Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bugüne kadar yaptığım en iyi şey diyebilmek!

Bugüne kadar yaptığım en iyi şey diyebilmek!
 

Sayılı günler tez geçer demiş atalarımız. Sayılıydı günler ve tez geçti. Döndük ekmek teknemize. Yediklerimizi içtiklerimizi bir kenara bırakıp gezip gördüklerimizi anlatalım.

Onbir günlük tatil için oğlumla birlikte Dikili’ye gittik. Aile palastaki yerimiz ise çoktan ayrılmıştı! :))

Bugüne kadar karayolunu tercih ettiğim için görme fırsatı bulamadığım İzmir’i havadan görmek müthişti. Oya gibi işlenmiş İzmir’in güzelliği, girintileri-çıkıntıları ressamları kıskandıracak nitelikteydi ve keşke havada fotoğraf çekim noktaları oluşturulabilse dedirtiyordu insana. Herkesin İzmir’i en az bir kere havadan gömesi lazım dedikten sonra gelelim onbir günümüzü geçirdiğimiz Dikili’ye.

Antalya’ya göre çok daha serin ve İzmir’in şirin bir ilçesi olan Dikili, genellikle yazlıkçıların ve Almancıların rağbet ettiği bir sayfiye merkezi gibi. Dikili güzeldi güzel olmasına ama bana “bugüne kadar yaptığın en iyi şey” dedirten ve beni asıl heyecanlandıran bu değildi. Beni asıl heyecanlandıran çok çok önce planladığım ve bugüne kadar gitmemiş; gidememiş olmaktan hicap duyduğum Çanakkale-Şehitlikler ziyaretiydi…

Bu amacıma ulaşmak için öncelikle münferit olarak gitmenin yollarını araştırdıysam da bunun pek akıllıca bir iş olmayacağına karar vererek Çanakkale tur şirketlerini araştırmaya başladım. İnternetten yaptığım kısa bir gezinti sonrasında RSL tura ulaştım. Hemen telefonla arayıp Eceabat’ta bir gece konaklamalı pakette yerimi ayırttım. Tabii ki bu yolculukta bana eşlik edecek olan sevgili yol arkadaşım Reyhan’la birlikte.

Anlaşmayı yaptıktan sonra Eceabat Hotels’den sevgili Hafize YILMAZ ‘ın müthiş yönlendirmesi ve bizi Eceabat Feribot İskelesi’nde karşılamasıyla birlikte sorunsuz bir şekilde otele ulaştık. Valizlerimizi odamıza bırakıp hemen bizi rehberimize ulaştıracak olan yemeğe çıktık. Saat 14’de müthiş rehberimizle birlikteydik. Müthişti zira daha önce kendisini internette izlemiş ve hayran kalmıştım. Gökte ararken yerde bulmak dedikleri bu olsa gerekti!  Çanakkale’yi anlatmıyor adeta yaşıyor-yaşatıyordu. Böylelikle rehberimiz Bayram Er’in kılavuzluğunda ziyaretlerimize başladık.  

Sırasıyla: Conkbayırı Yeni Zelanda ve Atatürk Anıtı, Alçıtepe Köyü Salim Mutlu Müzesi, İkiz Koyu, Ertuğrul Koyu Yahya Çavuş Şehitliği, Seddülbahir Köyü, Çanakkale Şehitler Abidesi, Morto Koyun'da Çay Molası, Şahindere Sargı Yeri Şehitliği, Soğanlıdere Sargı Yeri Şehitliği, Havuzlar Şehitliği, Kilitbahir Kalesi, Namazgah Tabyası, Rumeli Mecidiye Tabyası ve Seyit Onbaşı, Bigalı Köyü Atatürk Evi, Büyük Anatafartalar Köyü, Anzac Koyu ve Arıburnu, Mehmetciğe Saygı Anıtı, Kanlısırt Avustralya Anıtı, Kırmızı Sırt Tünel ve Siperler, 57. Alay Şehitliği ’ni ziyaret ettik. Şehitlerimize minnetlerimizi sunup Fatihalarımızı okuduk.  Ve bugüne kadar gelemediğimiz için kendilerinden af diledik. Umarım bizleri affederler!

Bana göre Hacca dahi gitmeden önce gidilecek ilk yerdir Çanakkale. Çanakkale’ye gitmeden hacca gitmek yarım kalmış ibadet gibi geliyor bana. Hele ki 16 saatlik yoldan gelip (uçak yolculuğuyla) geceyi sahilde geçirip, daha gün ışımadan şehitleri için ayin yaptıklarını öğrendiğim Avusturalyalıları, Yeni Zelandalıları, Anzakları duyduktan sonra.  Neyse ki geç de olsa bu görevimizi yerine getirmiş, bir nebze olsun huzur bulmuştuk. Orada olmak, şehitlerimize Fatiha okuyabilmek anlatılmaz bir duygu.

Öncelikle ayak bastığınız her metrekarede birden fazla şehit olma ihtimali insanın canını yakıyor. Nereye basacağınızı şaşırıyor, ““İlkbaharda sakınarak yere bas; tabiat ana hamiledir” diyen o meşhur Kızılderili sözünü anımsıyor, “ya Çanakkale’de nereye basılır usta” diye sorasınız geliyor. Şehitlerin canını incitme ihtimali kanınızı donduruyor.

Tüm bu yolculuk sırasında beni bahtiyar eden tek şey ise göz alabildiğine; neredeyse her metrekaresi ağaçlandırılmış şehitlikler oldu. Onların her birinin bu ağaçların gölgesinde yatıyor olma ihtimali bir nebze olsun yüreğimi soğuttu. Ruhları şad olsun!

Her ne kadar gezip gördüğüm bu yerlerin hepsi beni çok etkilediyse de iki yer vardı ki bendeki etkisi apayrı oldu. Biri, görür görmez “işte yaşamak istediğim yer” dediğim Bigalı köyü, diğeri ise 57. Alay Şehitliği. Birine pılıyı pırtıyı toplayıp yerleşesim geldi, diğerini anlatmaya sayfalar yetmez.  

Bigalı ’ya yerleşesim geldi zira kısa bir süreliğine de olsa büyük Türk Atatürk’ümün burada yaşamış olması, şimdilerde pek az kalsa da evleri, sokakları ile tıpkı benim köyüme, dedemin kendi elleriyle yaptığı o taş evlere, Gebece’min sokaklarına benzemesi yeter nedendi.  

Hani, insanın insanı duyabildiği, camdan- cama, candan-cana konuşabildiği sokaklardı o sokaklar. Sonuna kadar kapalı değil, sonuna kadar açık olan kapılar-pencereler. Evler çamurdan taştan olsa da yüreklere çamur bulaşmamıştı daha…

Dolayısı ile ne o yılları ne Çanakkale’yi anlatmaya değil bu makale, kitaplar yetmez. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın Çanakkale’yi anlatmak az kalır. Onun için gitmek, görmek, yaşamak lazım. Çocuklarımıza Çanakkale’yi anlatmak, kavratmak lazım. Üzerinde yaşadığımız ve adına vatan dediğimiz bu toprakların hangi şartlarda kazanıldığını ve bize emanet edildiğini hatırlamak-hatırlatmak lazım. Birileri okyanusları aşıp geliyorken biz hala gitmedik-gidemediysek utanmak lazım!

 

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..