Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '16

 
Kategori
Güncel
 

Sadrazam Çandarlı Halil Paşa erik yemiş torununun dişi kamaşmış!

Sadrazam Çandarlı Halil Paşa erik yemiş torununun dişi kamaşmış!
 

Sadrazam Halil Paşa 1439-1453 yılları arasında Osmanlı devletinde sadrazamlık yapmış bir paşadır. Sultan II. Murat'ın saltanatı çocuk yaştaki oğlu Fatih'e bırakıp Manisa'ya gitiiği dönemde fiilen Osmanlı devletini yönetmiştir. II. Murat dönemindeki sadrazamlık göreviyle ilgili herhangi bir tartışma söz konusu değildir. Lakin Fatih'ın tahta çıkmasıyla beraber işler karışmıştır. Adeta Fatih'le yıldızı hiç bağdaşmamıştır.

Bazı tarihçiler bu ihtilafın kaynağının, II. Murat'ın 1444 yılında tahtını henüz 13 yaşındaki oğlu Fatih'e bırakmasının olduğunu söylemektedirler. Buna göre lalası Zağanos Paşa'nın Fatih'e yaptırdığı işler Çandarlı Halil Paşa'yı rahatsız etmiştir. Ve yine bu tarihçilere göre Halil Paşa'nın dayatmasıyla 1446 yılında II. Murat yeniden tahta geçmiştir. Bu da Fatih'i Halil Paşa'ya karşı kinlendirmiştir.  

Dilemmaya tarihi bir örnek olarak verilen ve Fatih'e atfedilen, "Ben padişahsam emrediyorum, ordunun başına geç; yok eğer siz padişahsanız görevinizi yapın" sözü yukarıdaki iddiayı çürütmektedir. Yani bu söz doğruysa Fatih bizzat kendisi ısrarcı olmuştur.

Kaldı ki, II. Murat'ın 1451'de ölmesiyle tahtın tek varisi olarak tahta oturup yerini mutlak surette sağlamlaştırmasına rağmen Fatih, Çandarlı Halil Paşa'nın sadrazamlık görevini devam ettirmesini istemiştir. Ayrıca Fatih'in, geçmiş hizmetlerine bir karşılık olarak, Flipe yakınlarındaki bir köyü, bir malikane olarak kullanması için, Halil Paşa'ya bağışladığı da söylenmektedir.

Esas ihtilafın İstanbul'un fethi konusunda yaşandığı anlaşılmaktadır. Fatih, tahta çıkar çıkmaz, lalası Zağanos Paşa'nın da teşvikleriyle İstanbul'un fethi konusuna yoğunlaşmıştır. Fatih'i deneyimsiz ve sabırsız bulan Halil Paşa bu durumdan rahatsız olmuştur. Hatta o kadar ki fethin son aşamasında bile, Macarların tehdit etmesinden ve Papalığın 30 donanma gemisi yollayacağından bahisle, kuşatmanın hafifletilmesini ya da tamamen kaldırılmasını Fatih'ten istemiştir. 

Çandarlı Halil Paşa'nın bu isteğinden kısa bir süre sonra İstanbul fethedilmiştir. Bizans'la gizli anlaşma yaptığı iddiasıyla da Halil Paşa 10 Temmuz 1453'te idam edilmiştir. Bu şekilde Çandarlı Halil Paşa, Osmanlı'da ilk idam edilen sadrazam olarak tarihe geçmiştir.

Yukarıda kısmen değindiğim gibi Fatih Sultan Mehmet'le Sadrazam Çandarlı Halil Paşa arasında yaşanan ihtilafların sebebi ve idamıyla ilgili iddiaların gerçek olup olmadığı noktasında tarihçiler arasında çok farklı görüşler vardır. Bu konularda ukalalık yapıp ahkam kesmek niyetinde değilim. Tüm iddialardan çok basit ve yalın çıkarımlar yapıp bugüne ışık tutmak istiyorum.

Öncelikle Çandarlı Halil Paşa'nın İstanbul'un fethine karşı çıkmasının rüşvet karşılığı Bizans'la yapılan gizli bir anlaşma olduğu iddiasına değinmek istiyorum. Bugünkü dunyamızda bu tip işleri organize etmek ve kaleleri içten fethetmek için kurulup milyar dolarlara hükmeden ve operasyon yapılan ülkelerdeki -bir propaganda, bir psikolojik hareket aracı olarak öncelikle medya kuruluşları ve yazarlar olmak üzere- bazı kişi ve kurumlara cömertçe para dağıtan sözüm ona vakıfların o dönemde de farklı versiyonlarının olup olmadığını, eğer varsa böyle bir icraatın yapılıp yapılmadığını bilecek durumda değiliz. Bu nedenle gerek dün için ve gerekse bugün için zinhar bir yolsuzluğun yapılmadığını var sayıyorum. Ama yolsuzluğun yapılmamış olması insanları temize çıkarmaya yetmiyor ki!

Ben burada çok basit bir soru soracağım. Soruya geçmeden önce soruyla ilgili olayları kısaca özetlemek istiyorum. İstanbul dünyanın incisi ve çok stratejik bir coğrafi konuma sahip. Çevrede kurulu devletlerin her zaman gözü İstanbul'un üzerinde olmuş. Bu nedenle tarih boyunca değişik devletler tarafından durmadan kuşatılmış. İstanbul Osmanlı için de çok önemliydi, hatta olmazsa olmazdı. Bu nedenle Yıldırım Beyazıt zamanında dört kere ve II. Murat zamanında da bir kere olmak üzere defalarca kuşatılmış ama bir türlü fethedilememişti. İstanbul'un fethinin Osmanlı için, çok bilinen bir Hadis-i Şerif dolayısıyla bir de manevi yönü vardı. Yani Edirne'nin fethinden sonra İstanbul'un fethi, tahta çıkan bütün Osmanlı sultanlarının hayallerini süsleyen bir olaydı. Nitekim fethinden sonra İstanbul Osmanlı'nın başkenti olmuş ve Osmanlı üç kıtaya buradan yürüyüşe geçmiştir. Ve bu olay bir çağı kapatmış, bir çağı açmıştır...

Demem o ki İstanbul'un fethi çok önemli bir olaydı. Bu derece Fatih'i heyecanlandıran bir olaya Çandarlı Halil Paşa karşı çıkmış. Bu konuda tarihçiler arasında bir ihtilaf söz konusu değildir. Halil Paşa; Macarlar tehdit ediyor, Papalık donanma gönderecek, yeni bir Haçlı ordusuyla karşı karşıya kalacağız, sonuçta başarısız olacağız ve devlet zarar görecek gerekçelerini ortaya koymuş. 

Çok muhtemeldir ki; Çandarlı bu görüşlerini sadece kendi iç dünyasında saklamamış, çevresindeki etkili kişilerle de paylaşarak fethi engellemeye çalışmış olmalıdır. Bunun da olumsuz etkileri mutlaka olmuştur. Yani Fatih sadece Bizans'la ve diğer düşmanlarla değil, bir bakıma Çandarlı'yla da savaşmıştır. Çandarlı'ya rağmen fethi gerçekleştirmiştir.

Çandarlı tamamen devleti düşünerek böyle bir görüş ortaya koymuş olsa bile...

Bu görüşünü söyledikten çok kısa bir süre sonra İstanbul fethedilmiştir.

Soru şudur: Sadrazam demek bugünkü anlamıyla başbakan demek. Devlet kendisine emanet edilmiş ve bütün işleri o yönetiyor. Genç yaşında ve doğru dürüst bir devlet yönetme tecrübesi bile olmayan Fatih kendisinden çok eminken; sadrazamlık görevine geldiği 1439 yılına kadar devletin en üst kademelerinde bulunarak ve 14 yıl da sadrazamlık yaparak büyük bir tecrübe kazanmış olan biri nasıl bu şekilde yanılmış olabilir ve adeta burnunun ucunu bile göremez? Böyle bir kişiliğe bundan böyle de devleti teslim etmek büyük bir güvenlik riski değil midir? 

İhanet olmasa bile büyük bir öngörüsüzlük söz konusudur.

Dedelerden toruna geçip bugüne gelecek olursak...

Önceki olayda olduğu gibi yine bir kötü niyet aramıyoruz; bahse konu olan ve değişik ülkelerde pembe, yeşil, turuncu vs gökkuşağı renklerinde devrimleri hayata geçiren vakıfların Türkiye'yi 'es' geçtiklerini var sayıyoruz.

-Suriye bir Türk uçağını düşürüyor; Suriye haklı, Türkiye haksız; Türk uçağının orada ne işi vardı?

-Türkiye bir Suriye uçağını, sonra da bir Rus uçağını düşürüyor; birazcık ihlal olmuşsa ne olmuş yani, dünyanın her yerinde bu tür ihlaller oluyor. Rusya bunun bedelini en ağır şekilde Türkiye'ye ödetecektir.

-Putinizm'i bilmeden Rus siyaseti yapılamaz; Türk siyasetçileri bu konuda hem cahil hem de hayalcı.

-Türkiye Rus uçağını düşürdüğü için Suriye masasının dışına itildi. Türkiye'nin artık hiç bir söz hakkı kalmamıştır.

-Türkiye'nin Çeçen ve Sri Lanka örneklerinden yola çıkarak PKK'ya savaş açması kesinlikle kazanılamayacak bir savaştır, Türkiye kaybedecektir. (Bu sözün tersten okuması; savaşı PKK kazanacaktır, onun için PKK'nın istekleri yerine getirilmelidir.)

-Suriye ile ihtilaf olur; Esed haklı, İran ile ihtilaf olur; İran haklı, Amerika ile ihtilaf olur; Amerika haklı, Rusya ile ihtilaf olur; Rusya haklı, PKK'yı söylemeye gerek yok; o her zaman haklı!

-Türkiye'nin tek dostu kalmadı derken Barzanı çıkıyor PKK'yı eleştirip Türkiye'yi savunuyor; o zaten hain olduğu için öyle konuşuyor!

Türkiye'nin bütün düşmanları haklı, Türkiye hep haksız.

Gazeteci dediğin yazılarıyla kamuoyunu aydınlatacak, bilgilendirecek ve geleceğe ışık tutacak.

Bizimkilerin, başta seçim tahminleri olmak üzere, bütün geleceğe dönük öngörüleri hep karavana.

Karavana atıkça ve ne hikmetse onlar sağlam köşelerde yazmaya hep devam ediyorlar.

Türkiye Suriye masasında yok dediler; daha bir kaç gün önce Cenevre'de Türkiye olmadan masanın kurulamadığını gördük.

Bir 'Beyaz Türk' olarak onların teşvik edici yazılarını okuyarak kimbilir kaç Kürt genci Kandil'in yolunu tuttu ve genç yaşlarında yaşama veda ettiler. Ve bugünkü körü körüne kendilerini hendeklere gömmeye çalışan o çocuk yaştaki gençleri bu yola sürüklemede onların yazılarının payı yadsınabilir mi?

Dış düşmanlarla uğraşırken bir de bunlarla uğraşılıyor. Eminim bunların yıkıcı etkileri dış düşmanlardan çok daha fazla oluyor. 

Ve yine eminim İstanbul'un fethi sırasında Çandarlı Halil Paşa'nın yıkıcı etkisi Bizans'tan da, Papalık'tan da, Macarlar'dan da Venedikler'den de çok daha fazla olmuştur. 

Yoksa Fatih Sultan Mehmet gibi bir padişah baba yadigarı bir sadrazamını fetih olur olmaz idam ettirmezdi. Fetih oluncaya kadar, bozgunculuk olup da fetih akamete uğramasın diye kim bilir Fatih ne kadar sabretmiş ve dişlerini sıkmıştır.

Hık demiş burnundan düşmüşler. 

Ama yine de şükretmeliyiz; her ne kadar bir yazar olarak devlete büyük zararlar verseler de...

İyi ki Çandarlı Halil Paşa gibi başbakan olamamışlar.

Ya bir de başbakan olsalarmış?!!!

02.02.2016

Hasan Basri Özgen

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..