Bazen bu şehirde, nüfus sayımındaki sokakların sessizliği gibi, her köşe ve kaldırımda, yaşandığı andan bugüne kadar orda öylesine kalakalmış en az on yıllık anların izleriyle karşılaşırım. Hınca hınç insanla dolu caddelerin içinde hayalet gibi, o gün bıraktığın gibi, o gün giydiğin giysilerle dolaşırlar. O kaldırımları yeni aşklara, acılara, umutlara teslim etmek istemezcesine. Belki de senin, "göreviniz bitti" demeni beklerler. Sen görevi sonlandıramazsın, onlar bilinçsizce acıya devam ederler. Hafızanı kaybettiğin ya da alzheimer'a yakalandığın olağandışılıklar için istifaları ceplerinde hazır olsa da, aslında senin ölümünü beklerler. Yani kısaca o hayaletlerin ara sıra yolladığı mektuplar bunlar. Bazen o benim için çok önemli olduğunu bildikleri; o kıyıdaki pastanenin yerinde, uçurum sorabileceğim bir intiharcı açıldığını belirten faydalı olduğunu sandığım bilgiler de sunabiliyorlar. İşte benim yazdıklarım, onlardan intihaldir.