Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '06

 
Kategori
İstanbul
 

İkiyüzlü İstanbul’un bir yüzündeyim!

İkiyüzlü İstanbul’un bir yüzündeyim!
 

Cennet ve cehennem gibi bir şehir:)


İstanbul; iki yüzlü şehir! Bir yüzü insanı hayata doyuran, bir yüzü insanı hayata küstüren şehir! Anlatması da zor, yaşaması da zor! İstanbul, zorlu şehir!

Sabahın ilk ışıklarıyla “günaydın” kelimesini bile, bazen insanın boğazında düğümleyiverir. Tüm dinginliğimize rağmen, içimizdeki enerjiyi bir hamlede tüketebilir. Gece boyunca bizi sarıp sarmalayan evimizden dışarıya adımımızı atar atmaz, gecenin sessizliğine inat gürleyen hengâmenin içine çekiverir bizi. Kulaklarımız ağzına kadar dolarken gürültüyle, daha kahvaltısını bile yapmamış insanların birbirine tahammülsüzlüğü de başka bir hırpalar. Bağırışlar, inatlaşmalar, saygısızlıklar; sadece seyretsek bile yorar bizi. Yol boyunca trafik denen işkence kuyruğuna her girdiğimizde, yitip giden direncimize ve zamana karşı durmak isteriz. Her seferinde yollara yenik düşmeye alışmış bir halimiz olsa da farkında olmadan yorulur ve gücümüzü tüketiriz.

Bazen tüm günümüzü geçireceğimiz iş yerimizin kapısına vardığınızda içeri bile girmek istemeyiz. Ruhumuz o kadar yorulmuştur ki geri dönüp eve gelmek isteriz. İsteriz ama bu yorgunluğun üstüne o an bir de çaresizliği ekler ve ileriye adım atarız. Stres ve gergin dakikaların birbiri ile kavgası sürerken, bir yandan da biz yapmak istediklerinizin kavgasını ekleriz üstüne. Şanslıysak eğer, öğlen arası bir saat de olsa; İstanbul’un rutubetli, sıcak ve kirli havasını soluma fırsatı yakalarız. Fakat hava bizi öyle bir boğar ki bir süre sonra kavga dolu dakikaları bile özlediğimizi hissederiz.

Akşamın keşmekeş saatleri İstanbul’u sarana kadar; yine gergin, yine stresli yaşarız yitik zamanı. Caddeden yükselen korna sesleri bizi germeye başladığında akşamın olmaya başladığını anlarız. Bu defa; yılgın bakışlı, düşük omuzlu, adeta dut yemiş bülbül misali susan halimizle kol kola adımlarız kaldırımları. Aracımıza bindiğiniz zaman tek düşünebildiğimiz şey eve vardığınız anın hayalidir.

Bizi yıkan ne varsa, hepsinin geride kaldığı bir günün ardından kapı açılırken içimizdeki yaşam sevincimizi çürüten tüm yığınları unutmaya başlarız. Kapıyı yığınların üstüne kapatabilirsek hoş bir akşam, kapatamazsak eğer ailemizle birlikte yığınların üstünü örtmeye çalıştığımız bir akşam yaşarız.

Gözlerimiz uykuya dalarken, aklımızın bir köşesi sabahı düşünmeme gayreti içindedir. Diğer yanı ise o gecenin rüyaları ile buluşmaya çoktan hazırdır.

Her şeye rağmen İstanbul’un bize görünen yüzünde bir günü daha sağlıklı tamamlayabilmiş olmanın saklı keyfi ile yetiniriz. Yetiniriz çünkü İstanbul bu yüzü ile bile çok sevdaya taraf, çok serenata konu olmuştur. Bende olduğu gibi…

Birkaç gün sonra; İstanbul’un diğer yüzünde görüşmek üzere!

 
Toplam blog
: 66
: 5959
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Anadolu benim, ben de Anadolu'nun canıyım!   ..