Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '19

 
Kategori
Anılar
 

Satırın Sapındaki Kıvrım…

Aydın’a İzmir otoyolundan girerken, şehir kuzeye doğru hafif bir meyille sırtını bir taraf Topyatağı, bir taraf Aytepe’ye dayamış görünür. Bu iki tepeyi birbirinden ayıran Tabakhane Deresi, hayli derin bir vadi oluşturur. Bu tepelerden şehre kuşbakışıyla bakarsanız, şehir bitiminden sonra taaa Menderes nehrine kadar alabildiğine uzanan ovayı görürsünüz.

İşte benim okuduğum meslek lisesi, Tralles harabelerinin de bulunduğu Topyatağı yöresinde kurulu idi. Okulun yakınına kadar rampa bir yolu çıktıktan sonra, okula girmek için de 120 basamak merdiven çıkardık.

İlkokuldan sonra beş yıl olan meslek okulunun dördüncü sınıfındayız…

Metal işleri bölümü atölye şefimiz, aynı zamanda atölye hocamız ve teknik resim dersimize giren Ali Bey... Arkadaşlar arasında, “Kel Ali” diye lakabı da vardı.

Yıl ortasına gelmiştik. Öğretmenimiz her birimize, yapması gereken birer temrin verdi; bana da satır yapma temrini düştü.

“Temrin:Meslek liselerinde her bölüm öğrencilerinin atölye derslerinde kendi bölümüyle ilgili olarak yapmak zorunda olduğu alıştırma işi, verilen işi belirli bir zamanda bitirme.”

O sıralar okulumuzda o iş için çelik malzeme yoktu. Ben de babamın kamyon şoförlüğünü yapmış olup, sonradan araba tamirhanesi açan, “Fikfik Mehmet” lakaplı amcadan kırılmış bir kamyon makas parçası aldım. Okula getirdiğimde hocamız, “Hah işte! Tam uygun malzemeyi bulmuşsun.” dediğinde bayağı sevindim.

“Makas: Özellikle ağır yük araçlarında, amortisör yerine kullanılan yassı, hafif yay şeklinde, çelikten yapılan parçadır.”

O gün sabahtan, büyük bir hevesle satırı yapmaya başladım. Önce ocakta yeterince kızdırıp sap kısmını şahmerdanda döverek yeterince inceltip, örs üzerinde çekiçle avuç içinde tutma yerini boru gibi kıvırdım. Kıvrım uçları avuç içinde kalacak şekilde olmasına dikkat ettim, sonra kesici ağız kısmını da bir güzel yapıp biledim.

Öğleden sonraları dershane olduğu için, atölye çalışmamız sabahtan öğleye kadardı. Satırı yapmak için iki yarım gün harcamıştım, bitirdikten sonra kesici ağız kısmına su verdim, keskinliği bozulmasın diye…

İşe yarar bir gereç yapmanın gururuyla, öğretmenler odasına gidip, “Ödevimi bitirdim hocam.” dedim.

Öğretmenimiz büyük bir özenle yaptığım satırı eline alınca ben, “Herhâlde iyi bir not verir.” diye beklerken, hocam, “Oğlum bu satır olmamış ki.” dedi. Ben şaşırmış bir durumda bakınca, “Bu satırın elle tutulan kısmının kıvrım uçları dışarı bakıyor, oysa avuç içinde olmalıydı.” deyince bu sefer ben elime alıp, “Baksanıza hocam, satırın sap kıvrım kısmı avuç içinde.” diyorum.

Hoca eline alıyor, kıvrım dışarıda; ben elime alıyorum, kıvrım içeride…

O anda öğretmenler odasında bir kahkaha fırtınası koptu. Diğer hocalardan biri, “Çocuk eline aldığında tabi kıvrım içeride olur Şefim. Çünkü çocuk solak… Satırı yaparken kendi solak eline göre yapmış. Siz elinize alınca haliyle ters oluyor…

Öğretmenler odasında kahkahalar, bir süre ortalığı çınlattı durdu… 

Şahin Özşahin

 

 
Toplam blog
: 1160
: 227
Kayıt tarihi
: 11.02.09
 
 

Teknik ressamlıkla geçen çalışma hayatımdan sonra emekliliğini yaşayan bir kız ve bir erkek çocuk..