Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '13

 
Kategori
Öykü
 

Madencinin kaderi

Madencinin kaderi
 

Umutsuz bir sonbahar günüydü-çocukları uyurken çıktılar-Ereğli sokaklarına,üzülmez’e gidiyorlardı-kır düşmüştü kemikten şakaklarına-Diverekli kazmacı Ali Çakır ömrü kahır(Selda Bağcan)


 Sazıma her vuruşSazıma her vuruşta

Sevdan ağlar dudaklarımda

Görmeye göz ister

Söylemeye yürek

Sen eyy uzun gecelerce gelmeyen

Nazlı bebek!

Bari unut beni;

Unut ki kırılsın sazım söylemesin seni... Elvada cennetimin Hafaza Meleği...

Beklemek zordur, gelemeyeni beklemek. Gelmediği her saniyenin hesabıyla yüreğin sızlaması, gönül telinin kopması, öfkeden, hüzünden, çaresizlikten, anlamamaktan artık gözyaşı dökememek zordur. Zordur bir başına kalmak şu koca dünyada. Bir başına o sıradan hayatın acısına ve inatla dönen dünyanın hatrına tutunmak zordur; hele sığınak bir dost kucağı da yoksa... Zordur ana baba yoksa... Zordur; evlat gecenin karanlığına inat ay ışığı gözleriyle soruyorsa... Ve sen kahrolası bir gazete parçasından başka bir masal anlatamıyorsan evladına, zordur ekmek-su geçmez tıkanır kalır boğazda... O kocaman-beylik laflar gelir aklına; acı acı gülersin sonra. Kader dersin, kaderi dersin, kaderim dersin... Beyler öyle der ya; sen de dersin... Ama olmuyor işte tutamadın kendini gene: 'Unutmayacam seni' deyip; BEKLERSİN..

İki hafta' diye iç geçirdi Ali. İki haftadır Nazlım'ın hayali, kızımın kusmuk pembe kokusu burnumda dedi. Son bi bakışı vardı Zeynebinin annesinin kucağından babasına... Üç aylık kızı; Zeynebi ne de güzel kokardı, ya Nazlısı? Hayat ışığı, yastığının yoldaşı; 'Beklemeyin bu sefer başka uzun kalacam' demişti ya-hani bulutlanmıştı gözlerinin elası... Nazlım dedi elinde ki kazmayı sallarken dişlerinin arasından fısıltıyla çıkıverdi. Utanarak bakındı karanlığın içine duydumu kimse diye... Duymamışlar dedi ve daha kısık bir kez daha haykırdı: Nazlım karım, Zeynebim kızım özledim be sizi...

- Aliii diye seslendi kalın sesiyle vardiye amiri; -oğlum hadi yemek vakti. Çoktan oturmuştu sofraya karanlığa inat aydınlık kardeşleri. Adaletsiz dünyanın dengesizliğinin simgesi arkadaşları, simsiyah elleriyle çoktan bölmüşler bembeyaz ekmeği bekliyorlardı Ali'yi..

Kara dünyanın çekilir tek yanı, katlanmaya layık tek hatrı; ölüme yürüdüğün arkadaşların nurdan aydın samimi, sıradan, güvenilir, yardıma hazır, ölüme yakın karanlıkta ki bir çift altın bakışıydı. Ve kapkara suratların o nurlu bakışları şimdi çağırıyordu sofraya. Ali bıraktı kazmasını, ışıklı şapkasını; Nazlısının şakasıydı- geldi bağdaş oldu doldu sofraya, bir lokma ekmek, eve gidecek yiyecek, giyecek uğruna dünyanın sırtlandığı bu sofrada bağdaş oldu dostlarına... Tam ekmeğe uzanacak ki Zülfü elind ki Siyah Gemlik zeytinini uzattı Ali'ye;

-Al abicim misss gibi çorba sımsıcak, dökmeden yee hee. Dedi o sımsıcak gülüşüyle. Artık Ali de katılmıştı Zülfü'e, zeytini kaşıkmış gibi ağzına götürdü, üfledi bir de, kızı Zeynep'ine içirir gibi..' Ama' dedi Ali

- Bu çorba buz gibi!...

Buz gibi...

Buzz gibiydi siyah elleri. Nereye gitmişti zeytin tanesi? Zeytin tanesi gibiydi kızı Zeynebinin gözleri.. Çok kusuyor mu gene  diye düşündü, üç aydır her gün, günde on beş yirmi kez yaptığı gibi... Zülfü çorba soğukmuş be abicim diyekti ki sesi.. Sesi Zülfü'nün buz gibi gözlerinde kısıldı gitti. Karanlığın içinde daha bi siyahtı heryer şimdi; Arkadaşları siyah dünyayı çoktan omuzlamışlardı... Ali Anladı... Veda vakti... Hem de hava buz gibi... Ama nasıl derdi Nazlısına Bekleme artık beni...

-Aliii diye seslendi kalın sesiyle vardiye amiri; oğlum yemek bitti, şimdi türkü vakti... Al sazı eline... Dostları çoktan bağdaş olmuşlardı türkü diyarına Ali yi bekliyorlardı. Ali saz çalardı her yemekten sonra. Ali 'Bekleyin kardeşlerim gelicem şimdi, söyleyecez. Son cigaramızı yakıcaz  karanlığa lamba' dedi. Ama kimse, Zülfü bile duymadı Aliyi... Bir tek Kömür, bir tek o ses verdi Ali'ye, yüzündeki kömür karası seslendi  'Ali böyle kazanılır ekmek parası... Ya bir göçük, ya bir grisu patlaması... Yooo ya da sadece bazı gazetelerin insanlıktan utandıran o ucuz başlıkları; 'GRİSU OLAYI'

Son havli ile canının, sazına uzandı. Kömür karası tezenesiyele Nazlısına, Zeynebine üç beş satır karaladı; onları Allaha emanet etti giderken cennetine. Ve Ali; yüzünün karasıyla değil, yüreğinin yarasıyla veda etti. On yedi gün sonra gün ışığında kırılmış sazına sımsıkı sarılmış Ali ve sazında şu satırlar vardı.

Sazıma her vuruşta,

Sevdan ağlar dudaklarımda...

.... Elveda cennetimin hafaza meleği...

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 8
: 161
Kayıt tarihi
: 11.09.12
 
 

32 yıldır yaşıyorum, 11 yıldır öğretmenim 2 yıldır BABAYIM konuşmayı, tiyatroyu, foto..