Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '17

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Nasıl bir dil eğitimi istiyorum?

Nasıl bir dil eğitimi istiyorum?
 

Alıntıdır...


Tercümanlık bölümünde okurken, okulda gördüğümüz İngilizcenin bir hiç olduğunu öğrendim. 3 farklı lisede okudum. Hepsinde dil bölümündeydim. İlk ve ortaokul dönemlerimde de en ağırlık verdiğim ders İngilizce dersiydi. Üniversiteye gelmeden önce derslerde hiç İngilizce konuşulduğunu duymadım. Turistlerin dışında hiç yabancı bir insanla tanışmadım. Hiç yurt dışına çıkmadım. Üniversitedeyken bunların hepsini yaptım. Üniversiteden sonra küçük bir dünya turu da yaptım. İşte o zaman İngilizceyi, Fransızcayı, Rusçayı hatta azıcık bildiğim Almancayı bile kullandım. Yarım dönem aldığım Almancayı Avusturya ve Almanyada ciddi derecede ilerletebildim. Tabi ayrıldıktan sonra unuttuk.

Her linguist, tercüman, filolog ve dil öğretmenleri şunu bilir ki; dil çok haindir. Kullanılmadığı zaman anında aklımızdan çıkar. Cambridge Üniversitesinin araştırmasına göre; eğer hiç çalışmazsak bir gün içerisinde konuştuğumuz dilin ertesi gün sadece %30'u aklımızda kalıyor. Her şey uçup gidiyor. Bunlar bilimsel gerçekler. Türkiye'de dil eğitimi daha yeni yeni kendine yer ediniyor. Stratejiler, planlar ve hedefler konuluyor. Ancak İsviçre'de gördüğüm o çocuğun seviyesine daha ulaşabilmiş değiliz. İsviçre'de 5-6 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk tam 5 dilde annesine ve bana Zürih'i tanıtmıştı. İddiaya girerim ki bizim çocuklar orayı Türkçe dilinde bile zor tanıtır. Zira lisede görev yaparken öğrencilere bir test yaptım. Describe Yourself! Kendini tanıt! Sadece adını söyleyip bırakanlar oldu. En kralı 3-4 cümle kurabilmişti. İşte gelinen nokta bu. 

Peki neden böyle? Çünkü realist değiliz. Hala hedeflerden çok uzağız, çünkü bu savaşı yapacak yeterli teçhizatımız yok. İşi linguistlere, filologlara, tercümanlara, uzmanlara, proflara bırakmıyoruz. Her MEB Bakanı kendisiyle beraber bir sistem getiriyor. Oturamayan sistemler başka sistemlerin üzerine biniyor. Sonuçta çocuklarımız betondan tuğladan bir bina olmak yerine, iskambil kağıdından bir duvar oluyor. Lise ve üniversite yıllarında da bu yapı başlarına çöküyor. 

Gerçekçi olalım, evimizde hiç kullanmadığımız bir cihazı veya eşyayı bulundurur muyuz? Hiç ütü yapmayan birinin evinde neden ütü olsun ki! Dolayısıyla yurt dışına çıkmadıktan veya onlarla tanışmadıktan görüşmedikten sonra çocuk kendi kendine bunu bir "ders" yani zorunluluk olarak görecektir. 

Ülkemiz saraylar yapmaya, uçaklar almaya, yollar, köprüler vb. şeyler yaptırmak için para bulabiliyor. Dolayısıyla bu kadar çocuğu ne yapalım, nasıl yurt dışına gönderelim, hangi parayla gönderelim demeyelim. Bu açıkça yalancılık olur. Birbirimizi kandırmanın bir anlamı yok. Eğer iyi bir dil eğitimi, matematik eğitimi, fen eğitimi ya da edebiyat eğitimi verilmeyecekse, okul olmanın bir manası yok. Ne yani siz hala okulu sıraları ve sandalyeleri olan, duvarında kocaman bir tahta olan bir beton yığını olarak mı görüyorsunuz? 

Emre ERDEN 

Mütercim Tercüman

Kıcı İlk/ortaokulu İngilizce Öğretmeni 

 
Toplam blog
: 203
: 322
Kayıt tarihi
: 16.11.13
 
 

1991 İskenderun doğumlu. EMU Mütercim Tercümanlık, Amasya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezun..