Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '08

 
Kategori
Tarih
 

Bilen bilir bilmeyen aslı var sanır

Bilen bilir bilmeyen aslı var sanır
 

Aydınlarımız buysa bırakın karanlık kalsın dünya!...


Bugün Ermenilerden özür dileyen, özü karanlık sözde aydınlara bana göre en güzel cevabı Yakınçağ Tarihi uzmanı Zehra Hizmetli verdi. Kendisine bana gönderdiği bu yazı için sonsuz teşekkürlerimi sunarak sizleri muhteşem araştırmasıyla baş başa bırakıyorum…

BİLEN BİLİR BİLMEYEN ASLI VAR SANIR


Sözde aydınlarımız Ermenilerden özür dilediler. Özür dilendiğine göre kabul edilen bir suç ve bir de suçlu olmalı. Şimdi 1915’lere gidelim ve suçlu kimmiş, kim özür dilemeliymiş ve sadece bir özür yeterlimiymiş karar verelim.

Zeytun ve çevresi: Seferberlik ilanından sonra Zeytunlu Ermeniler hükümete açıkça başkaldırmaya başladılar. Silahlı çeteler kurarak zeytun ve çevresinde ölüm saçan Ermeniler, çevre köylere saldırarak birçok Türk’ü katlettiler. İhtilal çıkararak, hükümeti işgal etmeyi, seferberlik sırasında onları güç duruma sokarak, İngilizlerin desteğini sağlamayı amaçlamışlardı.

Bitlis ve Muş yöresi: Ermeniler, ilk başta Osmanlı halkının bir unsuru olarak seferberliğe katılmış ve silahlarını almışlar, daha sonra ise kaçarak düşman tarafına geçmiş, almış oldukları silahları, toprağında yıllar yılı huzur ve refah içinde yaşadıkları vatanın evlatlarına karşı kullanmışlardır. Van ve Bitlis’i işgal eden Ermeni çeteleri, teslim olmak isteyen ahali ve çocukları feci suretle kesip parçalayarak, teslim olan köylerdeki ahaliyi katletmişler, çocuklar da dâhil olmak üzere, ahaliyi ekmek yapımında kullanılan tandırlarda yakmışlardır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, bu olayın ve bunun gibi bizim yazmaya elimizin varmadığı ermeni katliamını anlatan pek çok olayın belgeleriyle doludur.

Erzurum ve Erzincan yöresi: Seferberliğin ilanıyla, buradaki Ermenilerin büyük çoğunluğu Ruslara katılmıştır. Ermeniler, Rus hükümeti tarafından silahlandırılıp, özel çeteler oluşturarak buralarda masum pek çok insanı öldürüp adeta dehşet saçmışlardır.hhhhggkkkkkkkkkka

Elazığ yöresi: Buradaki Ermeniler, Ermeni kiliselerini silah deposu haline getirerek, savaşın başlamasıyla birlikte, şehir ve köylerde türlü katliamlar yapmışlardır, pek çok zaptiye ve jandarma öldürmüşlerdir.

Trabzon yöresi: Ermeni çeteleri, Trabzon ve çevresinde masum ve savunmasız halkı katletmişlerdir. Öldürülen insanlar kuyulara doldurulmuş, kolları, elleri ve ayakları kesilen insanların parçalanmış vücutları, terk edilmiş ev ve bahçelere atılmış, camiler pisliklerle doldurulmuş, meyve ağaçları bile halkın istifade etmemesi için kesilmiştir.

Van yöresi: Ermeni çeteleri burada Kürt köylerine, yolculara, rastladıkları Müslümanlara çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin saldırarak katletmişlerdir. Şehirde askeri binaları, Osmanlı Bankasını, Posta ve Telgraf ve hükümet binalarını bombalarla havaya uçurmuşlardır.

Bu yörelerden başka: Bursa, Diyarbakır, Sivas, İzmit, Adapazarı, Urfa, Samsun, Maraş, Gaziantep, Kars, Kayseri, Yozgat, Hatay, İzmir, İstanbul, Ankara ve daha birçok yerde silahlı çeteler kurmuşlar, okullarını ve kiliselerini silah deposu haline getirerek buralarda terörist yetiştirmişlerdir.

İşte bütün bu olaylardan sonra o dönemin Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, hükümete Osmanlı aleyhine işler çeviren Ermenilerin harp sahasından uzaklaştırılmasını teklif etmiştir. Bunun üzerine 1 Haziran 1915’te Tehcir Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun bir zorunlu göç kararıdır. 24 Nisan 1915 tarihi, Anadolu’nun hemen her köşesinde başlayan Ermeni terörüne karşı Osmanlı Devletinin tutuklamaları başlattığı tarihtir. Bu tarihin sözde soykırımın başlangıcı olarak ilan edilmesi tarihi gerçeklerden uzaktır. Ermeni propagandacıları tehcir kanunu ile Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin, sadece ermeni oldukları için topyekûn öldürüldüklerini iddia etmektedirler. Oysa tehcir kararı ile bazı Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Göçe zorlandıkları yer ise yine Osmanlı topraklarıdır. Osmanlı Devletinin asıl amacı gerçekten soykırım olsaydı tüm Ermenilere Tehcir kararını uygulardı. Oysa Katolik ve Protestan Ermeniler, Osmanlı Devletinin çeşitli kademelerinde çalışan mamurlar, asker, zabit ve sıhhiye zabitlerinin ailesinden olan Ermeniler, komitacılarla ilgisi olmayan, ticaretle uğraşan Ermeniler, Öğretmenler, Hastalar, Kadın, çocuk ve yetimler tehcirden muaf tutulmuşlardır. Ermenilerin Tehcir yani zorunlu göç sırasında geride bıraktıkları mallar da düşünülmüş, geri dönüşlerinde iade edilmek şartıyla emanete alınmış, bunun için komisyonlar kurulmuştur. Devlet sevkiyat sırasında her türlü ihtiyacın karşılanması için para tahsis etmiş, zor savaş şartlarına rağmen, göç ettirilen kafilelerin zarara uğramaması için elinden gelen bütün imkânları kullanmıştır. Harcanan bütün bu çabalar soykırım iddiacılarının yalancılık yaptığının, siyasi çıkarlar peşinde olduklarının delilidir aslında.

Tehcir sırasında, savaş ortamının getirdiği şartlardan ve yetersiz sağlık koşullarıyla bulaşıcı hastalıkların oluşmasından dolayı ölümler meydana gelmiş, bu olumsuz durum Osmanlı ordusu ve halkı için de geçerliyken, buna rağmen Osmanlı hükümeti soykırımla suçlanmıştır.

Bizim sözüm ona aydınlarımız ise bu durumu bizim adımıza kabul etmiş ve özür dileme kampanyası başlatmışlar. Sözde aydınlar Ermenilerden niçin özür diliyor? Acaba seferberlikten yararlanarak masum halka saldırdıkları için mi, çoluk çocuk demeden büyük işkencelerle katledilen insanlarımız için mi özür diliyorlar. Yoksa seferberlik sırasında düşmanla işbirliği yaptıkları bununla da kalmayıp düşman safına geçtikleri için mi özür diliyorlar. Yoksa şehir ve kasabaları kana buladıkları, müstahkem mevkileri düşmana göstererek Osmanlı aleyhine işler çevirdikleri için mi özür diliyorlar. Yoksa 1970’li ve 1980’li yıllarda yurt dışına gönderdiğimiz Türk diplomatlarını sistematik bir şekilde öldürdükleri için mi özür diliyorlar. Yoksa bu diplomat katillerinin Ermenistan’da milli kahraman ilan edilerek adlarına anıtlar diktikleri için mi özür diliyorlar. Anlaşılan bizim sözde aydınlarımız ya tarihi bilmediğinden yani cahilliğinden, ya safdilliğinden ya da siyasi bir takım emellerinden dolayı özür diliyorlar.

Ermenilerin soykırım iddialarını kabul ettirme çabalarını anlayabilirim çünkü onlar emellerine ulaşmak için kendilerine göre ikinci aşamayı geçmiş olacaklar. İlk aşama soykırım iddialarının uluslar arası platformda tanınmasıydı ve bunu yıllardır harcadıkları yoğun çabalarla kısmen başardılar. İkinci aşama Türkiye’nin soykırım iddiasını tanımasıdır ki bu sözde aydınlarımızın ermeni ekmeğine yağ bal sürdüğü aşamadır. Üçüncü aşama Türkiye’nin sözde soykırımdan zarar görenlere Tazminat ödemesi olacaktır, en son aşama ise Doğu Anadolu’dan Ermenistan’a toprak verilmesini sağlamaktır. Yani Ermenilerin amacı tıpkı atalarımızın söylediği gibi sırımı yiye yiye göne dadanmaktır. Ermeni emelleri bunlar da peki bizim sözde aydınlarımız onların bu siyasi emellerine hizmet ederek açıkça devlete ihanet etmiyorlar mı? Ermeniler yıllardır asılsız propagandalarını tüm dünyaya anlatıyor ve taraf topluyorlar hem de ellerinde hiçbir belge bulunmazken. Bizim arşivlerimiz Ermenilerin yaptığı katliamın belgeleri hatta fotoğraflarıyla doludur, pek çok köyde Ermeniler tarafından katledilen Türklerin toplu mezarları bulunmuştur. Bütün bu kanıtlara rağmen Ermeniler kendilerini masum göstermeye çalışıyorlar. Bizlere küçük şeyler gibi görünen bu oyunlarla çok büyük emeller güdüyorlar. Kendi içimizden birileri de onlara çanak tutuyor. Bizler oynanmak istenen bu oyunu fark etmeli ve üzerimize düşeni yapmalıyız. Ermenilerin asılsız iddialarını öğrenmeli ve bu konuda bilgisi olmayanları bilinçlendirmeliyiz. Eşimizi, çocuklarımızı, belki anne ve babamızı, bu konuda fikir sahibi olmayan ve yanlış yönlendirilenleri bilgilendirmeliyiz. Bu bizim soğuk savaşımızdır çünkü oynanan oyunlar öğrendiklerimiz ve öğrettiklerimizle bozulacaktır.

Saygılarımla


Zehra Hizmetli

(Yakınçağ Tarihi Uzm.)

 
Toplam blog
: 21
: 615
Kayıt tarihi
: 04.02.08
 
 

sessiz..ada..esra kaya(Şiir düştü)1971 Sivas doğumlu üç çiçeğin annesiyim...Sağı, solu iki kolum far..