Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '18

 
Kategori
Yetenekler
 

Öğretmen Olunmaz, Öğretmen Yaratılır!

Öğretmen Olunmaz, Öğretmen Yaratılır!
 

 “Sanatçı olunmaz; sanatçı yaratılır.” denir ya; doğrudur. Gerçekten de bir insan, sanatçı olarak yaratılmamışsa, ne kadar uğraşırsanız uğraşın onu gerçek bir sanatçı yapamazsınız.

Bu söz, öğretmenlik mesleği için de doğrudur. Yani, öğretmen olunmaz, öğretmen yaratılır.

Benim bildiğim “öğretmen yaratılmış” insanlardan biri de Salim Savcı’dır.

Öyle olmasaydı, 27 yıl fizik ve kimya öğretmenliği yaptıktan sonra 1973’te emekli olunca, vaktini kahve köşelerinde, “ver kızı, al papazı” deyip oyun oynayarak, dedikodu yaparak geçirirdi.

Oysa O, “öğretmen” olarak yaratılmış bir insan olduğu için boş duramaz, boş oturamazdı. Eğitime devam etmeliydi mutlaka. Ama nasıl?

Eğitim ve öğretmenlik ille de okulda, ille de sınıfta olmaz. Gazeteler, dergiler, kitaplar ne güne duruyor?

İşte böyle düşünen Salim Savcı öğretmen, 1968’de Ankara’da Gül Yayınevi’ni kurar. Emekli olur olmaz, kolları sıvayıp geçer yayınevinin başına.

Özellikle çocukları ve gençleri düşünerek kitaplar yazar, kitaplar yayımlar.

Emekli olduğu tarihten başlayarak görüş, düşünce ve eleştirilerini yöresel gazetelerdeki köşe yazıları ile yaymaya devam eder.

Gül Yayınevini, 2007’de 84 yaşında iken kapatıp doğum yeri olan Çorum’a bağlı Osmancık ilçesinin Çampınar köyüne döner.

Dönmesine döner de miskin miskin oturup yatmaz yine. Ya ne yapar?

Yeğeni eski muhtar Osman Savcı’nın kurduğu Çampınar Prof. Bahri Savcı Kütüphanesi’nde rehberlik ve danışmanlık görevini üstlenir.

Kütüphaneye gelenlerle Çampınar, Osmancık ve Gümüşhacıköy okullarındaki öğrencilerin sorularını cevaplar. Ayrıca, bu kütüphane adına 14 kitap hazırlayıp yayımlar.

1924 doğumlu olup şu anda 94 yaşında olan eğitimci yazar Salim Savcı bugüne kadar kaç kitap yazdı; kaç kitap yayımladı dersiniz?

10 mu, 20 mi, 30 mu, 40 mı?

Nedir tahmininiz?

Hiçbiri değil. Biraz daha fazla...

50 de değil, 60 da değil.

Tam tamına 72 kitap...

Evet, yalan da değil, yanlış da değil;  yetmiş iki kitap...

72. kitabı elimde, adı Atatürk’ün Manevi Evlatları...

Dahası var. Evet, dahası da var.

Nedir dahası, tahmin edemezsiniz. Açıklıyorum işte:

Basılmaya hazır 23 kitabı daha var.

Basılmış 72 kitapla basılacak 23 kitabı topladığımızda 72+23= 95 ediyor.

Bu demektir ki, Salim Savcı’nın yazdığı kitapların sayısı, şu anki yaşını aşmış durumda.

Haydi, siz siz olun da saygıyla eğilmeyin bakayım, bu çalışkan insanın karşısında.

Bence, iyi bir öğretmenin şu iki özelliği olmalı mutlaka:

“Ne az şey biliyor, ne çok şey bilmiyorum” diye düşünüp yeni şeyler öğrenmek için gece gündüz çalışmalı. Öğrendiklerini de başkalarında öğretmek için ne gerekiyorsa yapmalı.

Sanır ki pek çok kişi, basit bir iştir öğretmenlik: Gir sınıfa, 40-45 dakika vakit geçir öğrencilerle, o güne kadar kendi ezberlediklerini onlara ezberlet.

İyi ezberleyene iyi not ver, iyi karne ver; iyi diploma ver. Ezberlemeyeni sınıfta bırak.

Öğretmenlik bu değildir; bayanlar, baylar, öğretmenlik bu değildir.

Sevgi işi, sevgi mesleğidir öğretmenlik.

Kim ne kadar bilgili, ne kadar güzel ya da yakışıklı olursa olsun, ne kadar şık giyinirse giyinsin, çocukları sevmiyorsa, öğrencileri sevmiyorsa, hiçbir şey veremez; hiçbir şey öğretemez.

Sevgi yoksa korku vardır.

Korkunun olduğu yerde eğitim de yoktur, öğretim de...

Çocuğu sevmeyen, gençleri sevmeyen, dolayısıyla mesleğini sevmeyen sözde öğretmenlerin verdikleri notların, karnelerin, diplomaların da hiçbir değeri yoktur.

Nitekim öyle öğretmenlerin elinde yetişen pek çok hukukçu, mühendis, doktor, din adamı ve siyasetçiyi görüyoruz işte!

Bir meslek sahibi, bir makam sahibi olmuşlar ama “adam” olamamışlar; “insan” olamamışlar.

Yüksek yüksek diplomaları, altlarında çok saygın koltukları, isimlerinin başında çok büyük sıfatları, köşkleri, villaları, bankalarda çok kabarık hesapları, lüks arabaları var ama kaç para eder?

İçtiği sigaranın izmaritini sokağa atanın, kişisel çıkarı için onurunu satanın beş paralık değeri yok benim gözümde.

Ama Salim Savcı gibi 94 yaşındayken bile hâlâ okuyan, hâlâ yazan, bildiklerini ve yeni yeni öğrendiklerini çocuklarımıza, gençlerimize ve halkımıza öğretmek için durup dinlenmeden çalışan insanlara sonsuz bir saygım var.

Merak edip bazı kaynaklara bakanlar, “Salim Savcı’nın doğumu 1926... Dolayısıyla 94 değil, 92 yaşında olması gerek. Neden 2 yaş yükseltiyorsun?” diye sorabilirler.

Haklıdırlar.

Gerçekten de kimliğinde doğumu 1926 görünüyor. Ancak öğretmen yazarımız, son yayımlanan 72. kitabı Atatürk’ün Manevi Evlatları adlı eserinde, “Benim gerçek doğum tarihim 1924’tür.” diyor.

Demek ki, yazarımızın rahmetli babası, “Oğlum 2 yıl geç gitsin askere” diye düşünüp iki yıl geç yazdırmış nüfusa.

Sayın yazarımızın 72. kitabından bir alıntı ile bitirelim; bu söyleşiyi:

    Finlandiya’da çocuklar 7 yaşında okula başlar.
    Ergen oluncaya kadar çok az sınav ve ödevsiz bir okul yaşamı sürer.
    Öğretmenlerin tümü lisans yapmıştır.
    Eğitim giderlerinin tümü devletçe karşılanır.
    Öğretmenlere sınıfta büyük bir özerklik verilmiştir.
    Öğrenciler günde 75 dakika teneffüs yapar.
    Sınıflar 12 kişiliktir.
    Her okulun öğretmeni üniversite mezunudur.
    Okuldan atılma yoktur.
    Öğretmen sendikaları güçlüdür.
    Ve Çok Önemli Bir Madde Daha:
    Okul öncesi eğitim çok kalitelidir.

       Evet, “Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya”dan ne güzel bir fotoğraf sunmuş; Salim Savcı öğretmenimiz.

Ellerine, beynine, yüreğine sağlık!..
Gıpta ederek izledim ben, bu fotoğrafı.

Ya siz hanımefendi?
Ya siz beyefendi?
Ya sizler?

Hüseyin Erkan
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..