git dedin gittim gel dedin geldim sev dedin sevdim şimdi öl diyorsun öldüm... ..
seviliyordun sevmelerden yoksun eski aynada tarayıp saçlarını oje sürüyordun parmaklarına renkli renkli huzur veren eller hiç dokunmadı saçlarına kırışmış çarşaflarda ..
Ben karanlık bir adamım kendini aydınlatamayan. Kanayan yerlerimi sar diyorsun uçuklu dudaklarınla. Karanlık bir adamım saçlarını taramayan. Yaşlı bir sonbaharım yaprakları dökülm..
Çocukluğumdan kalan birkaç fotoğraf var beni heyecanlandıran. Kırmızı bir bisiklet, babamın bana alması için ağladığım, küstüğüm kırmızı bisiklet. Selesinde o güneş saçlı yüzü kirli çocuğu taşıyan...
gecikmiş zamanlar kenti burası yaralarını kaşıyan kaşıdıkça kanatan insanların kenti usulca geçiyorum geçmişe ve sen öpüyorsun uçuklu dudaklarımı kaşıdıkça kanıyor yar..
Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum, ama sanırım beş ya da altı olabilir. Anneme sürekli babamı soruyordum; annem gözlerime bakmadan “gelecek” diyordu. O yaşlarda insan babasını özlüyor yüzünü bile hatı..
Kırmızı bir şarap, ayaklarımı ıslatan dalgalar ılık esen rüzgâr. Sessizlik, bir tek yoksun. Şikâyetçi değilim ayrılığın o vahşi tadını seviyorum. Çünkü ayrılık olmasa kaçacağım bir deniz kıyısı olm..
Bir uçağım olsa üstü açık Rüzgâr yalasa yüzümü Tepeden baksam size Uzaklarda, hiç ayaklarımı sokmadığım denizde Salsam oltamı Bir denizkızı takılsa
sanki İstanbul gözlerin yok olmaya hazır tükenmeye, tüketilmeye yağmalanmaya sanki bezmiş gözlerin umudunu yitirmiş unutulmuş yaşlanmış sanki ..
Aynalar yalan mı söyledi bize? Gördüğümüzü sandığımız biz değil miydik? Bu yaşama haksızlık yaparak kirleten biz değil miydik? Sonra soyduk karanlık bir gecede intiharı Tabancanın namlusuna verilen..