Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '18

 
Kategori
Anılar
 

Suskunluklarımız Benlik Direncimizi Aştı 1

Suskunluklarımız ve acılarımız benlik direncimizi aştı…
Korkularımız ve de öfkelerimizdi benliğimizi sarsan…

Çok kısa zaman kullanışı bu, her şeyin bir anda darmadağın oluşu…
Birkaç kere göz açıp kapaması kadar geçen zamanlarda verilen kararlar ile yaşamın tüm geri kalan kısmının değiştirilebileceği kararlar bunlar…

Birçoğu hata, birçoğu isabetli olup, buna rağmen hayatın tümünü, tüm yaşam zamanlarını, değiştirebileceğim, belki de yanlışı, belki de sadece olması gerekenler oldu, ama çoğunun olması yaşam biçimimi değiştirdi…
Birçoğu da geleceğimi tüketti artık her şey oluruna yığılıp, kaldı…

Bir an, birkaç saniye, birini görüp de sevmeye ve hayatının bütününü bu karar göre değişmesine yetip de artıyor bile…
Sevmek duygusuna ne kadar hükmedebiliyordu bir insan? Ve dayanma gücü sevgiye karşı ne kadar güçlü idi insan yüreği?
Apansız yüreğe gelip çömelen bir sevme hissi ne kadar güçlü olabilirdi ki onca yıl sonra hâlâ bu sevme duygusunda pişmanlık hisleri tükenmiyordu?

Ve hangi an zamanlarında ki tesadüfler bu duyguyu bu günlere taşıyacak kadar güçlüydü?
Çoğu zaman pişman olduğunu sansa bile insan, bundan pek emin olamadan öfke duygusu ile hareket yapısındaki değişimler ile yaşamını alt üst edebiliyordu bu pişmanlıklara dönüşmüş duygularla…
Sevmek, içimizdeki duyguları tetikleyip, tek başınalıkla tüm vücuda kalp aracılığı ile hükmetme duygusu yaratıyordu sanki…

Ve pişmanlık duygularından uzak geceyi gündüze ekleyerek koşuyordu sevme duygusunun aşka dönüşmüş kavramının arkasından koşarken tüm acılara rağmen pişman dahi olamıyordu çoğu zaman…

Bazen, demenin de faydası yok ama çekip gider insan ansızın belirsizliklerle arkasında özlemleri bırakarak, bazen de hasreti yoğunlaştırarak, gitti iste bir an zaman durdu ve şaşkın bakındık ardından dualar ederken...

Bazen yüz yüze bir de göz göze geldiğimiz zamanlar olurdu, kokun genzime yapışır, dilimden düşmeye hazır cümleler beklerdi düş yorgunu olduğum zamanlarda hep özlemimdi sesin, hep gülümsemendi gülümseyişim, korkularını düşlediğimde ayrılık acıları yapışırdı içimden bir yerlere, sahipsiz kelimeleri, sahipsiz sözlerin bizi anlatmasına bayılırdık, sanki birbirimize derdik, birbirimiz için düşlerdik, sonra kısa vedalarımız olurdu sen Akdeniz sahillerin gider, bense ege kumsallarında cümleler kurardım özleme dair hasrete dahil cümlelerle mesajlar ardı ardına düşerdi gözlerimizin önüne ve ben en sonunda yine özlemeye başladım seni dediğimin ertesi avuçlarımda olurdu ellerin…

Yol oldukça uzadı sevgili, bu sert söyleşilerle senin özlem dolu yazıların artık yüzümü eskitti, gülmenin ucuna düşen düşüncelerim kayboldu, sadece yarının umutsuzluğu ile bakışlarım değişti ve eskiyen yüz hatlarım ile haykırmanın tadına öfkeleniyorum… Hayatı en hoşu ile bir birimize adamış iken şimdilerde küskünlük şarkıları dinlemek, öfke kelimelerine sığınmak pek de hoş olmasa gerek demek bile hoş değil…

Saçlarının kısasına, uzununa, gözlerinin karasına, boyasına, sesinin çocukluğuna kırıklaşmış gırtlak yapınla çıkarmak istediğin tüm sözcüklere öfke saçarken bakışlarım artık yarınların umudundan vaz geçtikçe, seni düşlemek mi özlemek mi düşüncesi daha ağır bastı farkında olmadan basıyorum tuşlara…

Sen sevgili hayallerime bile uzak iken avuçlarıma düşmüş avuçlarının sıcaklığı ile nefes almak sanki yangın yerinde koşmak gibi bir tavırla hayatın bam teli ile şakalaşıyorum…

Zamanı bana bırak diyordu içindeki ses ile kendi kendine konuşurken… Zamanı bana bırak, seni düşünmeye ayırdığım bunca zaman sonra bana kalan neydi zaman adına, ne kadar kendimle barışık yaşayabiliyordum, ne kadarı ile senle kavgalar ediyordum, öfkemle barışık olduğum zaman ne kadar benim ruhumla oyalanıyordu, ne kadar sensiz zamanım vardı sana ve kendime öfkelenmediğim, ne kadarı içimden huzurla geçiyordu bana ait zaman dediğim?

mustafa yılmaz

 

 
Toplam blog
: 53
: 110
Kayıt tarihi
: 21.10.11
 
 

Hayat mı hırçındı yoksa yazı mı? ..