Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '13

 
Kategori
Deneme
 

100 yıl yaşamak ister miyiz?

100 yıl yaşamak ister miyiz?
 

bild.de


Ölümsüzlük geni bulunmuş. E napcaz şimdi! 

Meteorlar/göktaşları 'Dünya Gezegeni' ni iyiden iyiye tehdit etmeye başladı. Doğal afetler insanoğlunun yaşam mücadelesini artırıyor.Teneffüs edecek oksijenin yanısıra, içecek sularımız azalıyor. Doğa/toprak adeta can çekişiyor. Ölümsüzleştirilmeye çalışılan insanoğlu, hangi gezegende soluklanıp -beslenerek yaşayacak acaba?...

Hadi o değil de;  insanlar yüz yaşlarına kadar yaşayabiliyorlarmış artık.

100 yıl yaşasak mı yaşamasak mı?
 
Fazla yıpranmadan  yüz yaşına doğru yol alıyorsun diyelim. 
 
Yirmili yaşları sürerken gülümsediğinde göz çevrende oluşan hafif çizgilere kafanı taktığın gibi takmıyorsun ileri yaşlarda oluşan derin çizgilere. Hatta gurur duyuyorsun. O derin çizgilerin her biri evrim geçiren insanoğlunun yaşam izleridir diye düşünerek teselli ediyorsun kendini. 
 
Zihinsel - bedensel güç eksilmelerinin - önemli hastalık şikayetlerinin olmadığını da varsayalım.
Yaşın ilerledikçe sık sık geriye bir dönüş yaptığında gözerinin önünde canlanıyor yaşadıkların; 'ben neydim ne oldum' diye hayretler içersinde kalıyorsun.  
İnanamıyorsun;
'daha dün annemizin kollarında yaşarken şimdi okullu olduk...' adlı çocuk şarkısı, kulaklarında çınlıyorken o canlılığı, o saflığı tekrar duyumsuyorken, gençlik iksiri aşılıyorsun kendine. 
 
Kimi kez hüzünleniyor kimi kez gülümsüyorken, geride bıraktığın fakat uzun gibi algıladığın kısa yılların ardından; 'yalan dünya herşey boş muş...'  diye geçiriyorken içinden;
 
zihinsel ve bedensel, sağlıklı  olabildiğin için şükrediyorsun. Hep  deriz ya; 'sağlık herşeyin başıdır' diye.
 
 
Sorup, sorgulamışsındır. Bilgi açlığını gidermek için yüzlerce kitapları hatim etmişsindir. Kariyer sahibi olmak için yüksek okullarda okumuş üst kademelere yükselmişsindir. Mental açlığını bir nebze  gidermişsindir. Beynin dolmuştur.  Bilgisayar hafızası gibi bilgi deryasısındır adeta. Ulaştığın başarı mutlulukları bir an başını döndürmeye başlıyorken,  kendine geliyorsun.
 
Hadi diyelim bilge oldun.
 
Kendi ölçümlerince  insanları kategorilere ayırdığının,  dil, din, etnik köken, eğitim ve sosyal düzeyleri, senin gelişmiş zekan ve bilgi seviyenden, sosyal statünden düşük olanlardan, senin gibi hızlı düşünüp kavrayamayanlardan  kendini  soyutlayıp onlara tepeden baktığının,  mizah/şaka yoluyla yada direkt  onları aşağılamanın, onurlarını rencide etmenin bilgelikle güzel ahlakla bağdaşmadığının bilincine varıyorsun. Ne mutlu sana!... 
 
Bu arada;
 
yaşam savaşı verirken; yedin içtin, gezdin gördün, sevdin sevildin, güldün eğlendin, ağladın ağlattın, nefret ettin nefret edildin, kendini eğittin eğitildin, torun torba sahibi oldun; torunlarının torunlarını kucağına aldın derken; bir bakmışsın 100 yaşına gelivermişsin. Oyalayacak, oyalanacak daha ne kaldı?...
 
 
Dünya genelinde insanlar mutsuz yaşıyor, mutsuz hissediyorlar kendilerini. 
Eşitsizlik, sömürücülük; yaşam var oldukça devam edecektir. Zekasıyla övünen insanoğlu, kendi sorunlarına çözüm üretemiyorken, kapitalist -sömürücü sistemle sorunlar  sürüp gidecektir.
 
Hep şikayet vardır.  Hep birbirlerini düşürmek için dünyaya gelmiş olduklarına inanırlar. İnsanoğlu dünya şartlarına göre her istediğine sahip olsa; yine  şikayet eder  yine şikayet  edecektir...
 
Yat kalk, ye iç; ertesi gün al yeni baştan  aynı nakarattır; yaşam denilen kavgalı olgu...
 
Ne ve nasıl olursa olsun mutlu olmamak, mutlu etmemek için nedenler yaratmak çok kolaydır.
'Seni seviyorum' der. Gün gelir sevdiği insana her türlü ihaneti yapar. 'Güven' duygusu karaborsadır...
 
İnsanoğlunun genetik yazgısıdır bunlar. Gün gelir sevmekten sevilmekten de  bıkar usanır. Gerçekten biliyor musun? neden var olduğunu - yaşadığını - hayattan ne beklediğini?...
 
Uzun yaşamak mı? 
 
boşverr!! çok mu karamsar oldu?...
 
Bu şartlarda bence yüz yaşına kadar yaşamaya değmez.. Değer mi yoksa? iyi düşünmek gerekir.
Biyolojik, zihinsel ve ruhsal yorgunluklar- hastalıklar artmışsa yaşama keyfi daha da azalmıştır... 
 
 
'seniorenpark - carpe diem'  yaşlıların birarada yaşadığı son durağının adı. Geriye kalan AN'larının keyfini mi çıkarıyorlar yoksa yaşadıklarının bilançosunu mu  bilinmez. Zaman zaman kapının önünde bir ambulans görürsün hep...
 
~~~~~~
 
Karşı yaka  keyif çatmak için belki daha renkli,  daha oyalayıcı, mutluluk iksiri saçan yaşanılası bir yerdir... Kim bilir?...
 
Bir gidip dönen yok ki sorsak...
 
Sütten, baldan ırmaklar falan varmış... Ekmek elden su gölden deyip bedavadan yaşanıyor muş. Aç açık kalma tehlikesi de yok muş...
 
Hava kirliği, trafik kaosu da yoktur. Çevreyi katletmek yoktur. Ölmek öldürmek, ölüm korkusu yoktur. Sabah işe giderek modern kölelik yapmak yoktur. Ülkeler arası savaşlar - rekabetler yoktur.
 
En önemlisi; yaşamı zehir eden - insanları birbirine düşman eden kötülüklerin anası; adına 'para' denilen tüketim hırsına boğan o kağıt parçaları yoktur. Hasta olup acı çekmek yoktur doğruysa eğer.
 
Ama birde alev alev yanan ateş çukuru üstünde, saç telinden ince bir köprüden geçme zorunluğu varmış; derlerdi çocukken.  Eğer doğruysa; işte o kötü :)
 
Bu materyalist-maddeci  'evcilik oynama' dünyasında uzun soluklu yaşasak mı, ölümsüzlüğü tatsak mı, gitsek mi? ben karar veremedim!
 
Napcaz ! ? ;) 
 
mine objektif
17.02.2013
 
 
 
 
Toplam blog
: 139
: 4264
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

Yurt dışında yaşıyorum. Spor, yürüyüş vb. bedensel aktiviteleri düzenli uyguluyor - vegan tarzı besl..