Yaş kemale erdikçe, yaşadığımız yerler daha bir anlam, kıymet kazanıyor. Ona baktığımızda herbir köşesi kimbilir neleri hatırlatır bizlere. Böyle bir günün seyrinde onu izlerken, bu dizeler döküldü..
kibar olmayan dillerde; kör, topal, çolak, kamburdur adımız. göremez,yürüyemez, tutamaz derler bazen de… demezler ki, engeline engeller ekliyoruz görmeyene, yürüyemeyene..
gönlüm der ki; ''sakın yaşlanma atla, zıpla'' dizlerim de der ki; ''acısını ben çekiyorum fazla şımarma !'' & böyle kalsın... bırak, çi..
Bugünün sevincinde göğsümüzde bir gurur İnancına dayanır aydınlığın gereği Özgürlük meşalesi yüreklerde kor durur Eğilmeyen başların bükülmezken bileği Saltanat heves..
Gittin.. gelmeden hiç bir iz yok açıp kapadığın kapılardan elime dokunan ayağımdaki çorapta cebimdeki mendilde bile hatıran yok bana sarılan gittin.. gelmed..
Bu akşam efkârlandım yine Hüznün nevalesini yüklendim Düşüncelerimi önüme serdim Ağladım. Uzaklar ‘’gel’’diyordu ''Gel hadi neyi bekliyorsun! ’’ Bir şarkı tuttur..
bir kıvılcım olacak ölümün belki de onun için öldün unutulmayacakların bahçesinde bundan böyle gonca gülsün... Öldüğünü öğrendiğim ilk anda döküldü yüreğimden... Bu canlar..
sabahlarımda kızarmış ekmeğin gecelerimde teninin kokusu yok yorgun başlıyor güne telaşelerim neşelerim.. ekmek arasıyla doyuyor insan.. bu..
bir kadınım.. çocukluğunu masallarda yaşayan siyah önlüklü yılların taşlı yollarında kar boranla tanışan bir kadınım aşkları yasak rüzgarıyla savrulmuş uçuşan özgür..
saçların beyazlığında yakaladık özgürlüğü sonuçların cesaretinde yakaladık böyle mi olmalıydı? çizemediğimiz resimlerde mi kalmalıydı, renklerimiz. konuşamayan sözle..