Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Macit Şirin ile sanata dair

Macit Şirin ile sanata dair
 

''Sanatın en önemli özelliklerinden biri, ortak ilgi ve beğeni oluşturarak toplumu birleştirmektir!'


Macit Şirin, 1985 yılında, henüz 13 yaşındayken Obam Halk Dansları Topluluğu’na kabul edildi ve dansa başladı. Pek çok insan için zevkli bir hobi, sosyal faaliyet olarak görülen dans, Macit Şirin için ise bir yaşam biçimi olmaya başlamıştı. Bornova Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra Ege Üniversitesi Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü'ne girdi. 1989-1999 yılları, Macit Şirin için başarının koşar adımlarla kendisine geldiği yıllar oldu. Dansçı ve koreograf olarak çeşitli yarışmalarda dünya birincilikleri ardı ardına gelmeye başladı.

1999 yılında Ege Üniversitesi Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü'nden mezun olan Macit Şirin, 1999-2002 yılları arasında dans hayatına kısa bir ara verdi. Bu dönem “koza örme ve kozadan çıkma” dönemi olarak düşünülebilir. Aynı zamanda dans konusunda yapılan çalışmaları değerlendirme, yeniden yorumlama ve yeni bir ufuk açma zamanıydı. 2002 yılı Macit Şirin için “tango” olarak doğduğu yıldır. Latin Amerika’nın bu tutkulu ve sıcak dansı İzmir ve çevresi tarafından yeniden tanınmaya başladı.

2005 yılında dansla yükselen bir kariyerin taçlandığı proje olan İzmir Dance'n Sport’u kurdu. Macit Şirin için : “ Dansın uzaktan izlenen değil, içinde kendimizi bulacağımız bir yaşam biçimi olması açısından öğrenilmesi, öğretilmesi ve yaşanması gerekir; dansa ve dans etmek isteyenler için çaba sarf etmek gerekir” dediği tarihtir.

Biz de sizler için değerli sanatçımızla bir röportaj yaptık. Dansın gelişimini, toplumumuz için taşıdığı önemi ve iyi birer dansçı olabilmek için nasıl bir yol izlemek gerektiğini, dans hayatı boyunca edindiği bilgi ve deneyimler doğrultusunda bizlerle paylaştı. Bu keyifli sohbet için kendisine teşekkür ediyor ve sizleri röportajımızla baş başa bırakıyoruz.

Dans hayatına nasıl başladınız?

Ben de her dans eden yüz insandan doksanı gibi halk danslarıyla başladım. Önce ilkokulda bir dans ekibi vardı, ona katıldım. Ancak gerçek anlamda, ortaokul sonlarına doğru, yaşadığım mahalledeki halk dansları derneğinde başladım. O derneğe katılmam beni buralara getirdi diyebilirim.

Uzun süredir dans dünyasının içindeki birisi olarak, bu süre içerisinde Türkiye’de dans ne gibi değişimlere uğradı?

Türkiye’de dans inanılmaz bir şekilde değişti ve gelişti. Ancak maalesef aynı hızda da dezenformasyona uğradı. Her dans alanının müthiş bir çabayla ileriye taşıyanı olduğu gibi, yetersiz eğitim ile yıkıcı bir şekilde yozlaştıran kişileri de oldu. Ama yine de dans kazandı. İyiler daha büyük çabalar ile dansın her alanını çok ilerilere taşıdılar. Ancak ne kadar çabalasak da, halk danslarımız hariç, birçok alanda henüz uluslararası anlamda yeterli bir seviyeye ulaşmış sayılmayız. İstisnai örnekler hariç tabi ki. Çünkü bazı istisnalarda dünya çapında başarılar elde ettiğimiz görülüyor. Bu durum dansın Türkiye’de emekleme aşamasında olmasının sonucu diyebiliriz.

Değişen hükümetlerin dansa her hangi bir yönde etkilerinin olduğunu düşünüyor musunuz?

Dans hayatım boyunca her hangi bir hükümetten, halk dansları hariç, ciddi bir destek görmedim. Halk danslarında Devlet Halk Danslarının kurulması, Halk Dansları Derneklerinin kurulması, Kültür Bakanlığı’na bağlı grupların kurulması ve bunların dünyayı dolaşması gibi çabalar oldu. Bunun iki sebebi var: Halk danslarında dünya çapında başarılar elde edildiği için bunun bu şekilde ilerlediğini düşünüyorum. İkincisi halk dansları alanında dansçı bulmak daha kolay olduğu için bu alanlara yatırım yapıldığını düşünüyorum. Ama halk dansları dışında her hangi bir alanda ciddi yatırımlar yapılmadı. Şuan ki mevcut hükümetin muhafazakar yapısı beni endişelendirse de, şöyle bir ironi de var: Dans Sporları Federasyonu’nun bu hükümet döneminde kurulması gerçekten ilginçtir. Bu konularda yerel yönetimler daha başarılı gidiyor.  Halk dansları dışındaki danslara katkıları oldukça yüksek.

Sanatın en önemli özelliklerinden biri, ortak ilgi ve beğeni oluşturarak toplumu birleştirmektir!

Sizce Türkiye’de dansa yeterli değer veriliyor mu? Verilmiyorsa sizce nedenleri nelerdir?

Bence Türkiye’de sanatın hiçbir dalına değer verilmiyor. Bunu sadece dansla sınırlandırmamak lazım. Atatürk’ten bu yana hiçbir devlet adamı konu üzerine yeterince eğilmemiş maalesef. Daha doğrusu sanatın önemini de anlayamamış, sanatı önem olarak ikinci plana, hatta en arkalara atmış. TRT 70’lerin başına kadar batı eksenli müzikle sanata destek vermiştir. Atatürk döneminden 70’lerin başına kadar TRT içerisinde batı müziği ve tango orkestraları kurulmuştu. Bunlar TRT tarafından ciddi bir şekilde destekleniyorlardı. Bu orkestralar sayesinde bu müziklere eşlik eden danslar da gelişiyordu. Ancak yetmişlerin başında MSP’nin hükümetin başına geçmesiyle, tüm Türkiye’de sanat, başta TRT olmak üzere doğu yönüne kaymıştır. TRT’deki batı müziği ve tango orkestralarının kapatılıp bunların yerine Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği orkestralarının kurulmasına yön vererek batıya dönük etki hızla doğuya yönelmiştir. Bu süreçten sonra şehirlerdeki balo salonları yerlerini türkü mekanlarına bırakmış, salon ve balo kültürü giderek yok olmuştur. Doğuya yönelik sanatsal faaliyetlerin aktif hale gelmesi elbette çok değerlidir. Ancak bu sırada batıya yönelik sanatın yok sayılması ne yazık ki büyük bir yanlıştır. Ancak ben bunun bilinçli bir çaba olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül sonrasında bu durum kendini tamamen eğitimsiz bir eğlence kültürüne bırakmıştır. Bu süreçten sonra büyük bir özveriyle hizmet eden opera ve baleler bile baskı altında ezilmişlerdir.

90’lar için konuşacak olursak, bence 90’lar Türkiye’de tekrar eşli danslar ve tangonun doğuş yıllarıdır. Bunun birçok sebebi var. Eşli danslarla ilgili şöyle gelişmeler oldu: Türkiye’ye çok ciddi dans grupları geldi. Bunların en önemlisi Tango Pasion’dur. Dünya çapında gösteri sanatlarıyla uğraşan gruplar gelince, insanların algıları bunu yapabiliriz yönüne kaydı tekrar. Aynı zamanda bale için de 90’lardan sonra, izleyici sayısı azalma gösterse de, yetenekli ve özellikli dansçıların daha fazla ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Ama bunların dışında en önemlisi 90’lardan sonra, halkın gerçek sanattan uzaklaşması, popüler kültürün etkisinde kendisini yok etme sürecine girmesidir. Çünkü popüler kültür, tüketici kültür sanat üzerinde baskıcı bir durum oluşturmuştur. İnsanlar bu alandan beslenemez hale gelmişler ve bununla ilgili kaygılar artmıştır. Sanatın gerçek uygulayıcıları ve takipçileri birikimlerini arttırdıkça ve yeteneklerini geliştirdikçe beğenileri değişmiştir. Ancak bu yozlaşmış kültürün yarattığı, sanat da diyemeyeceğimiz, olgunun arkasında koşanlar maalesef çok sığ bir noktada kalmışlardır. Dolayısıyla bu iki topluluk arasındaki bilgi, donanım ve beğeni makası açılmıştır ve birbirinden uzaklaşmıştır. Oysa sanatın en önemli özelliklerinden biri ortak ilgi ve beğeni oluşturarak toplumu birleştirmektir. Maalesef sanat bu anlamda gereğini yerine getiremez, toplumdan beslenemez bir hale gelmiştir. En büyük sıkıntı da budur.

Dans çok barışçıl bir şeydir!

Eşli danslar dediniz… Siz de eşli danslardan Arjantin Tango konusunda uzmansınız. Eşli dansların Türkiye’deki gidişatı nedir ve neler yapılması gerekir sizce?

Bahsettiğim gibi 90’lardan sonra eşli danslar bir ivme kazandı. Şu an toplum içerisinde bununla ilgilenen insan sayısı çok fazla. Sosyal yapının içine entegre olmuş durumdadır. Buradan artık geriye dönüş olamaz… Eşli dansların tabi ki birçok alanı var ve aynı zamanda bunun, sosyal anlamda yapılanı olduğu gibi sportif anlamda yapılanı da var. Sosyal alanda başarılı olduğumuz söylenebilir. Sportif alanda da kısmen başarılar sağlandı ancak bunların daha büyük başarılara ulaşabilmesi için, klasik bale gibi çok küçük yaşlarda eğitimine başlanması gerekir. Temel olarak burada şu noktaya geliyoruz: Eğitim! Tüm bu bahsettiğimiz alanların başarısının artmasının yolu, bu alanlarla ilgili okulların açılması, böylelikle bu konservatuarlardan, dans okullarından mezun olan insanların, öncelikle dansçı olarak ama daha çok eğitmen olarak, bu safhadan sonra olaya yön vermeleridir. Bu önümüzdeki 50 yıl içerisinde Türkiye’deki dans algısını dünya üzerinde kökten değiştirecek bir proje olacaktır. Tüm bunlar eğitimli insanları arttırıp, tabi ki bunu ilköğretim aşamasındaki ders programlarının içine sokup buradan dansçıları keşfedip, çok küçük yaşta eğitip yetiştirmekle mümkün olacaktır. Bu şu açıdan önemlidir: Dans çok barışçıl bir şeydir. Topluma en önemli katkısı bu şekilde olacaktır. Sosyal bir şeydir. İnsanların davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini olumlu yönde etkiler. Bu yüzden eşli dansların gelişmesi Türkiye’de toplumu oluşturan bireylerin birbirleriyle ilişkilerini bir norm içerisinde barışçıl bir şekilde yürütmeye yöneltecek en önemli dinamiklerden bir tanesidir.

Bu bağlamda eşli danslar, küçük yaştan ele alınıp, daha sonrasında da dediğim gibi bunun okulları içerisinde yönetilmeli ve büyütülmelidir. Tabi ki bazı alanlarda, yeni yeni görüyoruz ki, Arjantin Tango benim alanım olduğu için söylüyorum, Türkiye çok büyük başarılara imza attı. Ancak bunlar her yönüyle bireysel başarılar. Hala toplumsal olarak başardığımızı söyleyemeyiz. Umuyorum ki, çok kısa zamanda, daha kurumsal olarak dünya çapında bazı şeyleri başarmış olacağız.

Son olarak dans hayatına yeni atılacak ya da atılmış gençlere neler söyleyebilirsiniz?

Bence gençlerin en önemli özellikleri çalışkan olma becerisini kazanmak olmalıdır. Yani dansla ilgilenen kişilerin önce çalışkan olması zaruridir. Çünkü dans en fazla çalışma isteyen sanat dallarından biridir. Bütün alanlar içerisinde, en zor meslekler arasında yer aldığı araştırmalar tarafından kanıtlanmıştır. Çünkü dansçıların hem dans etmek gibi hem de öğretmek gibi bir görevleri vardır. Yani iki zor alan iç içedir. Dolayısıyla bunu yürütmek çok zordur. Bu yüzden dansçılar çalışkan olmak zorundalar. Maalesef beden en çabuk unutan ve en zor öğrenen enstrümandır. Beden, öğrenme aşamasını çok uzun süreçlerde başarabilen, uygulamadığımız zaman öğrendiğini en çabuk unutan enstrümandır. Bu nedenle kişi hiç durmadan çalışmalı ve sınırları aşmalıdır. Gençlerin dansta başarılı olmasının yolu %20 yetenek, %20 plan ve %60 çalışmadır. İstediğiniz kadar yetenekli olun program, hedef ve çalışma olmadan hiçbir yere varamazsınız. Bu yüzden; eğer olabiliyorsa bir eğitmenle çalışmanız, eğer olamıyorsa kendinizi bu çalışma disiplini içerisine sokmanız gerekir. Bunu başarabilirseniz çok iyi yerlere varırsınız.

 

RÖPORTAJ: DENİZ KUSUN

 
Toplam blog
: 5
: 372
Kayıt tarihi
: 17.04.14
 
 

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi-Gazetecilik ..