- Kategori
- Güncel
Serbest piyasa hikayesi

www.rugzo.com
Serbest pazar, liberalizm hikayesi 12 eylül darbesinden önceye dayanır. Hani şu dünyada sol rüzgarların estiği, çalışanların dünyada olduğu gibi ülkemizde de olabildiğince örgütlendiği zamanlardan bu yana sermayenin serbestliği, liberal ekonomi adı altında özgür basında dillendirilir ama örgütlülük engeldir serbest pazar ekonomisini uygulamaya. Kimi oyunculara göre (şiddetin tırmanmasına göz yummak ve darbeye zemin hazırlamak için) yurttaş ve “özgür basın” gel kurtar (!) Diyene kadar beklenir ve normal koşullarda asla uygulanamayacak 24 ocak kararları malum darbeden sonra iktidar erkini elinde bulunduran rahmetli Özal tarafından tedavüle sürülür. Malum zamanlarda işkence ve ölümlerin, idamların sıradanlaştırıldığı iklimde muhalif seslerin de kısıldığı, sürüldüğü, yok edildiği mevsimler döner durur. Ve örgütlülüğün önünü kesmek için liboş ideologların bulduğu en uygun çözüm taşeronlaşmadır. Artık ses verecek emek kesimi kalmadığına göre acımasızca devlete yük olduğu varsayılan kitler (Önce zarar edenleri satacağız propagandasına rağmen) özel sektöre pazarlanır. İşin doğası gereği sat, sat ye ekonomisi kurtuluş gibi sunulur. Uygulanan politikalarda “özgür” basın aracılığıyla başarısız olanlar yıpratılır, yolsuzluklar büyütülür, kadrolaşma, ve saire ile suçlanır ve de hemen serbest yani liberal ekonomiyi uygulayacak stepneler tedavüle sokulur. Arada devletçilik ve saireden dem vuran ekonomistler çağdışı olmakla suçlanır. Özelleştirmenin yağmaya dönüştüğünü dillendirenler artık tarihin sayfalarından seslenircesine ilkellikle suçlanır. Yükselen trendde liberal özgürlükçü söylemlerin tavan yapması sadece ekonomik alanda dile getirilir. Dün olduğu gibi, emeğin örgütlenmesinden söz etmek savunucuları sol olduğu için ötelenir, yok sayılır. Sermayenin dokunulmazlığı, serbestliği kutsallaştırılırken emek satın alınabilen , sıradan bir metadır. Dünyada onca aç ve yoksul varken nerede ucuz emek varsa kâr’ı büyütmek, çoğaltmak için sonuna kadar sömürülür. Vicdanları rahatlatmak için kurulan vakıflar aracılığı ile hastane, postane ya da okul yaptırılır ama vergiden düşüldüğü için pek de önemli sayılmaz. Tıpkı ülkemizde kurumsallaşan bu durum, zamanla vakıf üniversitelerine bile dönüşür. Malum hayır amacıyla çıkılan yolda artık öğrenciyi iliğine kadar sömürmek piyasa ön koşuludur. Arada bir dünya medyasına ünlü markalarını üreten yoksul emekçilerin sefaleti yansır ve vicdan temizlenir ama “özgür basın” ne de olsa işi fazlaca öne çıkarmaktan kaçınır. Sermayenin daha çok kâr için her türlü değeri tükettiği günümüzde yoksulluğun kader olduğunu vurgulamak için cemaatler aracılığıyla beyinler yıkanır, iktidarlar istenir, elde edilir. Ve zavallı halkın gözüne yerleştirilen at gözlüğü ile gerçeklerin ayırımına varması olabildiğince ötelenir. Liboşa göre dini istediği gibi yaşama özgürlüğü olan bireyin (Yurttaş, vatandaş, halk, emekçi tanım için trend değildir) inanç özgürlüğü önündeki engeller kalkmadan demokrasi olmaz .Diğer taraftan ulus devletlerde küresel sermayenin değirmenine su taşıyabilmek için özgürlük adına etnik kökenler öne çıkarılır. Zaten ajan ve uşak bulmakta sıkıntısı olmayan sermaye cenahı, her zaman yeni duruma göre yeni çıkış yolları bulmakta sıkıntı çekmez. Malum her coğrafyada, her kastta kullanılmaya amade eli silah tutan veya kalem tutan bulmakta güçlük çekmez. Her duruma göre b planı yedekte olduğundan bu gün dost ve müttefik olduğunu yarın düşman ilan ederek ülkeleri işgal etme beceri ve yeteneği sadece emperyalist amaç güden piyasacılara mahsustur. Bolca “özgür basın” bulunan dünyamızda beyin yıkama, güdüleme, provake etme, yönlendirme yeteneği korkunç bir silah olarak kullanılır. Her şeyin başına amentü gibi getirilen serbest piyasa ekonomisi kuralları, sağlık ve eğitimin piyasaya açılması yolunda inanılmaz direnç gösterir.Kârlı bir alan oluşu iştah kabartır. IMF vb. kuruluşlar ile uygulamak istediği politikalara uygun, ülkelerde koşulları yaratır, uygulayıcı iktidarların işbaşına gelmesine çanak tutar ve işi bitince yeni umut olarak sunduğu ile yeniden süreci devam ettirir. Yazıyı buraya kadar okuma sabrı gösterdiyseniz serbestçilerin ağababası ABD’de bankaların devletleştirildiğini, global krizin ülkemizi vuracağını da biliyorsunuzdur. Ben bu yazıyı niye yazdım diye sormazsınız ama en azından bu kadar lafı bu ne menem serbest piyasa ki, bir sistem ki eninde sonunda sat, sat ye diyerek devletlerin oluşturduğu birikimleri yok ederken kendisi kucağa oturuyor? demek için ettim... Salt kendisi de değil elbette. Memleketimizde bolca olan sermaye özgürlüğü sevicileri ile birlikte.