Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sihirli ve büyülü kitaplar-1

Sihirli ve büyülü kitaplar-1
 

Henüz okuma yazma bilmiyordum.

Ablalarıma sırayla hep aynı masal kitabını okuturdum.

Belki bir hatırlayan olur, kitabın adı “sihirli kozalak” idi. Çok hoşlanırdım sihirli kozalaktan. Kozalağı yakınca dumanın ve ateşin içinden yeni bir kapı açılırdı ve çocuk sihirli bir dünyaya girerdi. Masalın tüm detaylarını hatırlamıyorum, ama kozalakta bir sihir vardı.

Bölgemizde kozalak çok olduğu için onları toplar yakardım, sabırla yeşil bir ateş çıkmasını beklerdim. Çıkmazdı !

Yıllar geçti sihirli kozalağın sihirlerine rastlamamıştım. Ama bir gün... Bir gün ve daha sonraki günlerde kozalaktaki sihri buldum. Evet sihirli kozalaklar gerçekten de vardı.

Tüm çocukluğum boyunca aradığım sihirli kozalağı (yöresel adı; gıcıme) Arkut dağlarında bulmuştum. Henüz delikanlılık çağlarında, 18-19 yaşlarındaydım.

Arkut dağının en tepesinde, (bildiğim kadar 1850 metre rakımda) bir barakamız vardı. Ahşaptan yapılmış, tavanı tenekelerle kapatılmış, küçük ve ilkel bir barınaktı..

Yaz tatillerinde tek başıma bazen atla, bazen yürüye yürüye dağa tırmanır ve o muhteşem barakama giderdim. Yanımda sadece bir-kaç günlük yiyeceğim olurdu. Yiyeceğim bittiğinde yine aynı keçi yolundan kasabaya iner, yanımda taşıdığım çöpleri çöplüğe atıp, yeni yiyeceklerle barakama geri dönerdim.

Dağın başında küçük bir yaylada, ilkel bir barınakta tek başıma yaşıyor ve hiç kimseyle konuşmuyordum. Ben kimseyle konuşmazdım ama, her sabah kapımı açtığımda kapının önünde bir tas süt, bir tas yemek, taze ekmek ve iki yumurta bulurdum.

Yaylanın anneleri tek başına yaşayan bu ana kuzusuna kıyamaz, kapının önüne sessizce yiyecekler bırakırlardı. Yiyecekleri büyük bir şükran duygusuyla içeri alır, kaplarını yıkadıktan sonra kapının önüne bırakırdım. Görünmez anneler boş kaplarını geri alırlar ve ertesi sabah yine bırakırlardı. İlk zamanlar kapların içine para bırakmıştım, anneler büyük bir gönül zarafetiyle parayı kapının altından içeri atmışlardı. Utandım, bir daha bırakmadım.

Geceki yakacağımı toplamak için sabah erken saatte dağ yollarına düşer kuru köknar ya da köknar dalı arardım. Kuru dalda bir tane bile yeni sürgün görürsem kesmeye kıyamazdım. Bir kucak odun için akşama kadar gezdiğim olurdu. Bazen ocağın kolay tutuşması için kuru kozalakları ceplerime, koynuma doldururdum.

Yanımda taşıdığım baltanın ağzını ağaçlar görüp korkmasın diye sarardım. Bunu Yunus Emre’ den öğrenmiştim. Kuru dalı keserken ağaçla konuşur bu yakacağı verdiği için teşekkür eder, sever, okşar, odunları iple sırtıma sarar evime dönerdim. Benimle birlikte inekler de dönerdi evlerine. Çünkü gün batmak üzeredir.

Küçük yaylanın bir de derme çatma camisi vardı. Günün ilk keyfi sabah ezanını dinlemek olurdu. Ezanla uyanır, soğuk evin içinde battaniyeme sımsıkı sarılır, ezan bitince kalkardım. Ocağı yakıp üzerine çaydanlığı sürer, çay demlenene kadar ormanda gezerdim. Döndüğümde mis gibi kokan bir çay ve sıcacık bir kulübe beklerdi beni. Tabi bir de görünmez annelerin bıraktığı yiyecekler.

Bir sabah yine gün doğarken çıktım evden. Ormanın alaca sessizliğini ve sabah kokusunu yaşamak istiyordum. Orman o kadar sessiz ve sakin olurdu ki, ayak seslerimden ben bile rahatsız olurdum. Bu yüzden bir yere oturur, sessizliğini dinlerdim. Uzaklardan gelen horoz seslerinden ve köpek havlamalarından başka hiçbir şey duyulmazdı. Ama o sabah başka bir ses daha duydum... Sihirli kozalağın sesini...

Siz hiç çatlayan tohumun sesini duydunuz mu bilmiyorum. Duymadıysanız, mutlaka duymanız gerekir. O bir büyüdür... O varoluşun ve yaşamanın büyüsüdür. Kısacık bir ses duyarsınız. “Çıt...” Her çıtta bir büyü, bir sihir gizlidir. Her çıtta bir köknar ormanı gizlidir.

O sabah gün yükselirken, ormanı çıtırtılar kaplamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalıştığımda hemen önümdeki köknarın dalındaki bir kozalağın “çıtlamasına” hem kulağımla hem gözümle tanık olmuştum. Kozalak sihirli bir güçle ansızın açılmış ve her yeri uçuşan pervaneler kaplamıştı. Yaşadığım şaşkınlığı size anlatabilmem mümkün değil.

Kozalak, geleceğin ormanını oluşturmak için çıtlamış ve tohumlarını fırlatmıştı. Uçuşan pervaneler çam tohumlarıydı. Onlarla birlikte ben de fırladım. Bir pervaneyi gözüme kestirip takip etmeye başladım. Aynı tohum muydu bilmem ama, bir tohumun hızla uçuşurken birden durduğunu ve döne döne yere doğru alçaldığını gördüm. Sanki içinde bir pilot vardı ve konacak bir yer arıyordu. Bir süre daha sağa sola uçuştuktan sonra bir kayanın dibine indi. Kaya havadaki hafif rüzgarı engellemiş ve tohum kendisi için en güvenli yer olan kuytuya inmişti. Yaşadığım coşkunun, sevincin, hazzın değerini anlatamam. Hayatımda tanık olduğum en muhteşem olaydı. Bir orman ana rahmine düşmüştü.

Tohumu saklayan kaya benim her sabahki ziyaret yerim olmuştu. Her sabah gidiyor ve tohuma bakıyordum. Hiçbir hayat belirtisi görmüyordum. Tohum düştüğü gibi duruyordu. Bir sabah tohumun yok olduğunu gördüm. “Bir böcek ya da karınca götürmüştür” diye düşündüm. Yanılmışım.

O yaz üç hafta yaşamıştım dağda. Dağdan inip Ankara’ ya döndüğümde yaşadığım mucizeyi bir sevgiliyi düşünür gibi düşünüyor, bu düşüncemle her gün hasretlerimi besliyordum.

Kışa doğru dayanamadım iki günlüğüne ormanıma geri döndüm. Eve girmeden önce kayayı ziyarete gittim.

İşte mucize oradaydı. Kayboldu zannettiğim tohum, toprağın altına girmiş ve sürgün olarak geri dönmüştü. Tepesinde kurumuş pervanesiyle bir santimlik bebek köknar kayanın kuytusundan ormana merhaba demişti. Şimdi kocaman bir köknar oldu...

Yıllar sonra, oğlum henüz 13 yaşındayken birlikte yaşadık. Bunu başka bir zaman anlatmak istiyorum.

Ama öğrendim ki, sihirli kozalak varmış. Bir masal kitabının içindeki sihir bana yıllar sonra bir sihri yaşamayı öğretmiş. O kitap yüzünden ormanda tüm dikkatim kozalaklarda olmuştu. Ben ve oğlum bu sihir sayesinde her insanın göremeyeceği bir büyüye tanık olmuştuk.

İşte bir masal kitabının yaşattığı sihir buydu.

Unutmayın, tüm kitaplar sihirlidir ve her kitabın bir büyüsü vardır. O kitabın büyüsü de yaşadığım güzellik ve bu yazıdır.

Siz de bu sihri yaşamak ve çocuklarınıza yaşatmak isterseniz ormanları koruyun. Bunun için de cep telefonunuza yangın yazıp 3919’ a gönderin. Bir yangın uçağı ile pek çok sihirli kozalağı kurtarın. Sadece 6 YTL’ ye bir sürü sihrin sahibi olun.

Fotoğraf: Kutlu Can Sineklioğlu - Genç orman
 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..