Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '10

     
    Kategori
    Deneme
     

    Ruh ve beden

    Ruh ve beden
     

    boğazda bir gün batımı


    Bu ayrılmaz ikilinin ayrı ayrı hareket etmeye başlaması bana hep tehlike sinyali gibi gelir... Ruhu katmadan bedenin yaptığı işler kısa vadeli bedensel tatminlerin ötesine geçemez. Bazen bu ikili, birbirinin istemediği yerlerde sırf ötekinin hatırı için durur ama bu orda olmak istemeyen taraf için uzun vadede esaslı bir azaptır.

    Hayat denen uzun yolculuk sırasında ruh ve beden ne kadar uyumlu hareket ederse onları taşıyan insan da o denli mutlu olur. Arasıra ''şartlar gereği bu böyle olmak zorunda'' gibi insanın kendine ve başkalarına söylediği yalanlar neticesinde yaşadığımız dünyadaki bilinç düzeyinin bulunduğu frekansı yakalamak orda kalmak adına, bazen ruh bazen de beden fedakarlık yapar.

    Mesela yıllarca sevmediği bir işe gidip gelir beden... Ya da istemediği insanlarla zamanının 3/4 ünü geçirir. Ruh hep karşı çıkar ama bedeni bırakamaz yanında olur mecburen, ona katılmaz, ruh uyur bütün gün, bedeni bekler işi bitsin de geri dönsün diye. Beden geri döndüğünde ruhun isteklerini yapamayacak kadar bitkindir genelde...

    Bazen tersi olur, ruh zorla bedeni sürükler kendi istediği yerlere, beden zorlanır, yıpranır, türlü acılar çeker ama ne yapsın sabretmekten başka çaresi yoktur... Tek tesellisi ruhun mutluluğudur.

    Ötekinin isteği için yapılan bu geziler, ayrı ayrı yıpratır bu bütünün iki parçasını, farkına varır gibi olduklarında orta nokta aramaya başlarlar. Bu orta nokta diğerinin hatırı için çekilen azaptan daha kötüdür. Ne ruhun ne de bedenin istediği olmadığından sanki üçüncü bir varlığın istekleri adına yapılıyormuş gibi bir duruma düşülür ki bu insanın öbür yarısına ihanetidir. Beklendiği üzere iki tarafı da mutsuz eder, zira artık kendilerine ''istemiyorum ama onun için yapıyorum'' diyebilecekleri bir açıklamaları da yoktur.

    En çok bu vaziyette yaşarız hayatımızı, bu ikisini dengede tutmak mutluluğun sırrı zannederiz ama bu durum sadece güvenli yaşam durumudur. Bunu, ruh ve bedenin aynı yerde gönüllü olmak istediği durumda kalmayı denememiş yada bundan kaçmış insanların bilme şansı yoktur.

    Hayatta tek kıskandığım insan, ruhunun istediği yerde bedenini tutabilen insandır. Birini hırpalamadan diğerini hoşnut eden insandır. Enerjisi, huzuru ve mutluluğu şartlara bağlı olmayan insandır... Her nerde olursa olsun ruhu bedeninden neşeyle taşan insandır.

    Bu ikilinin bir arada olmayı istediği yerleri bulabilmek ve orda kalabilmek yaşadığımız hayat şartlarında bir rüyadan ibarettir. Rüyanın gerçek olması için inanç, cesaret ve çaba gerekir. Herkesin az çok deneyimlediği bir mertebedir bu. En kötüsü de gençlikte değer verilmez buna, hep ertelenir, yaşlılıkta bu koltuğa oturup huzur içinde kalmayı bekler durur insanoğlu. Bu koltuğa gelene kadar ruha ve bedene ayrı ayrı yapılan eziyetten sonra ruhun ve bedenin artık bunu hissetmeye ve tadını çıkarmaya hali kalmışsa ne ala.

    İşte o andan itibaren, pişmanlık, özlem, imkanızlıklar tuzak kurar önümüze en sonunda otomatik olarak oturacağımızı sandığımız huzur koltuğuna ulaşamadan bitiverir hayat denen yolculuk...

    Başka bir yolculukta ruh ve beden birbirine sıkı sıkı sarılıp ne olursa olsun ayrılmamaya söz verir göçüp giderlerken bu hayattan...

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1054
    Kayıt tarihi
    : 04.11.10
     
     

    İşletme okudum. İşim; dış ticaret. Okumak, yazmak ve sporla ilgileniyorum...