Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '17

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

O 80’ler Artık Otuzlar

Yaa öyle işte.. Sizin bugün çayla kurabiyeyle hayatın içinden, gündemin göbeğindenmiş gibi alışageldiğiniz dizinin ve kiminizin dün gibi hatırladığı 80 kuşağının bebekleri bugün saçlarına düşen karları savurmakla meşguller. “Kim 30?? Ben mi?? Yok canımmm ben 80 donemindenim : ) artik 86 de 87 de sen neyi dilersen:) Çok garip değil mi? Sanki doğumumda doğan bebegin bizatihi kendisi değil, kenar süsü seyircisiymişimcesine bana bile yakın geçmiş, dünkü bebek gibi geliyor zatı muhterem benliğim. Aman da ne zaman büyümüşüm de, abla olmuşum da, otuzlara vurmuşum da, olgunluğa ermişimmm.. Birkaç yıl önceye kadar ara sıra, ani tepkilerimde kendini gösteren mimik çizgilerimin bazıları misafirliği aşmış kalıcı makyajım haline dönüşmüş bile. Ki gerek yoktu bence. Olsaydı plastik cerrahlığın altın çağındaki suretimi kendi ellerimle değiştirmeye teşebbüs ederdim muhakkak. “ Gözlerimin yeşiline ek bi kaz ayağı atar mısınız kuyruklu eye-liner niyetine doktorcum?” demeyi biz de bilirdik gülünce sapıtan canım göz kenarlarım! Çağırmadıysam gelmeyecektin. Ya da madem geldin, hakkını vermek için 30 yıldır durmaksızın güldürecek, o izleri oraya tüm içten gülüşlerden yadigar olarak ekleyecektin. Bir eksik bu hanende güzelim.

Bundan olmalı ki biz 30’lular ayy pardon 80 döneminin gençleri yirmili görünmeyi pek severiz. Yirmi dokuz olsun, kıyısıyla sevabıyla benim olsun misali henüz adaptasyon sağlayamamış olduğumuz yeni onluk basamak az ötede bekleyedursun. Yoksa tabikiii doğduk büyüyoruz, yaş alıyoruz haliyle yaşlanıyoruz vs. ama 30! Kadar da değil. Tamam o da olur da bugün değil. Yarın : ) Henüz erken yani bence. Bir defa kalın ünlülerden oluşuyor. Oysa yirmi pek hoş. Zarif bir kuğu gibi… Hatamız burada belki. Seksenlerde ki naif seslere aldandık doksanların kaba seslerini beğenmeyip. O zaman arkadaşım, cebir alır intikamını ses biliminden. “ Gençlik geçmişte dursun, üzgünüm bebeğim artık otuzsun.!” Matematiğin hatırbilmezliğine bir kez daha teşekkür ediyor felsefeye kulak veriyoruz.

Bizim dönemin çok güzel bir tesellisi karşılar öncelikle korkarak adım atan buruk tavşanları daha da ürkütmemek üzmemek için. “İnsan hissettiği yaştadır!” Felsefenin gelmiş geçmiş en lümpen uygulamasıdır belki de. Hedonist bir gençlik düşkünü olduğuna inanırım fikir mucidinin. Mantığın mucidi Aristotales ile de karşılaşmasını bir o kadar dilemem : ) En aktüelinden “sen kim eşleniksin yaşadığını kabul etmediğin yıllarla” der ve döver tesellisini asasıyla muhtemel.

Hem cancağızım otuz olmak istemiyorsan "yükselmeyi" bileceksin. Öyle diyorlar bu aralar 90lı beyler, hanımlarr! Öğretiyorum bak; ani tepki vermek demek, abartılı davranışta bulunmak demek, duygularını kontrol altında tutamamak, soğukkanlı kalamamak demek! E ben boşa mı kınıyorum sizi arkadaşlar. Sırf bu bilgiyle bile 29’a terfi ettim ya ben : ) Size birkaç sır daha verebilirim 20’nin ilk beşliğinde kabul görmeniz için ama hepsini söyleyemem, ustasını geçen genç filan olursanız başıma fırıncı küreğini aldırırsınız elime : )

İşte mesele bu. Öyle her lafa atlayacağınız atasözü, deyim, vecize, kinaye yapmayacaksınız, bilmeyeceksiniz. Yaşınızı, görmüş geçirmişliğinizi lönk diye çarpıyorsunuz. safderun olmaya çalışmalısınız ki feveran halinde dökülmemeli onluklar. Yok öyle feleğin çemberi sinyallerinizi yakıp yediğiniz kazıklar, reflektörleriyle hamdım piştim pedalına basmak. Şaşıracaksın. Her kötülüğe, adaletsizliğe, yalana, riyakarlığa, acımasızlığa… Daha önce hiç şahit olmamış gibi. Her şeyi kalbindeki dünya kadar temiz sandığın toy yaşların gibi… Bak bu sana bir değil birkaç yaş attıracak.

Hayallerin ve gayretlerini bir kapta çırpıp sabrınla pişirdiğin, sonucu “gerçekle” uyumlu hatta birebir eşiti yerine koyacaksın. Unutmadıysan hala, öyleydi ya hani bir zamanlar son demine kadar tükettiğin enerjinin, gününün gecenin biricik sebebi.

Bakma inançlarının kaç kazaya uğradığına yaşanmaz ne de olsa inanmadan umuda. Ne kadar umutluysan o kadar gençsin sanarlar. Yüzünde derin çizgiler kazanın izleri evet, ama ayna ve pudra senin. Kalbindeki hüzünlü çizgiler ise zaten en derinlerin. Deşmeden çıkmaz yitirdiklerin, hiç gerçekleşmeyenlerin, umutlandırıp üzenlerin. Deşildiyse de zaten gerek kalmamıştır yirmilik rollerine o demden, o dipten sonra kimsenin.

Görüyorsun ya az bir silkeleyince bile anlıyorsun ateşböceği seslerinin uzaklaşmakta olduğunu ömründen.

Müziğin makamı bile değişiyor kabul et. Evet hala bir nihavend için çok gençsin ancak heavy metalde başını salladığın yaşları biraz geçtin. Vücudun minik hatırlatmalar yapıyor aslında sana görmek istemesen de. Üzerindeki hafif kırgınlık veya yılgınlık gelip geçici değil. Kalıp ezici gittikçe dizlerini, belini, sırtını giderek uzaklaştığın hareketlerindeki sınırsızlığı. Sağlığının kıymetini aksi örnekler duya duya anlamaya başladın değil mi? Lakin acemi gençlik meraklısı arkadaşım sağlığının kıymetini bilmek bile ilk bu yaşlarda belli eder kendini.

Yüzündeki gözündeki çizgilerin veya bugüne dek şansın yaver gittiyse meydan okuyan su gibi cildin ele vermese de mülhem olmasına gerek yok yaşın karşındakine. Sen görüntünle değil görmüşlüğünle, yorulmuşluğunla öncüsü ya da soncusu kısaca yolcususun yeni donemine sayın 80’li bebek.

Ne derler? Çok kez duymuşsundur. Sağ olan büyüyor heyhat! Sen sağ ol, ben sağ olayım da büyüyelim, onluktan onluğa bürünelim. Seksen doksan fark etmez mantıktan felsefeye evriliriz, hissettiğimiz yaşın gereğince süsleniriz, tarzımızı güncelleriz. İçten çürümeyelim biz yediveren güller gibi mis gibi çiçek, günden güne farklı renk de olmayı yıllar insaflı davrandıkça pek tabi beceririz.

 
 
Toplam blog
: 25
: 353
Kayıt tarihi
: 17.02.15
 
 

Sınıf Öğretmeni, Özel Ders, NLP, Yaşam Koçluğu, Güncel Olaylar ..