- Kategori
- Siyaset
Hiç bir şey gizli kalmaz
Biri bizi gözetliyor.
Bilginin Demokratik Dengesi
Hiçbir şeyin gizli kalmayacağını anladığımız, kabul ettiğimiz zaman, daha sağlıklı bir demokratik yapıya doğru gelişeceğimiz anlaşılıyor.
İnsanlığın doğasında eşitlik yok. Bireyin varlığını sürdürebilmek, Egemen olmak için yaptığı her şey doğanın kanununa uygun. Eşitlik, egemen bireyler arasındaki kuvvet / dehşet dengesidir.
İnsan, gücün tek başına yeterli olmadığını anlayıp, giderek artan şekilde akıl ve bilgiyi kullanmayı öğrenmesi, zayıflar arasında işbirliği geliştirmeyi becermesi sayesinde doğa kanununun yanına, sosyalleşme, inanç, merhamet, adalet gibi kavramları 10 binlerce yıllık birikimle geliştirerek medeniyetleri oluşturabilmiş. Son 2 bin yıldır demokrasi, 150 yıldır da bireylerin eşitliği, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularını oturtmaya çalışıyoruz.
Tüm bu girişimler, bireyin doğasından gelen, herkezden farklı olma, egemen olma ihtiyacını ortadan kaldırmamış. Birey, hem hukuk hem de sosyal ahlak normlarını kendi menfaatine göre eğip bükebildiği oranda, kendisine daha iyi hayat şartları sağlayabilmiş.
Bireyin aklında, bu düzenin sürdürülmesinde rahatsızlık veren iki engel kalmış. Birincisi; suçlarının günün birinde ortaya çıkartılması, yakalanma, cezalandırılma, gücünü kaybetme korkusu. Ama daha da önemlisi, kendi inanç dünyasının biriktirdiği vicdanı ve Tanrı korkusu ile hesaplaşma. Hiçbir şeyin gizli kalmayacağı düşünülen öbür dünyada hesap verme korkusu. En azından “ İyi insan “ olarak algılanma ihtiyacı.
Son 50 yıldır içinde bulunduğumuz bilgi toplumu döneminde, önemli bir fırsat yakaladık. Teknoloji sayesinde, verimlilik gereği, her şey giderek artan şekilde kayıt altına alınmak zorunda. Kayıtlı topluma geçiliyor. Hiçbir şeyin gizli kalmayacağı gerçeği, artık gündemimizde.
Bilgi esasen ortada. Kayıt altında. O kadar çok ve parçalı ki, bir sonuç elde etmek istiyorsan, bir araya getirmeyi becerebilmen gerekiyor. İşte, medeniyetimizin geldiği yeni kırılma noktası da burada başladı. Yaşanan savaşın ana unsuru: ” Bilginin sahibi kim olacak “?
Küresel egemen güç mü? Ulus Devlet mi? CIA/MİT/JITEM mi? İnanç grupları, siyasi partiler, holdingler mi ?
Bilgiye hükmedenler, bilginin kopukluğunu giderip, filtreleyip, bütünlüğünü sağlayıp, bireyin/grubun doğadan gelen egemenlik genlerini tatmin için mi kullanacaklar ?
Önümüzdeki on yıllarda karar vermemiz lazım; “Ben de bir musluk başı yakalayıp kendimi zenginleştirme fırsatını kaçırmak istemiyorum “ mu diyeceğiz ?
Birey olarak zırhlarımızdan, karanlıklardan sıyrılmaya, Çırılçıplak olmaya hazırlanmayı mı seçeceğiz? Hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bilincimize yerleştirip, kırmızı ışıktan / emniyet şeridinden geçmemeyi, ve diğer yüzlerce sosyal kabahatlerden kendimizi arındırmaya karar verebilecekmiyiz ? Her alanda kayıt altına alınan bilgiyi; toplumun ortak yaşama düzenini, medeniyeti pekiştirmek için mücadele edecekmiyiz?
Bireyin özel hayatı sınırını çizip korumak mümkün olacak mı? Yoksa bu özgürlüğümüzü kaybetmemek için kayıt altına alınmaktan korkarak karşı tavır mı alacağız? İnsanoğlunun gerçek sosyal şeffaflık ütopyasını gerçekleştirmek yolunda bir dengeyi kurabilecekmiyiz ?
İsmail Göncüoğlu
Suadiye, 18 Aralık 2013