarda kullanılan az gelişmiş ölçü aletleri yardımıyla o günlerin haritaları oluşturulmuş ( aplikasyon yapılmış ), sonra da bu sınırlardan ve sınır noktalarından hareketle ‘’ 1961 yılına kadar orman vasfını kaybetmiş yerler’’ belirlenerek haritalara işlenmiş ve kırmızıya boyanarak 2. Madde alanları ortaya konmuştur.

İşte bu işlemi yaparken; Antalya için ilk büyük talihsizlik yaşanmıştır...

1985, 1986 yılları… Genel müdürlükler imparatorluk gibi; astıkları astık, kestikleri kestik… Türkiye’ deki kadastro komisyonlarının arazi tazminatları düşmüş, seçilerek gelinen başkanlıklar, üyelikler sürgün yeri haline getirilmiş, personelde pasif direnişler başlamış… Ve bu duruma tepki gösteren Orman Genel Müdürlüğü’ nün harika çözümü uygulamaya konmuş…

Ülkenin dört bir yanındaki komisyonlar, tüm personeli ile ‘’1940 lı yıllarda belirlenen Antalya orman tahdit sınırlarının aplikasyonu ve 2. Madde uygulanması’’ için Antalya’ ya görevlendirilmiş, 600 ü aşkın personel, nereye konuşlanacakları, ne zaman dönecekleri bile belirsiz, çoluk çocuklarından ayrı, Antalya’ ya doluşturulmuş, çalışılacağına ilişkin ilanlar yapılmış, çalışmalar başlamış…

Bakın, satabilmek için şimdilerde uygulanmış; sınırların yeniden, yalap şap, paldır küldür aplikasyonu, kullanıcılarının tespiti, ilanı, ederlerinin belirlenmesi çalışmalarına ne kadar da benziyor değil mi? Farkı var mı?

İşte o günün çileli personeli, çoluk çocuğundan ayrı, geliri azaltılmış, sürgün koşullarında, kahırla, ‘’Bir an önce bitsin de defolup gidelim şuradan!’’ duygusu içinde, sınırlama tekniğine çok da aldırmadan, noktaları yarı doğru, yarı yanlış tespitle, aplikasyonları gerçekleştirmiş, 2. Madde uyarınca orman dışına çıkarttıkları yerleri belirlemiş, ceremesi yıllar sonra ödenecek hatalarla haritaları yapmış, o dosyalar ilan edilmiş ve çekip gitmişler, sınırlar ve 2. Madde alanları yanlışlarıyla kesinleşmiştir.

Sonra anayasa değişikliği olmuş, 2. Madde 2A ve 2B olarak ayrılmış, ormandan çıkarma tarihi de 1961 e kadar orman vasfını kaybetmiş yerler yerine 31.12.1981 e kadar orman vasfını kaybetmiş yerleri kapsamıştır.

Bu ne demekti? Yeniden tüm köylere girilecek, üstelik teknoloji de değişmiş ya, modern ölçme aletleri ile haritalar yeniden yapılacak, hava fotoğrafları ve en eski haritalar yeniden incelenecek, oluşan haritalara 2B ye uygun araziler eklenecek…

Yargı kararları, içtihatlar vardı. İlan edilmiş ve kesinleşmiş haritalara itibar etmek zorunluydu. O hatalı haritalar alındı, koordinatlandırıldı, yeni 2B arazileri eklemlendi, askıya çıktı, ve itiraz edilmeyenler teker teker kesinleşti, itiraz davaları hala sürenler var. Vatandaşla devlet arasındaki çekişme Antalya’da hiç bitmedi.

Yıllarca, her hükümet döneminde bağırdık durduk, her sempozyumda, seminerde, toplantıda ’’ Orman sınırlarında teknik yanlışlıklar var. Her köşesinde var. Kadastro yasasında olduğu gibi, teknik yanlışlıkları düzeltme yetkisi veren bir yasa çıkartın bize. Adım adım programlayalım, temizleyelim. Mahkemeler de rahatlasın, vatandaş da devlet de kurtulsun.’’ diye, gücümüz yettiğince.

Duydular… 2003 yılında, 2B arazilerinin satışında her şey ortaya dökülecek olunca duydular, 4999 sayılı yasa çıkartıldı. Çıkartıldı da ne oldu? Nelerin teknik yanlışlık sayılacağı, nasıl çalışılacağı konusunda yönetmelik yayınlanmadı yıllarca. O zamanın genel müdürüne ( Şimdilerde milletvekilidir. ) bir toplantıda bunu söyleyince, hepimizin gözünün içine baka baka ‘’ Ne sızlanıyorsunuz? Kendinizi bağlamak mı istiyorsunuz? İşte özgürsünüz, istediğiniz gibi uygulayın…’’ Ve o yasa; yeni yer açanların, anayasa, yasa çiğneyenlerin yeni yerlerini sınır dışına ilaveten çıkarılmasında alet oluverdi, yıllar içinde yetişmiş, bu işlerin uzmanı başkanlar içinde, emir aldığı için çaresiz olduğunu düşünerek sınır değiştirmesi yapan, sonra da müfettişler eline düşüp süründürülen arkadaşların şerefleri ile oynadı, siyaseten güçlülerin işini düzeltmede, hoşlanılmayanların kulak arkası edilmesinde doya doya kullanılır oldu…

* * *

- 2B ALANLARININ SATIŞINI GERÇEKLEŞTİREBİLMEK İÇİN, HAZIRLIK AMAÇLI, 2009 YILINDA ÇIKARTILAN 5831 SAYILI ‘’Kullananları tesbit’’ YASASI UYGULAMALARI VE HALKIN HENÜZ AYIRDIMINDA OLMADIĞI TEHLİKELER, ŞU GEÇEN KISACIK SÜREDE KARŞILAŞILAN KÖTÜ ÖRNEKLER,

Baktılar ki işler yürümüyor, sınırlarda yanlışlık çok, bir de tapulama yasasına değişiklik koydular.

5831 sayılı yasa mucizeyi gerçekleştirecek… Her derde deva bir yasa; Sınırlarda yanlışlık mı var, sorun mu var,  bakıver o yasaya…

2B alanlarını kullananların kullandıkları yerler bu yasaya göre tespit ediliyor, kadastro tutanaklarına alınıyor, haritalanıyor, hazine adına tescil ediliyor, beyanlar hanesine de kullanıcılar yazılıyor.

Yasayı didiklemek yerine uygulanışına bakalım;

Yasa gereği, kadastro ekibi bu işi yapacağına ilişkin duyuru yapıyor, orman işletmesi ormanla ortak sınırların tespiti için mühendis görevlendiriyor. Süresi var. Orman mühendisi katılmazsa yokluğunda, aynen devam ediyor çalışma.

Ben iddia ediyorum, 36 yıllık ormancılığımın 18 yılını orman kadastrosu dalında başkanlık ve müdürlük yapmış birisi olarak iddia ediyorum; Değil arazi kadastro ekibinin ( üstelik ihale ile almış müteahhit firmanın hiç orman kadastrosu görmemiş, teknisyen düzeyinde haritacıları oluyor genellikle ), orman kadastrosunda yetişmemiş herhangi bir orman mühendisi bile Antalya gibi karmaşık orman kadastrosu olan yerlerde sağlıklı sınır aplikasyonu yapamaz.

Bu çalışmada; geçmişteki tüm tutanaklar, tüm haritalar, tüm hava fotoğrafları, o alanlar için tutulmuş tüm zabıtlar, açılmış tüm davalar, devam edenler, verilmiş yargı kararları, kararların son haritalara işlenip işlenmediği, infazlarının gerçekleşip gerçekleşmediği… Daha akla gelmeyecek onlarca konu araştırılacak, her bir nokta için o belgelere göre karar verilecek…

Yapıldı mı? Şimdi ilgili kuruma sorsanız, her köy için eleman görevlendirildiğini, gereğinin yapıldığını söyleyeceklerdir, ama ben biliyorum, çok azında katıldı ormancılar, orman kadastrosunu bilen de çok azdı, genellikle uygulamalardan paniğe kapıldılar, yavaşça uzaklaştılar, imza atmaktan kaçındılar, imza attılarsa da şansa bıraktılar, sıkışan Orman İşletmelerinde de itirazlar ediliverdi, sorunlar mahkemelere yüklendi…

Daha saymamı ister misiniz? Hayır. Yazı dizimin sonunda yer alacak olan önermelerimin nedenlerinden birisi olarak yer verdim bunlara. Amaç üzüm yemek. Bağcı dövmek değil. …

Size bir basit örnek vereyim mi?

Bir köydeyim, vatandaşları mağdur olmamaları için uyarıyordum, sordum…

- Kadastro ekibi sınırlarınızı ölçerken ‘’ Oğlum, bak şurası da eskiden beri açıktı, kullanıyorum. Hain ormancılar dışarıda bıraktı, ekleyiversene…’’ dediniz mi?

- Yooo!

- Hayıııır!

- Peki. Yine de yapan varsa, bir şekilde teknisyeni ikna edip (!) ekleten varsa, o parça kesinleşmiş orman haritalarında orman görünmektedir. Şimdi, bu acele içinde anlaşılmayabilir, satın alırsınız, her şey biter, gün gelir, sıradan, yeşil elbiseli bir muhafaza memuru ‘’ Sen ormana tecavüz etmişsin!’’ diye dikilir başına, mahkemede ‘’Satın aldım, devlet sattı, tapum var !’’ diye bağırırsın ama mahkeme ‘’ Orman sınırları daraltılamaz, zaman aşımıyla mülk edinilemez. Satışın, tapunun iptaline…’’ der, senin de ceza almana sebep olur. Bunlar geçen satış denemesinde, Döşemealtı’ da oldu. O zaman kime dava açacaksın? O tapu teknisyeni taşaron firmanındı, yok oldu gitti… Ormancılara mı tazminat davası açacaksın, ‘’ Askı süresinde görüp neden itiraz etmediniz?’’ diye… Çok uzun yıllar alacak mağduriyetinizin giderilmesi…

Oradan sakalı karnına dek uzamış bir dede bağırmıştı…

- Yalan söylemeyin len, hepiniz yaptınız! Ne yapsın bunlar şimdi beyim?

İşte bunlardan her yerde çok var. Daha neler var neler…

İşi aceleye getirirseniz, işler çok çabuk bitsin diye, onlarca yüzlerce köyü aynı sürede tamamlamak için ihaleye çıkarsanız, ihaleyi kadastro ile hiç ilgisi olmayan şirketlere verirseniz, o şirketler hiç orman kadastrosu, hatta hiç kadastro yapmamış, gencecik, işsiz teknisyenleri, mühendisleri dağların başına salar, bir de yemesini içmesini o halka yıkarsa, sonra ortaya çıkan dosya için, anayasa hükümleri bir yanda dururken, ‘’Yasada bu var, süre bitti, kesinleşti’’ demeye kalkarsanız çok şey vardır, yarınlarda çok şeyler olacaktır.

* * *

Kullanıcılar nasıl tespit ediliyor?

Öyle ya, alanlar birer birer ölçülüp haritalanırken; Kullananlar, ne kadar süredir kullandığı gibi birçok bilgi saptanıp, beyanlar hanesine yazılıyor. Neler oluyor o tespitlerde?

* * *

Sanırım hakkım olan kadar yeri işgal ettim. Bu konu ve sonrası için gelecek bölümü beklemelisiniz.

* * *

BAKIN, SÜREKLİ ELEŞTİRİ GİBİ GÖRÜNÜYOR ANLATTIKLARIM AMA LÜTFEN ALINGANLIK GÖSTERMEYİN. OLAN YANLIŞLIKLAR ELBETTE Kİ YEREL ÇALIŞANLARIN SUÇU YA DA KUSURU DEĞİL. İŞİN DOĞASINDA VAR BU; ANKARA’ DA YAZIVERMEKLE, BÜROKRATLARA ‘’YAZDIK, ŞU KADAR SÜREDE BİTECEK, BİTİRMEYENLERİ BİZ BİTİRİRİZ !’’ DEMEKLE BU İŞLER OLMAZ… BÖYLE VE BU KADAR OLUR…

BU ŞEHİR, 25 YIL ÖNCE YÜZLERCE GÖREVLİYİ YIĞMA, ÇOCUKCA CEZALANDIRMA HOYRATLIĞININ VE ACELECİLİĞİN ÇAMURUNDAN HALA ARINAMADI. YENİLERİNİN EKLENMEMESİ İÇİN GELİN DÜŞÜNELİM.

ÇÖZECEĞİZ, ÇÖZEBİLİRİZ, AMACIMIZ BU. ARD NİYET ARAMAZ, ÇÖZÜMÜ BİRLİKTE İSTERSEK, YALNIZCA PARA BEKLEYEN MALİYE BAKANLIĞI DEĞİL, HALK DA MUTLU OLUR.

 

SÜRECEK

 

Not: - Ağustos2012 de KAKTÜS DERGİSİ’ nde yayınlanmıştır.

 

 
Toplam blog
: 237
: 361
Kayıt tarihi
: 22.11.06
 
 

1949 Antalya doğumlu, ANSAN üyesi Orman Yüksek Mühendisi, ressam ve öykü yazarıyım. KAKTÜS MEDYA ..