Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '14

 
Kategori
İnançlar
 

Bilim Allah’ın kudretini kavrayabilmenin en güzel yolu...

Bilim Allah’ın kudretini kavrayabilmenin en güzel yolu...
 

Bazı insanlar din ile bilimin çatıştığını öne sürerler. Oysa bu çok yanlış bir düşünce. Bu yanlış düşüncede olan kişiler senelerce insanlara bilimsel çalışmaların Allah’ın varlığını kabul etmekle bağdaşmayacağını telkin ettiler. Sanki Allah’a inanmak bilime karşı gelmekmiş gibi lanse ettiler. Oysa gerçek hiç de böyle değil.

Aksine bilim her dalıyla Allah’ın varlığını ispat eder. İnsan vücuduna baktığınızda binlerce mucizeyle karşılaşırsınız. Maddenin en küçük parçası olan atomdan,  içerisinde milyarlarca yıldızı barındıran galaksilere kadar her şey muazzam detaylarla doludur. Yeryüzündeki hayvanları, bitkileri, göklerdeki düzeni, deniz altındaki muhteşem alemi, hatta tek bir sinekteki özellikleri bile incelediğimizde hepsinin olağanüstü sistemlerle yaratılmış olduklarını görürüz.

Bütün bu muhteşemliklere karşı olan bir teori var ki, o yeryüzündeki tüm canlıların, sistemlerin tesadüfen, rastgele değişikliklerle oluştuğunu öne sürer… Bildiğiniz gibi bu teori evrim teorisidir.  Evrim teorisi bilimsel olmak bir yana 150 yıldır sadece Allah inancını ortadan kaldırmak için kullanılan ideolojik bir düşüncedir. Darwin’in evrim teorisini ortaya atmasıyla birlikte materyalist dünya görüşüne sahip kişiler bu teoriyi dine karşı bir alternatif olarak gördüler ve bu nedenle var güçleriyle savunmaya başladılar.

İngiliz araştırmacılar Michael Baigent, Richard Leigh ve Henry Lincoln evrim teorisinin dine bir alternatif olarak hizmet ettiğini, şu sözlerle dile getiriyorlar:

Darwin'den bir buçuk yüzyıl önce, bilim dinden ayrı değildi; aksine onun bir parçasıydı ve nihai amacı da ona hizmet etmekti... Ama Darwin'in zamanındaki bilim, o zamana dek taşımakta olduğu bu anlamdan koparıldı ve kendisini dine karşı mutlak bir rakip ve alternatif bir anlam olarak tanımladı. Artık insanlık, bu ikisi arasında bir seçim yapmaya zorlanacaktı.( Michael Baigent, Richard Leigh, Henry Lincoln, The Messianic Legacy, Gorgi Books, London: 1991, s. 177-178.)

Evrim teorisi materyalist bilim adamları tarafından en çok savunulan teori oldu. Bir çok evrimci de evrimi savunma nedenlerinin delillere dayalı olmasından değil, sırf ideolojik olduğu için savunduklarını itiraf ediyorlar. Evrimci D.M.S Watson, kendisinin ve diğer meslektaşlarının neden evrimi savunduklarını şu sözlerle açıklıyor:

Evrim teorisinin yaygın kabul gören bir teori olmasının nedeni, bu teoriyi ispatlayacak yeterli delilin var olması değil, ancak diğer alternatifin yani doğaüstü yaratılışın tümüyle kabul edilemez olmasıdır.( D.M.S. Watson, "Adaptation", Nature, sayı 124, s. 233.)

Gördüğümüz gibi sırf yaratılışı kabul etmemek için birçok insan bir tek delili bile olmayan hatta aksine milyonlarca delille geçersiz olduğu ispatlanmış bir teoriyi savunmayı tercih ediyor. Bu örneklerden de çok net anlayacağımız gibi bu kişiler aslında bilimi değil, materyalist düşünceyi savunuyorlar. Bilimi de bu felsefeye uydurabilmek için birçok çarpıtmalar yapıyorlar. Allah’ın yaratışındaki mucizeleri gördükleri zaman da susmayı veya çıkan sonuçları mantıksız fikirlerle evrime uyarlamayı tercih ediyorlar.

Amerikalı biyokimyacı Prof. Michael J. Behe, materyalist bakış açısını savunmayan, bir Yaratıcının varlığını hiç tereddüt etmeden kabul eden bir bilim adamı. Canlılardaki "tasarımın", yani yaratılışın varlığını kabul etmeme konusunda direnen bilim adamlarını 1996 yılında yayınladığı “Darwin's Black Box: The Biochemical Challange to Evolution” (Darwin'in Kara Kutusu: Evrime Karşı Biyokimyasal Zafer) adlı kitabında şu sözlerle anlatıyor:

Son kırk yıl içinde, modern biyokimya, hücrenin sırlarının önemli bir bölümünü ortaya çıkardı. On binlerce insan, bu sırları bulmak için yaşamlarını laboratuvarlardaki uzun çalışmalara adadılar... Hücreyi araştırmak için gerçekleştirilen tüm bu çabalar, çok açık bir biçimde, bağıra bağıra, tek bir sonucu veriyordu: "Tasarım!" Bu sonuç o denli belirgindi ki, bilim tarihindeki en önemli buluşlardan biri olarak görülmeliydi... Ama aksine, hücrede keşfedilen kompleks yapı karşısında, utangaç bir sessizlik hakim oldu... Peki neden? Neden bilim dünyası, keşfettiği büyük gerçeğe sahip çıkmıyor? Çünkü, bilinçli bir tasarımı kabul etmek, ister istemez Allah'ın varlığını kabul ettirmeyi çağrıştırıyor onlara.

Bir hücreden, devasa büyüklükteki dağlara kadar Allah yarattıklarında bizlere büyüklüğünü ve yüceliğini gösterir. Allah bizlere büyüklüğünü göstermek için de bilimi vesile eder. Bilimi, bilimdeki her detayı da yaratan Allah’tır. Bilim kainatta mükemmel bir denge olduğunu ve hiçbir şeyin tesadüfen oluşamayacağını ispatlar. Fakat evrimciler bilimin keşfettiği yaratılış delillerini kasıtlı olarak görmezden gelirler. Asıl bilimsel olmayan da budur.

Örneğin Kuran’dan evrenin yoktan var edildiğini öğreniriz. Bilim ise bu gerçeğin kanıtlarını bulur. Din bize kainattaki tüm varlıkların Allah tarafından yaratıldığını öğretir, bilim de bu gerçeğin delillerini ortaya koyar. Allah 1400 sene önce Kuran’da bize insanın yaratılışını aşama aşama tüm detaylarıyla bildirmiştir. Bilim ise insanın yaratılış detaylarını ancak son 50 yılda bizlere sunabildi. Allah Kuran’da bize gökyüzünün yedi kat olduğunu bildirmiştir. Bu bilgi ancak 20. Yüzyıldaki teknoloji sayesinde tespit edilebildi. Allah Kuran’da yağmurun oluşumunu safha safha bizlere tarif etmiştir. Bu bilgi de henüz 20. Yüzyılda bilim tarafından ortaya konabildi.

Rabbimiz Kuran’da birçok ayette yarattıkları üzerinde düşünmemizi ve bunları araştırmamızı ister. Gördükleri üzerine düşünen ve araştıran her insan Allah’ın üstün aklını ve ilmini tanımaya başlar. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik?

Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi, 6-10)

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?(Mülk Suresi, 3)

İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık Suresi, 5)

Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi? (Gaşiye Suresi, 17-20)

Ayetlerden de gördüğümüz gibi Allah insanları dağlar, bitkiler, gökler, hayvanlar, doğa olayları, insanın yaratılışı ve daha birçok konu ile ilgili düşünmeye çağırır. Tüm bunları araştırmanın ve öğrenmenin yolu da bilimdir.

Vicdanlı ve samimi düşünen bir insan yeryüzündeki hiç bir şeyin tesadüfen olamayacağını bilir, Allah’ın varlığının delillerini baktığı her yerde rahatlıkla görebilir. Vicdanıyla düşünen bir bilim adamı da, Allah’ın varlığının delillerine çok yakından şahit olduğu için, Allah’a olan inancı tam olur.

Sonuç olarak bilim, bazı materyalist bilim insanlarının savunduklarının aksine, anti-ateist, anti Darwinisttir.

 
Toplam blog
: 16
: 1464
Kayıt tarihi
: 22.10.14
 
 

İstanbul doğumluyum. Orta okul ve liseyi Nişantaşı Anadolu Lisesi’nde okudum. Boğaziçi Üniversite..